Günlerimiz böyle geçip gidiyordu. Okul, dersler ve boş zamanlarımızda beraber yaptığımız çılgınlıklar. Her şey aynıydı. 2 şey hariç. Birincisi Gamze artık yoktu. İkincisi eski Umut da artık yoktu. Gamzenin ölümünden sonra Umut tamamıyla değişmişti. Çevresindeki her şeye ve herkese karşı daha da hırçınlaşmıştı. Bize bile...Artık onu durdurmakta güçlük çekiyorduk. Bizi eskisi gibi dinlemiyordu. Sürekli bağırıp çağırıyordu. Eski Umut'un geri gelmesini dilemekten başka çaremiz de kalmamıştı. Eski haline dönmesi için elimizden gelen her şeyi yapmıştık. Ama hiçbiri bir işe yaramamıştı.
Bir salı sabahı her şey aynı gibi görünüyordu. Güneş doğmuştu aynı güneş her zamanki tanıdık bildiğimiz güneş. Meğer o sabah son kez günümüzü aydınlatacakmış aslında bizimle vedalaşmak için gelmiş. O günden sonra bir daha aynı güneş gelmedi. Onun yerine güneşin görünümüne bürünmüş ama içinde kapkaranlık buz gibi bir hava gizleyen bir yaratık çıkageldi. Bir anda hayatımıza girdi. İzin almadan davet edilmeden ve o yeni güneş o kadar yüzsüzdü ki ne yaptıysak ne ettiysek onu geri gönderemedik. Sürekli eski güneşimizi arayıp durduk. Onu istedik, hep onu bekledik onun gelmesini umduk ama biz ne zaman bunları düşünsek o kötü yaratık bize sinsice hain bir kahkaha atarak onu çok uzaklara gönderdiğini ve sonsuza dek geri gelmeyeceğini fısıldıyordu kulaklarımıza. İçimizdeki umudu da söküp alıyor, karanlık zindanında hapsediyordu ve maalesef bizim elimizden hiçbir şey gelmiyordu, gelemiyordu. Umudu elinden alınan bir insan ne yapabilirdi ki. Umudununu kaybeden insan kadar aciz bir yaratık daha yoktur şu dünyada. Umutsuz insan yaşıyorken bir ölüden farksız değildir. Yaşıyordur ama sadece azraille karşılaşacağı günü bekleyerek. Bir insanı alt etmek istiyorsanız öncelikle onun umudunu elinden alın.
Çalan alarmımın sesi üzerine kalkmıştım. Klasik bir okul sabahıydı. Gidip abimi uyandırdım. Hazırlanıp okula gittik. Her şey normal seyrinde ilerliyordu. Okul bitmiş eve gelmiştim. Üzerimi değiştirip biraz dinlendikten sonra ödevlerimi yaptım abim ise her zamanki gibi video oyunlarını oynuyordu. Ödevlerimi bitirmem 2-3 saatimi almıştı. Akşam yemeğinden önce ödevlerimi bitirmiştim. Yemekten sonra abim oyunlarına geri döndü ben de bahçede kitap okudum. 9 gibi abimin odasına çıktım.
''Ya senin ödevlerin yok mu?'' deyip yatağının üzerine bir güzel kuruldum. Abimden ses soluk çıkmıyordu.
''Ordamısın?'' hala cevap yoktu
''Heey, aloo, aloha, hello, bonjour ''
''Ya bir sus dikkatimi dağıtıyorsun''
''Sen de o zaman soruma yanıt ver senin ödevlerin yok mu?''
''Offf kahretsin'' diye bağırdı ve elindeki joysticki yere fırlatıp bana döndü.
''Ya senin yüzünden vuruldum tüm dikkatimi dağittın''
Ekranda görev başarısız yazıyordu.
''Ya bu savaş oyunlarından ne anlıyorsun?''
''Sen anlamazsın''
''Anlat da ben de anlayayım''
''Ya Yağmur bir sus şu görevi bitirmeliyim.''
''Dırırırın yanlış cevap ödevlerimi bitirmeliyim olacaktı.''
''Ödevim yok '' deyip yerdeki joysticke'i alıp play tuşuna bastı. Tekrar ekrana kilitlendi.
Ben de Burak'ın yatağının yanında duran komidinin üzerinden laptop'unu aldım.
Birkaç dakika öylesine internette dolaştıktan sonra canım sıkıldı bilgisayarı kapatıp tekrar bahçeye inmeye karar verdim odadan çıkarken Burak arkamdan bağırdı:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehirli Orkide #Wattys2016
Mystery / ThrillerHer şey yoluna girmişti... Eskisi gibi mutlu ve huzurlu olmaya başlamıştık... Ya da biz öyle zannediyorduk ... O günden sonra ilk defa gülmeye, kendimizi güvende hissetmeye başlamıştık. Ben ve ailem... Arkadaşlarımın is...