İş muhabbeti baymıştı. Yere yatıp ölü taklidi falan yapacaktım artık yeter. Berke'nin de yüz ifadesinden anladığım kadarıyla aynı şeyleri hissediyorduk. Sahi kim bu Berke? Hani ben adamlardan kaçarken yardım etmeye çalışan çocuk vardı ya, işte o.
Kapıda ilk gördüğümde şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı. Tesadüfün de bu kadarı dedim kendi kendime. O da aynı şekilde şaşkındı.
"Sen, o kız değil misin?" demişti. Babama bir şey söylememiştim. Anlatamazdım. Yoksa bir daha dışarı çıkma hayallerim son bulabilirdi. Bugünden sonra ne dışarı çıkması diye düşünüyordum ama hep de evde olamam değil mi ?
Durumu çaktırmadan " Ya ... Evet. Sen de şu çocuksun."
dedim.
Babam bana dönerek "Kızım siz tanışıyor musunuz?" dedi şaşkın bakışlarıyla.
Karşımdaki orta yaşlı adam da -Berke'nin babası- "Yoksa bugün kaçırılmaya çalışılan kız bu mu oğlum?" dedi. Hemen de gitmiş anlatmış mı? Babama döndüm. Endişeli bir şekilde bana bakıyordu. Ben de Berke'nin cevap vermesine izin vermeden
"Yok o ben değilim. O kız başka. Ben de şahit oldum o olaya. Valla kızı gündüz vakti kaçırıyorlardı. Biz yardım etmeye çalıştık kıza ama edemedik değil mi ? Seni götürdüler falan bir şey yaptılar sandım. Ben de uzaklaştım oradan hemen. Sahi seni nereye götürdüler? Nasıl kurtuldun ellerinden?"
Hızlı hızlı cümlelerimi sıraladım. Nefes almayı da sonradan akıl etmiştim. Etrafımdakiler bana şaşkın şekilde bakıyorlardı. Evet itiraf etmeliyim ki bazen çok konuşuyordum. Hele ki endişelendiğim zaman. Ama şuan önemli olan karşımdaki çocuğun hiç bir şey çaktırmamasıydı. Gülümsedi .
"Evet. Anlattığı gibi oldu. Ben de seni merak ettim. Ne yaptın diye. Beni de bir parka bırakmışlar. Ayıldığımda kendimi orada buldum."
İçimden derin bi "Oh!" çektim. Sevmiştim bu çocuğu. İyi anlaşabilirdik.
"Kızım böyle bir durumdan niye bahsetmedin bana?"
Babam endişeli görünüyordu.
"Aman baba ya unutmuşum işte. Neyse misafirlerimiz de kapıda kaldı."
Babam anlayışla kafasını salladı, daha sonra da misafirlerimizi içeri davet etti. Babamla bu konuyu tekrar konuşacağımız kesindi. Tamamen bu konuyu kapatacağını sanmıyorum. Neyse içeri girip kahve dağıtımı falan derken işte şuan ki iş konuşmasına kadar gelmiştik. Can sıkıntısından ölecektim.
Yukarı çıksam ayıp mı olurdu? En azından birkaç bir şeyler karalardım. Kafamı kaldırdığımda Berke ile göz göze geldik. Sinsice güldü. Ben de kafamı Ayça ablaya çevirdim. Abla diyordum çünkü zarif ve oldukça genç görünen bir kadındı kendisi. Halbuki Berke benden bir yaş büyük. Genç bir delikanlı oğlu var ve Ayça abla hala daha genç görünüyordu. Benim annem de hala genç midir acaba? O konuya nereden geldim şimdi ben . Neyse. Gözüm Ayça abladaydı hala. O da bana baktı ve gülümsedi. Bunlar neden bana gülüyor ki. Ne yapsınlar şimdi ağlasınlar mı? Of Azra bazen o kadar saçmalıyorsun ki. Sürekli iç sesinle tartışma halindesin. Tam ağzımı açıp yukarı çıkmak için müsaade isteyecektim ki babam bana baktı.
"Azra'ya bir okul ayarlamamız lazım. Diğer okulu uzak kalıyor. Hem daha iyi bir okul Azra için iyi olabilir."
Ben eski okulumdan vazgeçmek istemiyordum ama. Servisle gider gelirim.
"Bizim oğlanın okuluna gitsin. Hem Berke yardımcı olur alışmasına. Değil mi oğlum?"
"Tabi tabi. Gelsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AşK Şüphe Eder Mi?
Teen FictionAşk ve şüphe bir arada olursa ne olurdu? O aşk günden güne azalır mıydı yoksa kanla mı sonuçlanırdı? Bu hikâyenin sonu tamamen seçimlere bağlıydı. Her seçim bir sonun başlangıcı değil midir? Ya aşk galip gelecekti ya da şüphe. Azra ve Kaan'ın lise h...