"Siktir."
Jung Kook kafasındaki acıyla yerde kıvranırken çırpınarak ona bakıyordum.Jonghyun silahının kenarıyla Jung Kook'a vurmuş kafasından gelen kan, hızlıca soğuk betona yayılmaya başlamıştı.Florasanın beyaz ışığı yerde yoğunlaşan kanın üzerinde geziniyor, Jung Kook'un buruşmuş suratında dans ediyordu.
Jonghyun Jung Kook'un karnına bir tekme savurduğunda boğazım yırtılana kadar çığlık atsam da bir faydası olmamıştı.Sandalyemi hareket ettirip ona doğru gelmek istesem de bunun bir işe yaramayacağını pekâlâ biliyordum.
Jonghyun Jung Kook'u gözü kararmış bir şekilde hırpalarken Mi Ra yapmacık bir üzüntüyle bakışlarını üzerimde dolaştırıp yanıma geldi.
"Yüksek emelleri varken, kendini dipte bulması çok acınası, öyle değil mi?"
Derin bir iç geçirdi ve ağzımdaki bantı hızlıca çekti. Dudaklarımı ızdırap verici bir acı esir alırken, bağırmamak için dişlerimi sıktım.
Bağırışıma engel olmam Mi Ra'yı sinirlendirirken alev almış gözlerini çıplak gerdanıma çevirdi.Bastırdığım korku, tekrar kendini belli ederken Mi Ra aklından geçen şeyden memnun olmuşçasına hafifçe sırıttı.
"Jung Kook'un sende ne bulduğunu merak ediyorum. "
Yüzünü yüzüme yaklaştırıp alayla fısıldadığında, donuk bakışlarımı boyalı gözlerine diktim.
"Senden daha iyi şeyler bulduğu kesin."
Kafasını yukarıdaki soluk ışığa dikti ve dudaklarını büzdü.Bir süre bekledikten sonra, ben ne olduğunu anlamadan elini saçlarımda hissettim.
Acıyla inlerken bir elini kazağıma geçirdi ve hızlıca kendine doğru çekti. Ince kazak sertçe çekilmenin etkisiyle yırtılırken bağırdım.
"Sikeyim, bırak beni Mi Ra."
Mi Ra saçlarımı bırakıp karşıma geçti ve iki elini beline yerleştirdi.Soğuktan titremeye başlayan çıplak omuzlarıma gözlerini dikti.
"Benden daha güzel bir fiziğin var sanmıştım fakat gördüğüm kadarıyla yokmuş."
Burun kıvırıp soluk tenime baktı ve Jonghyun'un yanına geçti.Kafamı onların olduğu yana doğru çevirdiğimde Jung Kook'un bilincinin gittiğini farkettim. Jonghyun Jung Kook'u kırık ve sağlam olmadığı her halinden belli olan sandalyeye taşıdıktan sonra, kalın halatı bacaklarından omuzlarına kadar dolayıp birkaç tane düğüm attı.
Jung Kook'un siyah şişme montu üzerindeki kan lekeleri, midemin duvarlarını tekmelerken Jonghyun bakışlarını bana çevirdi.
Alay ve küçümsemeyle dolu koyu gözleri şiş olduğuna emin olduğum gözlerime meydan okurken ayağıyla Jung Kook'un sandalyesine hızlıca bir tekme attı.
Sandalyenin çıkardığı ses boş depoda yankılanırken, Jonghyun botunun ucuyla sandalyeyi ittirmeye başladı. Sonunda Jung Kook'un bağlı olduğu sandalye ayaklarımın dibinde durduğunda, gözlerime kilitlenmiş gözlerini çekti ve ayağımın dibindeki Jung Kook'a odaklandı.
"Sevenleri ayırmak olmaz."
Tamamen eziklemeye bürünmüş sesi, içimde prangalar giymiş öfkenin engellerini kırıp her bir yerime yayılmasına neden olmuştu.
Gözlerim bu öfkemin egemenliği altına girdiğinde nefretle fısıldadım.
"Yerdeki köpek leşinden bile daha zavallısın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
günahkâr » jung kook ✅
FanfictionKaranfillerle donanmış sesi içimdeki ilkbahar salıncağını sallandırırken kafamı kaldırıp gökyüzüne bürünmüş gözlerine baktım. Biçimli,anlamlı, sonsuz ve sınırsız.Hiçbir şey dokunamadı karşımda duran gökyüzüne o an benden başka. started :: 12.06.20...