Gözlerimi açtığımda yaşadığıma bir kez daha lanet ettim. Neden yaşıyorum? Niye sonsuz uykuya dalamadım hiç? Neden bu gün de ölmedim? Kahretsin yapamıyorum. Bu hayatta daha fazla kalmak istemiyorum. Her gün ayrı bir keder. Farklı dertler. Gün boyu odamda tıkılıp kalmayı arzuladım. Ama tabiki de mümkün değildi. Bu gün annem geliyordu. Dün aradı ve yarı yıl tatilini benimle geçirmek istediği söyledi. İtiraz etme gibi bir lüksüm olmadığından "Tamam." demekle yetinmiştim. Bu gün Asya ailesiyle çıktığı tatilden dönüyor. Yani bu gün bu odadan çıkmak zorundayım. Ben söylenerek yatağımdan kalkarken kapı çaldı.
"Öleceğim günü sabırsızlıkla bekliyorum." dedim kendi kendime. Yavaş adımlarla merdivenden indim. İlay gelmişti. Hiç şaşırmadım. Kimi bekliyordum ki zaten. Yapmacık bir şekilde gülerek kapıyı sonuna kadar açtım.
- Bu halin ne? dedi ve beni baştan aşağı süzdü. Bende kendimi baştan aşağı süzdüm.
- Ne varmış halimde?
- Çökmüşsün. Çok kötü gözüküyorsun. Bir şey mi oldu?
- Bir şey olmadı sadece ölmek istiyorum. Bunu başaramadığım içinde mecburen yaşıyorum. Yani bedenim, en azından bedenim yaşıyor.
- Sen ne saçmalıyorsun, Hazal? Ne ölmesi? Bana iğreniyormuş gibi bakıyordu.
- Bana öyle bakmayı kes!
- Nasıl bakıyorum ki?
- İğreniyormuş gibi, işte.
- Saçmalama Hazal. Sadece bu halin... beni korkutuyor.
- Korkma. Öldüğüm zaman her şey düzelecek ve ben mutlu olacağım.
- Şu ölme konusunu kapatabilir miyiz artık!
- Hayır.
- Beni deli ediyorsun. Her neyse hadi yukarı çık bir duş al kendine gel. Bu gün Asya geliyor unuttun mu?
- Unutmadım ama evden de çıkmak istemiyorum. Beni yatağıma çivilesen olur mu?
- Şuan saçmalıyorsun gerçekten. Yukarı çıkıp duşunu alır mısın yoksa geç kalacağız.
- Bu hayattan nefret ediyorum.
- Bu depresyonsu hallerinin sebebi ne?
- Bu depresyon değil ayrıca dün akşam hiç bir şey söyleyemedim. Ondan hoşlandığımı ona söyleyemedim. Gözlerimin yeniden dolduğunu hissettim.
- Ne demek söyleyemedim Hazal! Yani nasıl söyleyemedin? Dur bu saçma bir soru oldu. Neden söyleyemedin?
- Yapamadım , olmadı.
- Bu iş fazla uzadı artık. İlay ayağa kalktı ve telefonumu eline aldı.
- İlay ne yapıyorsun sen ?!
- Baran'a buraya gelmesini söyleyeceğim. Bu konunun daha fazla uzamasını istemiyorum! İlay'ın elinden telefonu almaya çalışırken telefonum bir anda telefonum çalmaya başladı. Baran! Baran arıyor! İlay telefondaki ismi görünce sırıttı.
-Bu ne güzel tesadüf. Deyip gülmeye başladı.
-İlay ben ne yapacağım şimdi. Delireceğim. Açalım açayım yani. İlay'ın elinden telefonu aldım. Ve cesaretimi toplayıp açtım.
-Eğer açmasaydın bir daha aramayacaktım.
-Kusura bakma ben şey.... duştaydım son anda yetişebildin.
-Sorun değil. Ben sadece nasıl olduğunu merak etmiştim. En son görüştüğümüzde can çekişiyor gibiydin.
-Evet yani son görüşmemiz pek iyi geçmemişti. İlay fısıldayarak "onu buraya çağır" deyip duruyordu.
-Bende onu düşündüm ve o günü telafi edebilirsin. Yani bugün bir şeyler yapabiliriz.
-Bugün mü? İlay yerinde sıçradı. "Evet kesinlikle evet!" Telefonu kulağımdan uzaklaştırarak "Bugün Asya geliyor."
