Zihnimdeki karanlık koridorlardan geçip, yoğun sisin arasında bir ışık bulduğumda gözlerimi kırpıştırarak açtım.Başımda hissettiğim acı,kanserli bir hücreymiş gibi her yanıma yayıldığında gözlerimi sımsıkı yumup tekrar açtım.Sonunda görüş alanım keskinleştiğinde tepemde basit bir metalle tutturulmuş florasan lambayı farketmiştim. Gözlerim florasanın yaydığı parlaklığa dayanamazken bir kolumla gözlerimi kapatmaya çalıştım.Ama ellerimin bantlı olduğunu farketmem uzun sürmemişti.
İliklerime tokatmış gibi çarpan soğuk her yerimi uyuştururken bir zeminde uzandığımı anlamıştım.
Ellerim bantlıydı ve ağzımdaki siyah bant bütün çığlıklarımı boğuyordu.Nerede olduğuma bakmak için yan tarafa döndüğümde yüzümü deşen cam kırıkları bir an olsun aklımı başıma getirmişti.
Bütün endişemi bir kenara atıp zihnimi sorguladığımda kafamda birkaç şişenin kırıldığı an aklıma geldi.Soğuk taş zeminin üzerindeki koyu, kurumuş kan lekeleri bunu doğrular nitelikteydi.
"Kızımız uyanmış sonunda."
Duyduğum kalın sesle kalan aklım da tamamen gitmişti.Yüzümün acısıyla kafamı zeminden kaldırmaya çalıştığımda, karşımdaki siluet kalbimin çıkacakmışçasına korkuyla atmasına sebep oldu.
"Beni gördüğüne şaşırmış gibisin."
Jong Hyun ifadesiz bir şekilde bana baktı ve ortada bulunan varile odun parçalarını doldurdu. Yanan ateş siyah göz bebeklerine sıçramış gibiydi.Yüz kasları sabitken,gözleri alevlerin etkisi altındaydı.
Konuşmaya çalıştığımda, ağzımdaki bant kelimelerin bulunduğumuz depoyu doldurmasına engel oldu.
"Sen ve o çocuk, tam bir aptalsınız."
Ağzımdaki bantı bir hışımla çektiğinde,keskin ve ızdırap verici bir yanma hissi beni etkisi altına alırken dudaklarımdan acı bir ciyaklama yükseldi.Çok geçmeden ağzıma gelen kan tadı, tiksinmeme neden olmuştu.Jonghyun ise bu durumdan zevk almışa benziyordu.
"Küçücük aklınızla intikam saçmalığına takılıp, beni öldürebileceğinizi mi sandınız?"
Soğuktan buharlı çıkan kızgın sesi yanan ateşin alevlerine karışırken donuk bir şekilde ona bakıyordum.
Her şeyi öğrenmişti.
Jonghyun pahalı olduğu belli olan birasını ağzına dikerken içimde yeşeren panik duygusu biraz daha yüzeye çıkıyordu. Gözüm belindeki silaha takıldığında, şeytani ve dehşet verici bu sahnenin başrol oyuncusu olduğumu anlamam çok da uzun sürmemişti.
Kıvranıp kurtulmaya çalışsam da, el ve ayak bileklerimdeki yapışkan bant yerinden oynamıyordu.Jonghyun hareket ettiğimi görüp, bulunduğum yere baktığında çırpınmayı kestim.
Alacakaranlığa bürünmüş gözlerini üzerimde dolaştırırken yanıma geldi ve dizlerinin üzerine çömeldi.
Üzerime doğru eğildiğinde, hücrelerime yayılan korku tekrar etkisini göstermişti.
"Durumu kendin için daha da kötüleştirme."
Gözlerini yüzümdeki çiziklerin üzerinde gezindirdi ve bağlı olduğum sandalyeyi normal haline döndürdü.
Bir bez bebek gibi eğri büğrü biçimde yerde yatmaktan boşluklarıma kasvetli bir ağrı egemen olmuş, göğsüm sıkışmaya başlamıştı.Kafam sanki örsle parçalanmış gibi ağrıyordu.
"Neden bu sürtüğün bantını açtın?"
Duyduğum tanıdık sesle kafamı gelene çevirdiğimde,bütün nefes alma yetimi kaybetmiş gibi hissetmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
günahkâr » jung kook ✅
FanfictionKaranfillerle donanmış sesi içimdeki ilkbahar salıncağını sallandırırken kafamı kaldırıp gökyüzüne bürünmüş gözlerine baktım. Biçimli,anlamlı, sonsuz ve sınırsız.Hiçbir şey dokunamadı karşımda duran gökyüzüne o an benden başka. started :: 12.06.20...