Berke
Karanlık bir sokakta yürüyorum. Ne düşündüğümü ya da artık ne düşünmem gerektiğini bilmediğim yerdeyim. Duygularımı hiçbir zaman açığa vuran, en yakınıma anlatan ya da bu duygularımla gülüp geçen biri olmadım.
Hep saklamayı seçtim. Ve her biri saklandıkları yerlerden birer birer gün yüzüne çıktı.
Adımlarım her akşam geldiğim, aslında bazen, sahil yoluna girdi. Banklardan birine oturdum. Hava karanlıktı ve soğuktu. Üzerimde siyah bir ceket varken üşümemem gerekirdi.
Belki de erkek adamın üşümemesi gerekirdi.
Soğuğu yendiğimde geriye yaslanarak geceden nasibini almış denizi izlemeye başladım. Büyük ihtimalle yanımda Alper olsa, "Ne anlıyorsun oğlum boş boş denize bakmaktan?" derdi. Aslında sorduğu soru mantıklıydı da işte, verecek cevabım hiçbir zaman olmamıştı.
Boğazıma batan hissi bir kenara bırakarak boş banklarda ve sessizliğin içinde gezdirdim gözlerimi. Hiç kimse yoktu.
Yine ve yine, ve bu artık beni şaşırtmıyordu.
Küçük yaşta annemi kaybettiğimde hayatın boş ve anlamsız olduğunu düşünecek kadar olgun, ertesi gün güle oynaya arkadaşlarımla futbol maçı yapacak kadar çocuktum.
Ve bana göre herkesin içinde kalmış ukte anılar çocukluğun bir madalyası. Hepimizin boynunda onlardan var ama hiçbirimizinki görünür değil.
Boş bakışlarım kapkara denizi süzdü. Az ötemdeki sokak lambasının ışığı yan profilimi kaplıyordu. Gözüm kamaşmıştı.
Yüzümü buruşturarak birkaç saniye önce çalmaya başlayan telefon ekranına indirdim gözlerimi. Arayan Alper'di.
Aramayı cevaplandırdım. "Efendim?"
"Neredesin?" Sesi buğulu geliyordu, sanki arabadaydı.
"Sahildeyim. Neden?"
"Ben bir halt işledim ama iyi mi yaptım kötü mü bilmiyorum," dediğinde kaşlarım çatıldı. Ama cevap vermeme kalmadan ani bir şekilde bankın boş tarafına, yanıma oturan kişiyle irkildim ve kaşlarım çatıldı.
Yanıma aniden oturan kişinin yüzünü gördüğümde ise telefonu Alper'in yüzüne kapattım ve iç çekerek siyah gözlerimi yeşillerine diktim. Ona yerimi söyleyenin Alper olduğunu anlıyordum ama yine de sordum: "Beni nasıl buldun?"
"Alper'i aradım," dedi kuru bir sesle. "O söyledi."
Dudaklarim alaylı bir şekilde kıvrıldı. Yılbaşı partisinde beni öpmesinin üzerinden kaç gün geçmişti? Daha doğrusu öpmek bile denmezdi buna, resmen kaçıp gitmişti.
Gözlerim üzerinde oyalandı. Siyah bir eşofman altı ve beyaz şişme bir mont giymişti. Yüzünde makyaj yoktu. Beni şaşırtan ilk şey bu oldu. Rengi atmıştı. Gözlerinin altındaki morluk ya da dudağının yanındaki çatlak kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Hasta mıydı?
Hangi hastalık bu raddeye getirirdi insanı?
Belki de dudaklarını çok ısırdığından, belki de çok uykusuzluktan...
Bunların hiçbirini sesli bir şekilde dile getirmedim. Aksine yutkunup "Neden geldin?" diye sordum düz bir sesle. Sesimde duygunun kırıntısı olmadığına emindim, kötü bir insan olduğuma da.
Uzun, sarı saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp ellerini ceplerine koydu. Elleri titriyordu. Neden? Ya da mesela neden her an ağlayabilirmiş gibi bir bakışla denizi izliyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HALEL | YARI TEXTING
Teen Fiction"Aramıza o kadar büyük bir boşluk girdi ki, hiç bile saysam bunu, bu kalbin yeniden atması imkansız."