"It's too late to cry
Too broken to move on"'House on a hill' ile dinlemenizi öneririm.Bu bölüme bir öpücük koydum. Bilginize...
$$$$$
Düşünmemiz gereken bir sürü şey vardı?
Karanlığın çığlığı derken..ben miyim?
Lüksemburg parkında ne var?
Aşkın ini nerede?
Ve en önemlisi Gumiho bizden ne istiyor.
"Ne!"dediler aynı anda. Gergin ortam gelen hırlamalarla daha da kötü bir hal aldı. Hepsi silahlarını kuşanıp çantalarını kaptıklarında hırlama sesleriyle merdivenlere koştuk.
"Resim"dedim koşarken. "Resimde gizli bir tilki var. Tuzağa düştük"
Arkamızda hırlama sesleri artınca bir odaya girip kapının sürgüsünü örttüm.leo alayla gülümsedi.
"Ne harika fikir. Tilkide çalar çalar giderdi zaten."
"Kes sesini Leo!"diye bağırdı Astra.
Nico ise gayet soğuk davranıyordu. Aman ne de şaşırdım. Bakın çok klasik. Kötü çocuk bir gün şans eseri yumuşayınca masum kız onunla iyi anlaştıklarını düşünür ve pat! Annesi iğneyle kıçını dürtükleyerek onu uyandırır. Tabi kötü olan benim ve o da...anlayın işte canım kötü olan benim... yani o...hayır leo! Bir saniye karbondioksit bana kafa yaptı sanırım.Astra koşarak odaya göz gezdirdi. Eski kahrengi tonlarında bir odaydı. şaşırtıcı olarak hiç pencere yoktu. Tepemizde büyük kristal bir avize vardı. Maun bir dolap odanın köşesinde duruyordu. Yanında eski bir çalışma masası ve büyük sarkaçlı bir saat vardı. İtiraf etmem lazım eğer peşimizde tilkiler olmasayfı odanın diğer tarafındaki şöminenin önündeki deri koltukta kahve içip ateşi izleyebilirdim. Ama onun yerine hayvanat bahçesi kaçkınlarıyla uğraşıyorum.Herneyse-,-
Koltuğun yanındaki sehpada beyaz bir abajur ve tozdan işlevini kaybetmiş çevirmeli bir telefon vardı. Ama odada en çok dikkat çeken şey şüphesiz altın varaklı aynaydı.
"Odayla bakışmayı kesip yardımcı olsan" eksik olmasın Isaac bana bağırana kadar kapıyı tuttuklarını farketmedim. Tilkiler kapıyı zorluyordu.
"O kasları boşuna mı yaptınız."dedim alayla."yoksa bir kızın yardımına muhtaç mısınız?"
Gıcıklık harika!
"Oh! Özür dileriz sanırım normal biri olmadığınızı çözemediniz Bayan Strongmane!""Bana küçük bir kız gibi laf yetiştireceğine kapıyı tut Isaac"diyerek Nico'nun altına girdim. Fesat beyin. Defolur musunuz aciba?
Yani şimdi üç erkek kapıya üsten bastırınca ben de alttan bastırmış oldum tabi Nico neredeyse üstümde olabilir ve beynim neredeyse burnumdan akabilir ama yok canım kafaya takmayın siz.
"Nico, seni sırtlanıp kaf dağının ardına kaçıramam, bak umutlanma diye söylüyorum."dediğimde göz devirerek ağırlığını üstümden çekti.
"Başka işin yok mu senin"diye homurdandığında çaktırmadan gülümsedim.
Değişiyordum. Ben her zaman gülümserim ama insanlara sarılmam, onlarla sarılıp yatmam, ya da değer vermem...İnsanlar beni değiştiriyor.
Ben vahşi bir hayvan olmalıyım, olması gerektiği gibi. Öldürmek istemiyorum yada parçalamak. Sadece mutlu olmak istiyorum artık. Ve beni korkutan tek şey de bu zaten. Değişmem. Duygu ve düşüncelerimi bir ilkokul çocuğu gibi önemsemek istemiyorum.Ben karanlık olmak istiyorum, beyaza bu kadar muhtaçken.
İnsan aniden değişir mi demeyin? Öyle bir değişir ki. Nasıl acı insanı değiştiriyorsa mutluluk da öyle değiştirir.
Gerçek şu ki iyilik sizi sadece piyon yapar, oyunda ilk siz yenilirsiniz. Kötülük ise şah ve şah yoksa oyun biter.
Ve bir kez sevmeye başladın mı kalbin bir sahip arar. Yüreğinden fırlayıp yerleşecek bir in, bir kalp. O zaman sizin yüreğiniz boş kalacak çünkü zaten kalp vücudu terk etmiş olacak.
Ve ben dengesizim. Bir kötü bir iyi. Ama asla kötüyken bile içimdeki sevgiden vazgeçmedim. Çünkü aslında gerçek şah o, ve bir kez yok olursa oyunun bir anlamı kalmıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Born To Be Monster #Nico Di Angelo (ASKIDA)
Fanfiction(Ortaokuldan kalma bir kitap devam etmeyeceğim ama silmeyeceğim de) Bir insanı özel yapan şey tam olarak nedir? Veya onu yalnız biri yapan şey hiç dostunun olmaması mıdır sadece? Veya Cupid acımasız mıdır sizce? Gumiho uyanıyor ve karmaşa rüzgarı t...