Bölüm 18

35 3 0
                                    

Gözlerimi açtığımda İlay karşımda durmuş öylece bana bakıyordu.

- Ne bakıyorsun öyle? Hiç bir cevap vermeden hala o saçma bakışıyla bana bakıyordu. Bu kızın sorunu ne böyle?

- Kızım söylesene ne bakıyorsun? Gözlerini devirip konuşmaya başladı.

- Sen gerçekten iyi misin? Yani dün anlattıkların yüzünden gece boyunca uyuyamadım. Bu çocuk sana tokat attı. Hem de öyle böyle bir tokat değil. Ama sonra gelmiş, sana değer verdiğini söylüyor. Ve sen buna inanacak kadar aptal olabiliyorsun. Aptal mı? Ben aptal falan değilim. Ayrıca Baran'a da inanmış değilim. O kadar saf değilim. Evet her ne kadar hoşuma gitse de, oturup düşündüğümde bunun mantıklı olmadığı biliyorum.

- Alakası bile yok. Ben Baran'a inanmadım. Ayrıca inanmam da çok zor. Ayrıca ben aptal falan da değilim. Her şeyin farkındayım.

- Tamam güzelim her şeyin farkındasın diyelim, peki o zaman dünden beri yüzündeki gülümsemeler ne?

- Yüzümde gülümseme falan yok. Saçmalama. Hem ben tek Baran için mi gülümsüyorum?

- Hayır tabi ki de. Ama ne biliyim bu olaylardan sonra fazla gülümsüyorsun.

- Size öyle gelmiş. Ayrıca böyle yanlış anlayacaksanız bir daha gülümsemem.

- Söylediklerimi yanlış anlıyorsun. Ben sadece o çocuğun bir daha seni üzmesini engellemeye çalışıyorum.

- Tamam teşekkürler ama bir daha onun adı bile bu evde geçmezse daha mutlu olurum.

- Peki. İstediğin gibi olsun. Bu kız beni deli edecek. Ben niye Baran için gülümseyeyim ki. Manyak mıyım ben? Olabilir ama Baran konusunda gayet de zekiyim. Her neyse işte. Bu konu gün geçtikçe daha sinir bozucu oluyor. İlay odadan çıktıktan sonra yatağa uzandım. Düşünüyorum da acaba gerçekten Baran için mi mutluyum? Olamaz değil mi? Yani neden onun için mutlu olayım ki? Hem onun bana yaşattıkları çok kötü ve ben bunu her düşündüğümde bu kötülüğün içinde boğuluyorum. Baran bu kötülüklerde boğulmamı istemiyor ama hayatta olduğu sürede ben o kötülüklerde boğulacağım. Off bu durumdan nefret ediyorum. İki düşüncenin arasında kalmak gerçektende kötü bir şey. Telefonumun titremesiyle irkildim. Mesaj gelmiş.

Gönderen: Emir

Seni çok özledim...

Yok artık. Neredeyse konuşmayalı 1-2 hafta oldu ve beni özlemiş. Saçmalıktan başka bir şey değil.

Gönderilen: Emir

Sana inanmamı bekleme. Sana hiçbir konuda inanamam. 1-2 haftadır nerdeydin? Yeni mi anladın özlediğini? Yoksa birlikte olduğun kızlar seni ekti mi? Sen beni özlemedin. Sen yalnız kaldın.

Yalnız kaldığı için eski çıktığına dönen erkeklerden olduğunu belli etmiş oldu. Bunu birkaç kez daha yaşamıştım. Ama gözümde daha fazla düştüklerinin farkında değillerdi. Yazık. O kadar gururlu olan erkekler, bir mesajla tüm gururunu yere seriyorlar. Ama gerçekten yere seriyorlar, kimin üstüne bastığı belli olmayan kırmızı halı gibi. Altı üstü bir kırmızı halısın fazla bir şey beklememek lazım. Bir süre bekledim ama Emir'den mesaj gelmedi. Bu söze de söyleyecek bir şey bulamazdı herhalde. Herkesin nasıl bir bok olduğunu anladığıma göre hayatıma devam edebilirim.

- Kahvaltı hazır. Uyanın güzeller. İlay aşağıdan bize deli gibi bağırıyordu. Her sabah kahvaltıyı İlay ya da Asya hazırlardı. Ben hiç hazırlamadım. Aklıma bir annem geldi ve telefonu elime aldım. İkinci çalışta telefon açıldı.

- Anneciğim.

- Nasılsın bir tanem? Annemin sesini gerçekten çok özlemişim.

- Ben iyiyim asıl sen nasılsın?

