8.Bölüm

7.4K 394 27
                                    

Bölüm düzenlenmiştir.

   Karanlık; insana yapmak istemediklerini yaptıran, insanın istemediği düşünceleri zihnine sızdıran, korkuları ve üzüntüleri gölgesine hapsedip; bununla beslenen ve kötü düşüncelerle insanı boğan dipsiz bir kuyu.Kısacası insanın acılarından haz duyan ve belki de onu ölüme doğru sürükleyen bir nevi acımasızlığın sembolü. Şu an Elena da o dipsiz kuyunun içindeydi. Ruhu karanlığa teslim olmuş, bedeni ise yaşamak için direniyordu. Çok dayanması beklenilemezdi çünkü zihni karanlığın önünde çoktan diz çökmüştü.
Vücudunda misafir ettiği yaralar, maruz kaldığı kötü cümleler, yapmak istedikleri ve yapamadıkları, hataları ve doğruları... Daha binlerce düşünce genç kızın zihninin içinde dolanıyordu. Duyguları ve düşünceleri birbirine karışmış bir şekilde ona acı çektirmekten çekinmiyordu.
   Elena, her şeyi sorun eden, düşünmeden duramayan korkak bir kızdı. Bu yaşadıkları ona çok fazla gelmeye başlasa da dayanmak istiyordu. Bunu yapabileceğinden pek emin değildi fakat deneyecekti. Sonunda sonsuzluğa dayanan bir uykuya yatarak bir nebze de olsa huzuru bulacağını düşünüyordu. Güzel şeylerin öncesinde hep kötü şeyler olduğunu bilerek yaşıyordu bir nevi. Çünkü yaşamı seven, hayatın insanlara bir armağan olduğunu düşünen bir kızdı. Fakat ailesinin ölümüyle başlayan korkunç hayatı gün geçtikçe ölmek istemesine sebebiyet veriyordu. