26.Bölüm-Kelebek

1K 68 18
                                    

"And I feel the love is dead
I'm loving angels instead"

Multi bizimkilerin taşlarının işlenmemiş hali ve How deep is your love.

~Flashback~

Genç kız sarayın merdivenlerinden inerek yemek salonuna indiğinde boş olduğunu farketti. Zaten burada pek kimse
Olmazdı. Sarayın ona yasak olan kısmında herkese emir veren yüzünü sadece birkaç kez gördüğü adam yaşıyordu ve genelde saraydaki birkaç asker de oraya giderdi. Kendisi ise defalarca denemesine rağmen girememişti ki bu onu daha da hırslandırıyordu.
Buradaki tek dostu yemek salonunun ortasında bir kadınla konuşuyordu. Kadın mor tonlarındaki yunan elbisesi ve sarı omzundan örülmüş saçlarıyla kızın bile nefesini kesebilecek güzellikteydi.
Onlara biraz daha yaklaştığında dediklerini algılayabildi.
"Etkisi geçiyor,kolay bir büyü değil"diyordu kadın"biraz zamana ihtiyacım var."
Kız dinlemeyi bırakıp yanlarına ilerledi. Ne büyüsünden bahsediyor olabilirlerdi ki.
Arkadaşı onu farkettiğinde telaşlandı ama genç kız kadının simsiyah gözlerine o kadar odaklanmıştı ki farketmedi bile.
"Jack, bu hanımefendi kim?" Tahmin etmek çok zor değildi, olsa olsa bir tanrıça bu kadar güzel olabilirdi ama kız yine de sormak istemişti.
"B-bu büyü ve sisin tanrıçası Hekate"dedi telaşla jack, ne diyebilirdi ki başka. "Buraya Styx'in istediği üzerine gelmiş, kontrol için."
Tanrıça gergin bir gülümsemeyle genç kıza baktı. Kızın gözleri hiç babasına benzemiyordu. Tanrıça buna emindi. Çünkü o çoğu şeyi biliyordu. Kızın masmavi gözleri vardı, belki annesine benziyor olabilirdi. Tanrıça annesini hiç görmemesine rağmen nam-ı tüm yunanlıların dilindeydi.kızın bile bunun farkında olmaması ona acımasını sağlıyordu.
Kız ise hiçbir şeyden habersiz tanrıçanın önünde hafifçe eğildi.
"Hoşgeldiniz tanrıçam. Ben Emma" tanrıça kızın gülümseyen suratına bakarak bunun çok uzun sürmeyeceğini geçirdi içinden. Kızın sahip olduğu kader kesinlikle herkesin istediği türden değildi.
"Kim olduğunu biliyorum"dedi tanrıça kızın dikkatli bakışlarının anlamaması için gülümseyerek. "Benim gitmem gerekiyor, seninle tanıştığıma sevindim Emma. Ve Jack, dediklerimi unutma."
Tanrıça mor bir sisle ortadan kaybolduğunda Jack telaşla kızın elinden tutarak onu masaya oturttu.
Kızın hiçbir şeyi öğrenmesini istemiyordu. Bu sarayda durma sebebi sadece onun iyiliğiydi. Thanatos ona herşeyi anlatmıştı ve Emma'nın yanında olması gerekiyordu, onu eğiterek bir savaşçı haline getirmesi. Ve zamanı geldiğinde terketmesi, acıya alışmasını sağlaması gerekiyordu. En azından kız öyle sanmalıydı.
Oysa bu görevi kabul etme amacı kıza bilmediği bir sebepten çok değer vermesiydi. Aşk değildi bu, kesinlikle öyle bir şey hissetmezdi.
Kızla çocukluk arkadaşıyken birden kim olduğunu öğrenmiş ve Thanatos tarafından uzun bir konuşmaya tabir tutulmuştu. Tabi babası Thanatos da kızın ve çocuğun arasındaki anormal bağın farkındaydı. Ama Isaac babasına ne kadar kızarsa kızsın hayır diyememişti. İşte bu durumda Hekate devreye giriyordu. Sisin tanrıçası, onu Jack yapabiliyordu. Tabi büyünün bir bedeli vardı, olmadığın bir insanı oynamak insanın vicdanını paramparça edebiliyordu.
Şimdi bir de tanrıça büyünün etkisi geçtiği için iki hafta boyunca Ortalarda görünmemesi gerektiğini söylemişti. Yenisi için tanrıçanın da zamana ihtiyacı vardı.
Şimdi de Emma'nın anlamaması için yine rol yapmalıydı. Yine...
"Styx"diye başladı konuşmaya."sanırım bir oğlu olduğunu hatırlamış, hekate'yi de bu yüzden göndermiş. İki hafta onunla kalmamı istiyor."
Emma ise kırık gözlerle ona bakıyordu. Buradaki tek dostunun da gitmesi yalnız kalıcağı anlamına geliyordu. En büyük korkusuydu yalnızlık onun.
Karşısında ondan cevap beklercesine bakan dostuna sarılarak"Çabuk dön"diye mırıldandı. Aile önemliydi.
Belki kendi ailesi yanında olmasa da Jack'i merak eden bir annesi vardı. Kendi annesinin buraya geldiğinden beri sesini bile duymamıştı. Ne kadar Hekate'nin söyledikleri onu şüphelendirse de Jack'e güveni tamdı.
Jack ise "Bir şey demiyecek misin?"dedi şaşkınlıkla. Kız göründüğünden çok daha açıkgözlüydü. Onu soru yağmuruna tutmasını bekliyordu ancak sadece çabuk dönmesini istemişti. Kızın hareketleri sadece vicdanının daha çok sızlamasına sebep oluyordu.
"Aile önemlidir"dedi kız. "Kim olursa olsun, ne kadar kötü olursa olsun aileni bırakamazsın. Burası onlarladır." Kızın elini kalbine koymasıyla 'ah bir bilsen'dedi içinden. 'Aileni bir bilsen böyle düşünür müydün acaba?'
Kızın zayıf noktasıydı aile, en azından Isaac bunun farkındaydı.
"Ben yokken odama girmeye hiç çalışma küçük hanım "dedi konuyu değiştirmek için gülerek. Başarılı olmuştu da, kız bir kahkaha atarak ondan ayrıldı.
"Sen burada yokken ne anlamı olur ki, sen buradayken gireceğim ve ruhun bile duymayacak.bazen bir tilki kadar kurnaz olabiliyorum." İkisi de gülümserken yine içi hüzünlendi Isaac'in.
'Keşke'dedi içinden 'keşke bilseydin herşeyi'

Born To Be Monster #Nico Di Angelo (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin