Sabah güneşinin odama dolmasıyla uyandım. Başım hala deli gibi ağrıyordu. Dirseklerimden yardım alarak yatağımda doğruldum. Sırtımı yatağımın başına yaslarken midemin aşırı derecede bulandığını hissettim. Hızlı bir şekilde yorganı üzerimden atıp banyoya doğru koştum ve banyoya adımımı atmamla kusmam bir oldu. Dün gece o kadar içmemeliydim. Annem bu halimi görse beni öldürürdü herhalde. Yüzümü defalarca yıkadım. Kendime gelmeye çalışıyordum. Zor ama mecburdum. Kendime gelemezsem kursa gidemezdim. Kursu kaçırmak istemiyorum. Bu sıralar golfü baya unuttum. Hemen pratik yapmam lazım. Ya da kafamı dağıtmam lazım. Dün olanları hayal meyal olsa da hatırlıyorum. En azından Baran'ı affettiğim tarafını net bir şekilde hatırlıyorum. Bu konuda doğru yaptım mı bilmiyorum ama sonunda affetmiştim. Affettiğim için bir yanım pişman olsa da bir yanım "ne bekliyodun er ya da geç affedecektin zaten" diyor. Bu çelişkilerde kalmaktan nefret ediyorum. Zaten affedicektin Hazal boşver olan olmuş. Yüzümü kuruladıktan sonra banyodan çıktım. Az da olsa kendime gelmiştim. Çalışma masamın üstünde duran telefonumu elime aldım. Elime aldığım an çalmaya başladı. Kaşlarımı çatıp telefona baktım. Baran arıyordu. Hem de ilk günden yapma ama biraz zoru oyna bari de çekici ol. Gözlerimi devirip telefonu açtım.
- Günaydın Hazal.
- Günaydın.
- Ne yapıyorsun?
- Yeni kalktım oturuyorum. sen diye sormak içimden gelmedi böylesi şimdilik daha iyi olur. O tam olarak affettiğimi düşünsün istemiyorum. Bir şeyleri anlasın.
- Şey... ben diyorum ki acaba kahvaltıya mı çıksak? Hem biraz daha konuşuruz ne dersin? düşünüyorum düşünüyorum düşünüyorum acaba gitsem mi? Ne konuşcaz ki? Dün konuşacağımızı konuşmuştuk zaten. Ama içimden hayır demek de gelmiyordu. Evet demek de istemiyorum. Lanet olasıca kararsızlığım!
- Ben dün konuşacağımızı konuştuk diye düşünmüştüm.
- Dün pek konuşamadık aslında. Sen uyuyunca konuşamadık. Uyudum mu? Cidden mi? O zaman beni eve Baran getirmişti. Beni yatağıma kadar getirmişti. Eğer sarhoşken saçmaladıysam kesin rezil oldum. Off ya bir daha içmeyeceğim. Belki. Sinirim bozulursa hiç bir şeyi takmam gene içerim.
- Tamam nerede buluşacağız? pes ediyorum.
- Ben seni aşağıda bekliyorum. kaşlarımı çattım. Gerçekten bekliyor olamazdı değil mi? Ağır adımlarla pencerenin önüne doğru yürümeye başladım. Perdeyi hafif aralayıp dışarıya baktım. Gerçekten de bekliyordu.
- Tamam 10 dakikaya geliyorum.
- Görüşürüz. hemen telefonu kapattım ve hazırlanmaya başladım. Dolabımın önüne geçtim ve krem rengi ince askılı bluzumu ve deri şortumu alıp giyinmeye başladım. İçimde engelleyemediğim bir heyecan vardı. Neden heyecanlanıyorum ki şimdi? Sakin Hazal sakin. Ona heyecanlı olduğunu sakın gösterme. Yoksa kesin götü kalkar. Sakin , sakin. Yüzüme biraz renk verdikten sonra aşağı indim. Masanın üstünden evin anahtarlarını alıp evden çıktım. Yavaş yavaş arabaya doğru ilerledim. Oturduğu yerde doğrulup kapıyı açtı. Geriye çekilirken hala bana bakıyordu. Hiç ona bakmadan emniyet kemerini taktım. Hala bana baktığını hissedebiliyordum. En sonunda pes edip ona döndüm.
- Fikrimi değiştirmeden gidelim istersen.Gözlerini benden çekip arabayı çalıştırdı. İlayı evde bırakmıştım hiçbir şey söylemeden. Aklıma gelince telefonumu çıkarttım ve İlay'a mesaj attım.
Gönderilen: İlay
Güzelim ben Baranla kahvaltıya çıktım. Bu günlük kusuruma bakma. Gelince sana her şeyi anlatacağım. Seni seviyorum...
