Size normal bir kızın gardrobundan bahsedeyim.
Güzel,nazik gösteren bluzlar,fiziğini ortaya seren şortlar,uçuş uçuş etekler,cıvıl cıvıl elbiseler...
Bir de kendi gardrobumdan bahsedeyim.
Rahat diye tipine bile bakmadan aldığım tişörtler kazaklar,ucuza bulup evde giyerim diye aldığım pijamalarım,toplasan beş tane eden pantolonlarım.Daha anlatmama gerek var mı?
Zaten kıyafetlerim bu kadardı.
Seo Joon'la bir saate buluşacaktık ve ben gardrobun önünde dikilmekten başka hiçbir şey yapmıyordum.Gerçekten, bir insanın hiç mi randevuya çıkmak için doğru düzgün kıyafeti olmazdı?
Neredeyse bütün kıyafetleri yere fırlattığımda dolabın köşesine itilmiş siyah kısa eteği görmüştüm.Bunu neredeyse yıllar önce almıştım fakat hâlâ durması beni şaşırtmıştı.Etek biraz belime dar olsa da giyebilirdim.Fazla kısa olması dışında üzerimde kötü durmamıştı.Üstüne de yünlü omzumdan düşen bordo kazağımı giydim.Evet donacaktım ama yapabileceğim bir şey yoktu.
İlk görevi bitirip bir an önce para kazanmalıydım çünkü bu gidişle yakında yemek bulamayıp mutfak tezgahını yiyebilirdim.
Zaten sabahtan düz olan saçlarımın üzerinden geçtim ve makyaj yaptıktan sonra aynaya baktığımda kendimi tanıyamadım.Patatesten balkabağına terfi olmuştum,bu benim için çok iyi bir şeydi.
Montumu giyip çantamı salondan alırken gözüm mutfağa takıldı.Bugün olanlar beynime doluşurken lanet ettim.
Pislik herif.
Beni kütüphanede öylece bırakıp gittikten sonra hiçbir derse girmemişti.Ne olduğu ne yaptığı da artık umrumda değildi.
Pislik pislik herif.
Zilin çalmasıyla düşüncelerimden sıyrılıp kapıyı açtım.Seo Joon siyah pantolon ve siyah kazağıyla gayet şık bir şekilde karşımda duruyordu. O an aklına Jungkook gelse de hemen düşüncelerimi geri tepmiştim.
Gülümseyerek Seo Joon'a baktığımda gözlerini büyütüp ıslık çalmaya başladı.
"Çok güzel olmuşsun Eun, her zamanki gibi."
Yanaklarım birer alev topuna dönerken "Sen de çok yakışıklısın." dedim kendimden bile beklemediğim bir kibarlıkla.
Teşekkür ettikten sonra "Hadi gidelim güzellik." deyip kolunu uzattı.Kararsız kalsam da girmekten başka bir çarem yoktu.
*
Alışveriş merkezine geldiğimizde seansın başlamasına daha yarım saat vardı.Biraz zaman öldürmek için dolaşmaya karar vermiştik.Etrafa bakarken Seo Joon kolumdan tutup beni bir mağazaya sürüklemeye başladı. Girdiğimiz mağaza çift eşyaları satan bir mağazaydı.
İçerisinde dolaşırken gözüm telefon aksesuarlarına takılmıştı.Çok güzel çift aksesuarları vardı fakat bunları almak için param yoktu.
Onu geçtim, bir sevgilim yoktu.
Teker teker anahtarlıkları incelerken bir tanesine gözüm kaydı.Ayıcık şeklindeydi ve ayıcığın kulağında siyah küpeler vardı. Kaşları çatık olması duraksamama sebep olduğunda bana birini hatırlattığını farketmiştim.
O an ayıcığın kafasını anahtarlıktan koparmak istesem de kendimi tuttum ve Seo Joon'un yanına gittim.
Gözlerim bileklik reyonunda dolanırken "Neye bakıyorsun?" dedim merakla.Seo Joon beni biraz süzdü ve vitrinden bir bileklik alıp koluma taktı. Yarım kalp şeklindeydi, diğer yarısı yoktu.Seo Joon da o sırada koluna diğer yarısını taktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
günahkâr » jung kook ✅
FanfictionKaranfillerle donanmış sesi içimdeki ilkbahar salıncağını sallandırırken kafamı kaldırıp gökyüzüne bürünmüş gözlerine baktım. Biçimli,anlamlı, sonsuz ve sınırsız.Hiçbir şey dokunamadı karşımda duran gökyüzüne o an benden başka. started :: 12.06.20...