"Hayallerin ne kadar büyükse hayal kırıklığında o kadar gürültülü olur."
Annem küçükken gitmişti. Kimin için ? Ne için? Neden? Tüm bunların cevabını 10 yıl sonra öğrendim. Annem gittiğinde 7 yaşındaydım. Peki o zamana kadar ne düşünmüştüm. Ne hayal etmiştim. Sadece masum hayaller kurmuştum. Daha güzel, sıradışı,mecburi nedenler yüzünden gitmesi gerektiğini , beni sevdiğini, hiçbir zaman bırakmak istemediğini düşünmüştüm. Ve bu düşüncelerime neden olan filmlerden etkilenmiştim. Her zaman güzel sonuçlanan bir son. Sevdiklerinin iyilikleri için bazı şeylere katlanan , bunun için ortadan kaybolan, günün birinde her şey yoluna girince gelecek olan bir anne profili vardı gözümde, kalbimde,hayallerimde...
Meğersem hepsi boş hayallermiş. Kendimi kandırmaktan başka hiçbir şey yapmamışım. Hayata tutunmak için tek dayanak noktammış hayallerim. Ama şimdi tüm hayallerim yıkılınca hayatım da , ben de yıkılmıştım. Asıl gerçeği, var olan hayatı görmüştüm yıkılan hayallerimle birlikte.
Ama keşke o hayallerle büyüseydim ve gerçekleri hiçbir zaman öğrenmeseydim. Annemi hep birgün gelecek umuduyla bekleseydim. Beklemekten tükensem dahi bana acı veren gerçekleri bilmemiş olacaktım.
Evet, annem gelmeyecekti. İsteyerek bırakıp gitmişti küçük kızını. Kimse onu zorlamamıştı ve o bencilce davranarak arkasına dahi bakmadan gitmişti.Çok iyi hatırlıyordum. O günü unutmam mümkün değildi zaten.Okuldan eve geldiğimde annemi görmek için o kadar mutluydum ki koşa koşa eve girmiştim ama yoktu. Babam koltukta başını öne eğmiş oturuyordu. Ev dağınıktı. Vazolar kırılmış. Çerçeveler yerde. Hatta üçümüzün bir arada olduğu o güzel fotoğraf bile yerdeydi. Hemen kaldırıp aldım. Kırılmıştı çerçevesi. Gözümden düşen bir damla yaş annemin yüzüne düştü. O an aklıma geldi yine annem. Babama yaklaştım usulca. Elini tuttum.
"Baba annem nerde?"
Babam gözünü bana çevirince işte o zaman fark etmiştim gözlerinin kızarık olduğunu. Ağlamış olmalıydı. Ne olmuştu ? Annem neredeydi? Ev neden bu haldeydi? Babam cevap vermiyordu. Sadece kızarık gözleriyle bana bakıyordu. Sanki acırcasına, umutsuzca, üzgün, kırgın... İlk defa babamın gözlerinde bu kadar belirgin duygular görmüştüm. İlk defa birinin gözlerine bakınca bazı şeyleri anlamıştım. Ama duymak istiyordum. Çünkü kabullenemezdim.
"Baba, annem..."
Sözümü kesti babam.
"Hadi git üstünü değiştir."
Sadece bunu demişti o gün babam. Sadece git üstünü değiştir demişti. Bir daha da hiç bir şey demedi bu konuda. Ben de sormadım. Korkmuştum çünkü. Alacağım cevaptan korkmuştum. Gitmişti annem işte. Ama neden bilmiyordum. Ben annem gelecek diye hep bekledim. Çünkü o küçük kızını bırakmazdı. Ama bıraktı.
O günden sonra her şey değişti. Ben işte o gün büyüdüm. Çocukluğumu yaşayamadan büyüdüm, güçlendim .
Diğerleri çabuk pes ederken ben hiç pes etmedim. Dayandım. Tutunacak bi dalım kırılsa da diğerlerine tutundum.En çok da Babama...
Kendimi resim çizmeye verdim. Sürekli bir şeyler çizip dururdum. Kendimi iyi hissettiren şeyler arasındaydı resim yapmak .
Babam da o günden sonra değişti. Bana daha sıkı bağlandı. Daha sıkı birlikte bir şeyler yapıyorduk. Her hafta sonumuzu başka başka yerlere giderek geçirirdik. Sanırım annemi arattırmamaya çalışıyordu. Ama anne farklıydı baba farklı. Olsun ben mutlu oldum babamla. Onu hiç üzmedim. O da beni üzmedi. Birbirimizden başka kimsemiz yoktu ki niye üzelim birbirimizi. Niye kıralım? Mutluyduk. Ya da öyle görünüyorduk. Evet bilakis benim açımdan öyleydi.
Gece karanlık çökünce ,yatağa girince hüzünler de çöküyordu. Annemi düşünemeden yapamıyordum. Başucumda onun fotoğrafı onu bana hiç unutturmadı ki. Unutmuş gibi gözüksem de unutmamıştım. O fotoğrafa sarılarak uyumuştum gecelerce. O fotoğrafta kim bilir kaç milyon göz yaşım var benim. Babam bu fotoğrafa bir şey dememişti. Halbuki tüm fotoğrafları kaldırmıştı evin her köşesinden. Ben bir tanesini, annemle birlikte çekilmiş olduğumuz o fotoğrafı almıştım gizlice ve hemen yatağımın kenarına koymuştum. Annemle birlikte uyumak istemiştim. Gerçeği yok, bari fotoğrafıyla yetineyim demiştim çocuksu düşüncelerimle.
Ertesi gün babam sabah uyandırmak için odama geldiğinde görmüştü fotoğrafı. Gözlerini dikmişti fotoğrafa. Korkmuştum. Kızacak, bağıracak diye korkmuştum. Yatağıma sinmiş sessizce bakıyordum. Daha sonra yüzünü bana çevirdi. Gözlerinde yine o günkü gibi üzüntü , acıma ve kırgınlık vardı . Yine o günküne benzer bir şey demişti ."Hadi üstünü değiştir de kahvaltıya gel."
Ve sonra başıma bir öpücük kondurup odadan çıktı. O gün sanırım ikinci bir darbe yemişti babam. Kahvaltı yaparken konuşmamıştı. Gülüyordu ama içten değildi. Biliyordum acısını saklıyordu. Ama ben de ses çıkarmıyordum.
Belki babamda geceleri benim gibi acı çekiyordur. Belki onun da bir yerlerde sakladığı annemin fotoğrafı vardır. Belki o da ona bakıp ağlıyordur. Belki belki belki. Sıkıldım artık belkilerden. Gidip soramıyordum . Gidip neden diyemiyordum. Hiç bir şey yapamıyordum . Kendime daha da acı çektiriyordum. Her şeyi o gün rafa kaldırmıştık. Hatta her şeyin üstüne toprak atmış, gömmüştük. Bu daha iyi bir tanımdı. Diğeri en azından tozlandığı zaman ele alınıyordu. Biz hiç bir zaman eskileri elimize almadık. Hep toprak üstünden baktık. Sanırım bir gün kendiliğinden çıkıp gelmesini bekliyoruz.
İşte bugün gelmesini beklemeden ben getirmiştim eskileri bugüne. Tüm cesaretimle sormuştum babama.
Her şey evden taşınmamızla başlamıştı. Babam eskiden beri gidecekti ama ben istemedim. Benim için kalmıştı burada babam. Ama gitme vakti sanırım gelmişti . Bu sefer kararlıydı. Gidiyorduk. İşleri baya iyiydi babamın. Eski kariyeri ile şimdiki arasında epeyce bir fark vardı. Ee küçük evden büyük eve terfi edecektik. İçim buruktu gitmek istemiyordum. Hem annemle olan anılarım için hem de alıştığım hayattan kopmamak için.
Babam odama hazır olup olmadığımı sormaya gelmişti. Bavulumu kapatacaktım ki annem aklıma geldi. Komodinin üzerinden fotoğrafı alıp annemi gözüm buğulu inceledim."Ya annem geldiğinde bizi bulamazsa" diye sözcükler dökülüvermişti dudağımdan.
Babama baktım. Üzgündü. Yine bi'şey demeyecek diye
titrek bir sesle konuşmaya başladım." Baba... Annem..."
Yine sözümü kesmişti babam.
"Hazırsan çıkalım artık."
Tam dönüp gidecekken "Hayır! Bu sefer çekip gitmene, konuyu kapatmana izin vermeyeceğim. Artık öğrenmek istiyorum. Neredeyse 10 yıl geçti. Ama ben annemin neden gittiğini, gelecek mi gelmeyecek mi bilmiyorum. Ben her gün acaba annem öldü mü diye düşünmek istemiyorum. Ben annem bir gün gelecek diye bekleyip durmak istemiyorum. Ben yoruldum baba. Beklemekten ruhum, ağlamaktan gözlerim, hayal kurmaktan hayallerim, keşke annem gelse demekten umutlarım, bedenim, kısacası ben baba ben . Yoruldum. Ne olur yorgunluğumu dindir. "
Gözlerim dolmuş babamı izliyordum. Onunda gözleri dolmuştu. Ama konuşmuyordu. Kendimi toparlayıp devam ettim konuşmama.
"Neden bugün gidiyoruz baba. Neden dün değildi ya da yarın değil. Bugün annemin yıllar önce gittiği gün değil mi ? Biz de mi gideceğiz? Annemin yanına gitmek o kadar çok isterdim ki. Ama biliyorum, gitmiyoruz. Ne annem bize gelecek ne de biz ona gideceğiz değil mi? Büyüdüm baba ben. Her şeyi daha iyi anlayabiliyorum. Lütfen artık benden kaçma. Bir gün bunları sana mutlaka soracaktım. Bir gün annem neden gitti diyecektim sana. Buna hazırlıklı olman lazımdı senin. Baba..."
Durakladım. Ve cevabını duymaya hazır olduğum o soruyu sordum."Annem neden gitti?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
AşK Şüphe Eder Mi?
Teen FictionAşk ve şüphe bir arada olursa ne olurdu? O aşk günden güne azalır mıydı yoksa kanla mı sonuçlanırdı? Bu hikâyenin sonu tamamen seçimlere bağlıydı. Her seçim bir sonun başlangıcı değil midir? Ya aşk galip gelecekti ya da şüphe. Azra ve Kaan'ın lise h...