Saat 02:17 ve 2 yavru daha kurtardık, bu bölümü birbirinden özel iki yavru köpek için planladığımdan erken yayınlıyorum. Hayvanlar sevgiye muhtaç değil ama biz onları sevmeye muhtacız. Bunu unutmayalım.
Multi, nico
His little whispers
Love me, love me
That's all I ask for
Love me,love me
-monster meg&dia (multide)flashback
Genç kız yasak bölüme geçişi sağlayan jölemsi yapıdan geçtiğinde bunu yapmaması gerektiğinin farkındaydı. Jack'e odasına girmeyeceğine dair söz vermişti. Ama yasak bölgeden bahsetmeyi unutmuş olmalılardı. Hay aksi(!)
Ayakkabılarının boş koridorda çıkardığı seslere lanet ederek ilerlediğinde siyah pelerininin önünü iyice kapattı. Burada bir nöbetçiye yakalanması durumunda tekrar ifşa olmak gibi bir niyeti yoktu.
3.ve 5. Koridorlar nöbetçi kaynıyordu ve evet geçtiği yerleri numaralandırmak büyük bir alışkanlığıydı. Sonuçta yapacak pek bir şeyi yoktu.
Jack ile takıldıkları söylenemezdi, evet onu eğitiyordu, birçok şeyi öğretmiş ve ihtiyacı olan sevgiyi ona vermeye çabalamıştı ama bu yalnız olmadığı anlamına gelmiyordu.
Bu bir arkadaşınızla gündüz sohbet edip gece yine yalnız kalmaya benziyordu. Ve inanın ki gerçekten yalnız hissetmeye sebep oluyordu.
Yalnızlık hiçbir zaman sadece etrafında insan olmaması değildi zaten genç kız için. İnsanlardan daha çok yalnız hissettiren ne vardı ki.
Sanırım cevap karanlıktı. Karanlık da insanlar kadar gerçekçiydi. Kız gerçeklerden korkardı.
Karanlık bunu saklamaya çalışmıyor aksine benden uzak durun dercesine kör ediyordu gözlerini.
Ama sanırım gerçeklerden bu kadar uzaktayken gerçeği karanlıkta bulmaya çalışmak da gereksizdi. Ne yazık ki kimse kızı bu konuda uyarmamıştı.
Aklındaki düşünce kalabalığını savuşturarak 6. Koridora girdi. Nöbetçilerin sesleri duyuluyordu. Nedense gizemli efendileri(!)asker sayısını gün geçtikçe arttırıyordu.
Arkasındaki seslerin artması ve görüş alanına iri cüsseli askerlerin girmesiyle koşmasının bir anlamı olmadığını farkındaydı.
İstediği tek şey burasını yasak kılan şeyi bulmaktı.
Sütunun arkasına saklandığında yanından habersizce geçen askerin başına belindeki küçük ama keskin bıçağı batırmasıyla askerin cansız bedeninin ayaklarının dibine serilmesi bir oldu.
Ölümlüler, işe yaramazdı.
Bu saraydaki ölümler genç kızı oldum olası etkilememişti.
Bir kere jack'in ona öğrettiği ilk şey gereksiz sevmemesiydi.
Aslında değer verebilecek kadar tanımıyorsan öldürmekten çekinmek saçmaydı. Herkes zaten ölecekti ve bu saray genelde ölülerin uğradığı bir mekan olduğu için alışıktı.
Sanırım cehennemdeyken bir günahkar olmaya takmıyordunuz. En azından genç kız böyle düşünüyordu.
Diğer asker kılıcını savurduğunda kolundaki sızıyla bir küfür savurdu, yaralanmıştı ve şimdi bunu saklaması gerekecekti.
Adamın karnına alt darbeyle ustalıkla sapladığı kılıcı içinden çıkartırken gözü mermerdeki akan kana takılmıştı. Bu kanlar ona garip hissettiriyordu.