"Ben idare ederim sen git. Hadi lütfen."
-Hâlâ cevap bekliyorum.
-Şey tamam olur. Nerede görüşeceğiz?
-20 dakikadan evin önünde olurum.
-Tamam görüşürüz o zaman.
-Görüşürüz. Telefonu hemen kapatıp odama koştum. İlay peşimden koşarak geldi.
-Nereye gideceksiniz? Ne giyeceksin şimdi sen? Hazal!
-20 dakikaya burada olacak ve ben daha ne giyeceğimi bilmiyorum. Delirmek üzereyim.
-Tamam sen hemen duşunu alıyorsun ben de sana kıyafet buluyorum. Hadi!
Sıcak su tüm bedenimi ısıtıyordu. Heyecandan tüm vücudumun titrediğini hissettim. Hızlıca duş alıp çıktım ve İlay'ın seçtiği kıyafetleri giydim. Havanın serin olacağı düşünerek biraz kalın şeyler seçmişti. Saçımı serbest bıraktım. Ve sadece rimel sürüp hemen aşağı indim. Beş dakika sonra zil çaldı. Saçımı düzeltip kapıya doğru yöneldim.
-Selam. Hafif gülümsemesi günümün aydınlanmasını sağlamıştı.
-Selam. Gülümsemesine karşılık verdim. Gözlerinin içine baktım. Saatlerce bakabilirdim. Tabi buna cesaretim yok. Henüz.
-Beni daha sonra süzsen olmaz mı? Gözlerinin kapatıp açtım ve kendime geldim.
-Seni süzmüyordum ben .... neyse nereye gidiyoruz? Yanaklarımın pembeleştiğini hisseder gibiyim.
-Kapıda dikilmeyi ne kadar çabuk bırakırsan o kadar çabuk gideriz.
-Peki. dedikten sonra kapıyı kapattım. Baran'ın arabasına doğru ilerledik. Tabii ki kapıyı açmadı. İçimden 'öküz' diye bağıran sesleri susturdum. Emniyet kemerini taktıktan sonra koltukta iyice yerleştim. Yaklaşık 2 saat boyunca yoldaydık. O kadar sıkıcı geçti ki yol boyunca konuşmadık. Araba mükemmel bir villanın önünde durdu. Ormanın içinde mükemmel bir villa. Hayallerimdeki ev.
-İşte geldik.
-Burası gerçekten muazzam.
-Öyle. Bugün burası daha muazzam hale gelecek . Bana baktığını hissedebiliyordum. Ama kafamı çevirmeye cesaretim yoktu. Niye ki yani yapabilirim neden bakamayım ki gözlerine? Derin bir nefes aldım ve Baran' a doğru döndüm. Sonunda gözlerim o derin kahveliklerle buluşmuştu. Kalbimin yerinden çıkacak gibi atıyor.
-Bana o gün ne anlatmak istiyordun? Evet şu konu zaten söyleyebilseydim o gün söyleyecektim.
-Hangi gün? Zaman kazanmaya çalışıyorum. Söylemek kolay değil. Hemen 'ben senden hoşlanıyorum' ya da 'ben seni seviyorum' diyemezdim ki.
-Dalga geçmeyi bırak artık. Seni buraya bu yüzden buraya getirdim. Ve eğer söylemezsen buradan asla gidemezsin.
-Bunu nasıl söyleyeceğimi bilsem emin ol o gün söylerdim.
-Birini öldürdüysen yardım etmem. Küçük bir kahkaha attım ve gözlerimi yeniden onunkiyle kavuşturdum.
-Öyle bir şey değil.
-Nasıl bir şey öyleyse söyle bileyim. Derin bir nefes aldım. Bunu söylemem lazımdı. Hislerimi bilmesi gerekti. İçimde daha fazla tutmak istemiyorum.
-Baran ben seni....
***********
Umarım beğenirsiniz. Uzun bir aradan sonra yeni bölüm. Yeni bir şey yazıyorum. En kısa zamanda onun da ilk bölümü yayınlayacağım.
YOU ARE READING
Problemli
Teen FictionHazal'ın hayatı gayet normaldi. Babası ölene kadar... Babası öldükten sonra onu ele geçiren hastalık kendisine ve çevresine zarar verir. Güvendiği erkek arkadaşının aslında güvenmemesi gerektiğini öğrenince ondan ayrılır. Yaşadığı tüm bu hüzünlü v...