Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Soğuktan kızarmış burnumu ovalarken fermuarımı da ağzıma kadar çekmiş, buz gibi ellerimi montumun ceplerine sokmuştum.
Aslında Mart ayına yaklaşıyorduk ama bu kışın sert geçeceğini haber spikerlerinden duymuştum.
Markete girip birkaç abur cuburu poşete doldurduktan sonra kasada ücreti ödedim ve daha hızlı adımlarla Alper'in evine ilerledim. Orası kesinlikle sıcak olmalıydı, öte taraftan iki günün sonunda onu görecek olmanın heyecanı vardı içimde.
Çünkü iki gün önce okul gezisi adına Bursa’da gitmişlerdi ve bu akşam döneceklerdi. Çoktan dönmüş olmaları gerekiyordu.
Evin önüne geldiğimde zile basarak heyecanlı heyecanlı kapıyı açmasını bekledim. Yaklaşık iki dakikanın sonunda kapı ağır bir şekilde açıldığında karşımda dikilen Alper gözlerini ovuşturarak omzunu pervaza yasladı, gözleri ağır bir şekilde gözlerime tutunduğunda ise irislerindeki şaşkınlığı görmüştüm.
Elleri anında belimi bulup beni kendine çektiğinde elimdeki poşetleri az kalsın düşürüyordum. “Yavaş be,” diye homurdandığımda sırıtarak benden uzaklaşıp elimdeki poşetleri aldı. “Ben de diyordum nerede kaldı huysuzluğun.”
“Sen bana kurban ol bence,” diye homurdanarak içeriye geçtim, üzerimdeki montu çıkararak koltuğa bırakırken arkamdan sesini duyuyordum. “Oluyorum zaten.”
“İki günde format mı attılar sana?”
“Pertim çıktı ne diyorsun...”
Kahkaha attığımda ofluyordu. “Film izleriz diye abur cubur aldım,” dedim mutfağa girip paketlerin içindeki yiyecekleri kaseye doldururken. Arkamdan gelmişti. Başını sol omzuna yatırarak saç tutamımdan birini parmağına dolandığında bakışlarım yüzüne çevrildi. “Hm?”
“İyi ki geldin,” dedi yavaşça, benim sorgulayıcı bakışlarıma bakarak. Yüzümdeki tebessüm genişlediğinde uzanıp yanağına küçük bir öpücük kondurdum. Ayrı kaldığımız maksimum iki günde bu hâle geliyorsak işimiz yaştı gerçekten.
Sırıtarak içeri geçerken iki tane şarap şişesini çıkardığını ve film seçmeye çalıştığını gördüm. Elindeki tablet ekranını aşağı yukarı kaydırırken elimdeki kaseyi kucağıma koydum ve koltukta yanına oturdum.
“Ne izleyelim?” diye sordum beni kolunun altına alırken. Birkaç saniye düşündüm. Daha sonra bir milyonuncu kez La Haine izlemeye karar verdim ve bu, yüzündeki ifadeyi belirginleştirdi.