Kolundaki yaraya gelirsek, artık hissetmiyordu bile. Acıyı yok edemezse bile azaltması da ikinci dersti zaten. Tabi öğrenmesi hiç kolay olmamıştı. Sabahtan akşama kadar duvarlara fırlatılmış ve birkaç kemiğini ciddi derecede kırmıştı. Garipti.
Çektiği onca acı, acı çekmemesi içindi. Gerçekten kulağa gülünç geliyordu.
Adamların üstünden atlayarak oradan uzaklaşmasıyla ileride dikkatini çeken büyük kapıya doğru ilerledi. Ölümü hissetmesi normal miydi?
Ölüm bütün vücuduna alarm gibi yayılırken aralık kapıdan içeriye girerek yavaşça büyük yunan heykelinin arkasına saklandı. Oda taht salonu kadardı. Kocaman kitaplığı ve retro dizaynıyla eski kütüphanelerden pek farklı görünmüyordu.
"Onu tanıyorsun" sesin geldiği yöne döndüğünde yine o efendileri olacak adam vardı. Sarı saçları omuzlarına dökülen bir kadınla o kadar hararetli konuşuyordu ki gizlice onları izleyen kızı farketmemişlerdi bile.
"Elbette ama en güvenlisi bu" kadının yüzünü şimdi daha net görebiliyordu. Bu tapılası güzelliği unutmak bir kız için bile zordu zaten.
Hekate uzlaşmacı bir tavırla elini adamın omzuna koyduğunda ters bir bakış atmasıyla geri çekmişti.
"Onun ne düşündüğü umurumda değil artık, o tilki bozuntusunun tehlikeli olduğunu madem biliyordu büyüsüne kapılmasaydı. Yüzyıllardır onun emrinde çalışıyorum ama bu gerçekle onun hayatını da mafetmesine izin veremem" adamın kimden bahsettiğini anlayamamıştı. Belki de sandığı gibi biri değildi.
"Yardımın için sana ödüller sundu zaten, bir süre daha seninle ama yakında her şey başlayacak." Hekate'nin gizli bir şey söylemek için öne eğilmesiyle dediğini zor da olsa duyabilmişti.
"O uyanıyor"demişti tanrıça endişeyle "bu kadar dayanması bile bir mucize, biliyorsun onu oraya sokmak çok zordu" adam onayladığında tanrıça kederli bir havaya bürünerek yeşil kolyesiyle oynamaya başladı.
"Her dolunay bana onu hatırlatıyor. Onun kötü biri olmadığını biliyorum ama o çok, değişti. Gözlerini hala unutamıyorum" adamın sinirle tahtına oturmasıyla oluşan gürültüde Emma'nın irkilerek yerinden sıçraması bir oldu.
"Bunu bilmediğimi mi sanıyorsunuz"diye bağırdı adam "bunu biliyorum ve maalesef Olimpos hayallerindeki gibi huzur ve vefa içinde olmayacak. Tanrılar da melezlerin ruhlarıyla birlikte çürüyecek ve kimse bunun sorumluluğunu almayacak."ellerini şakaklarına koyup ovmaya başladığında bu adamın bile bu derece canını sıkabilecek meseleyi merak ediyordu.
Belki onu ilgilendirmiyordu ama bilmek istiyordu.
"Senin aksine, ben korkmuyorum çünkü ölümün kendisiyken ondan korkmamı bekleyemezsiniz. Onlarca ölüme şahit oldum ben,onları yarattım. Ve ben son umudumuza güvenmeyi tercih ediyorum"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Born To Be Monster #Nico Di Angelo (ASKIDA)
Fanfic(Ortaokuldan kalma bir kitap devam etmeyeceğim ama silmeyeceğim de) Bir insanı özel yapan şey tam olarak nedir? Veya onu yalnız biri yapan şey hiç dostunun olmaması mıdır sadece? Veya Cupid acımasız mıdır sizce? Gumiho uyanıyor ve karmaşa rüzgarı t...