Mesajı gönderdikten sonra kafamı geriye yasladım ve dışarıyı seyretmeye başladım. Baran arada göz ucuyla bana bakıyordu. Bu durum canımı sıksa da hiç bir şey söylemedim. Sonunda istediği yere gelmiştik. Arabayı durduğunda hemen aşağı indim. Hemen ardımdan oda indi. Ve benim önüme geçip yürümeye başladı. Kapıdan içeri girer girmez herkes Baran'ı selamlamıştı. Devamlı müşterileri olmalıydı. Hepsini de başıyla selamladıktan sonra bir garson bize oturacağımız masayı gösterdi. Baran masaya otururken ben hala yavaş yavaş masaya ilerlemeye çalışıyordum. Başım hala ağrıyordu. Bayılacakmış gibi hissederken hemen Baran'ın karşı sandalyesine oturdum.
- İyi misin sen?
- İyiyim. umursamaz bir şekilde cevap verdim. Hala ona kızgın olduğumu bilmesini istedim.
- Dün o kadar içmemeliydin.
- İyiyim dedim ya. sesim biraz yüksek çıkmıştı ama çok şükür etrafta kimse bize bakmıyordu. Gözlerimi devirdim ve sol tarafımdaki manzarayı izlemeye başladım. O sırada garson geldi.
- Hoş geldiniz efendim. Ne alırdınız?
- Sen bize her zamankinden getir.
- Peki efendim. Garson yanımızdan ayrılınca Baran'a döndüm ve ifadesiz bir şekilde baktım.
- Evet ne konuşacağız?
- Dün tam konuşamadıklarımızı.
- Ben her şeyi konuştuğumu düşüyordum. Yani sen bana üzgün olduğunu ve bana ihtiyacın olduğunu söyledin bende sırf senin bana ihtiyacın var diye seni affettim. Sence daha konuşulacak bir şey var mı? sesimin tonunu çok iyi ayarlamıştım. İfadesiz ve soğuk.
- Evet sanırım konuşulacak bir şey yokmuş. Ama olsun en azından seninle bir kahvaltı yapabiliriz. Hafif bir şekilde gülümserken hala bana bakıyordu. Alaycı bir ifadeyle güldüm. Ben ona da aslında konuşacak bir şeyimiz olmadığını biliyordu. Ama her nedense beni buraya kadar sürüklemişti. Garip bir çocuk. Kahvaltı için masamız donatılırken arkama yaslanıp manzarayı seyretmeye devam ettim. Sonunda kahvaltı masası hazırdı. Masa dört dörtlük olmuştu. Her şey mükemmeldi. Baran yemeye başlayınca bende başladım. Yemek boyunca hiç konuşmadık. Hatta ondan sonra neredeyse hiç konuşmadık. Kursun önüne geldiğimizde bana döndü.
- Hazal?
- Ne? nefesimi dışarıya üfledim ve Baran'a baktım.
- Beni gerçekten affettin mi?
- Bunu gerçekten soruyor musun? kapıyı açmak istedim ama o sırada kapıyı kilitledi.
- Ne yapıyorsun sen ya aç şu kapıyı.
- Sana bir soru sordum tam olarak cevap bekliyorum. Gerçekten bu sorusuna cevap bekliyordu.
- Seni gerçekten affetmedim. Anlamıyorsun değil mi? Seni bu kadar affedebileceğimi nasıl düşünürsün? Evet seni affettim demiş olabilirim ama bu yüzümdeki izi silmeme yardımcı olmuyor. Ayrıca senin bana gerçekten ihtiyacın olduğuna da inanmıyorum. Bana neden ihtiyacın olsun ki? Çevrende senin için canını verebilecek milyonlarca kız var. Emin ol onlar sana benden daha fazla değer verir. Bana ihtiyacın olmasın. Hayal kırıklığına uğrarsın Baran. Beni böyle sözlerle kandıramazsın. Bana ihtiyacın varmış. Buna gerçekten inanacağımı beklemiyordun herhalde. Git kendine oynayacak başka oyuncak bul. Benim sana ayıracak vaktim yok. Şimdi aç şu kapıyı.
Hiç bir söylemedi ama söylediğim sözlerden etkilenmiş gibi görünüyordu. Niye etkilensin canım ? Off Hazal saçma saçma konuşma ya. Arabanın kilidini açtı. Yüzüme bile bakmadı. Sanırım şu an en iyisi buydu. Arabadan indim ve hızlı bir şekilde kapıyı çarptım. Bu durum artık sinirimi bozmaya başladı. Sürekli aynı şeyi yapıyor. Beni kendine nasıl çekiyor anlamıyorum. Ben sanırım Baran'dan .... Hayır öyle bir şey yok Hazal. Sakın. Bir üzülmeyi daha kaldıramazsın. Bu karmaşa içimi sömürüyordu. Hislerim karman çorman oldu. Sanırım duygularım intihar etti...
Umarım beğenmişsinizdir. Yorumlarınızı bekliyorum. :* :D
YOU ARE READING
Problemli
TeenfikceHazal'ın hayatı gayet normaldi. Babası ölene kadar... Babası öldükten sonra onu ele geçiren hastalık kendisine ve çevresine zarar verir. Güvendiği erkek arkadaşının aslında güvenmemesi gerektiğini öğrenince ondan ayrılır. Yaşadığı tüm bu hüzünlü v...