- Bende iyiyim merak etme.

- Ee nasıl gidiyor işlerin ne zaman dönüyorsun?

- İşlerim çok iyi gidiyor ama daha bir süre daha buralardayım.

- Ne kadar bir süre?

- Kızım gideli daha 1 ay bile olmadı. 2-3 ay daha buradayım.

- Peki. Ben seni tutmayım o zaman. Hemen işini bitir ve gel.

- Tamam bir tanem. Görüşürüz.

- Görüşürüz. Telefonu kapattığımda yüzüm düşmüştü. Annem bir süre daha buralarda değildi. Ve benim gerçekten anneme ihtiyacım vardı. İlay'ın ısrarlı bağırışı üzerine aşağı indim. Kahvaltı masasını donatmıştı resmen. Asya çoktan yemeye başlamıştı. Her zamanki yerime geçip oturdum. Yemek boyunca konuşmadık. Bu garipti. Çünkü her seferinde hiç susmadan konuşur sonra çenemiz ağrıyınca susardık. Bu sessizlik beni deli ediyor.

- Niye konuşmuyoruz? sonunda pes edip konuştum. Zaten daha fazla dayanabileceğimi sanmıyordum.

- Bilmem. dedi İlay kafasını kaldırmadan.

- Benim yüzümden mi?

- Seninle alakası yok. Her şey senin yüzünden olmak zorunda değil. Anlamadım? Bu kızın sorunu ne benle?

- Anlamadım? Çatalımı masanın üstüne hızlıca bırakmıştım. Çatalın çıkardığı ses İlay'ın ve Asya'nın yerinden sıçramasına neden oldu. İlay gözlerini bana çevirdi.

- Anlamayacak bir şey yok. Her konu sen olmak zorunda değilsin. Ayrıca şu alınganlığından vazgeç. Anlıyorum. Bu sıralar fazla şey yaşadım ama ben alıngan falan değildim.

- Ben alıngan değilim. Ayrıca son zamanlarda neler yaşadığımı biliyorsunuz. Sizinle fazla konuşmuyorum. Evden fazla çıkmıyoruz. Son zamanlarda evet yanımdasınız ama ben arkadaşlığın ne demek olduğu unuttum. Yaşadıklarım kolay mı zannediyorsunuz? Her günümü o pisliğin attığı tokadı düşünerek geçiriyorum. Ve keşke erkeklere güvenmeseydim diyorum. Keşke tek babama güvenmiş olsaydım diyorum. Lütfen bir de siz gelmeyin üstüme lütfen. Sesim sinirime oranla gayet normal çıkmıştı. Masadan kalkıp odama çıktım. Gözlerimden yaşlar teker teker akıyordu. Babamın adının geçtiği her yerde paramparça oluyordum. Kendimi tutamamıştım. Bu her zaman böyle olacaktı. Bu gün de böyle 10 yıl sonra da böyle olacaktı. Beni kimse anlamıyor. Kendi savaşımı kendi içimde veriyorum. Ve kimse bunun farkında değil. Yoruluyor insan. Birine anlatmak istiyor. Gerçekten seni anlayacak birine anlatmak istiyor ama kimse anlamıyor. Ben deli gibi ağlarken odamın kapısı çaldı. 

- Hazal? İlay kapıya ısrarla vuruyordu.

- Biraz yalnız kalmak istiyorum. Lütfen.

- Özür dilerim. Ben öyle demek istemedim. Öyle demek istemediğini biliyordum. Son zamanlarda benimle birlikte onlarda zor günler geçiriyor. Bunun farkındayım. Evet sinirliyim ama bu sinirimin sebebi benim. Kendime sinirliyim. Babamdan başkasına güvendiğim için kendime sinirliyim. Yatağımdan kalktım ve kilitli kapımı açtım.

- Özür dilerim. Gerçekten öyle demek istemedim. İlay bana sarılmaya başladı. İşte dostluğun kardeşliğin olmazsa olmazı budur. Haksız olan taraf özür diler. Gurur falan boş. İlay'a sıkı sıkı sarılırken Asya geldi.

- Kızlar bölüyorum ama bir arkadaşınız geldi ve sizi görmek istiyormuş.

- Bizi derken? dedim. 

- İkinizi tatlım. dedi. İlay ile ağımız açık kalmıştı. Buna gerçekten inanamıyorum.

Umarım beğenmişsinizdir. Yorumlarınızı bekliyorum. 

Ayrıca  yeni bir hikaye yazmayı istiyorum ne diyorsunuz? Yorumlarrr. :D

ProblemliWhere stories live. Discover now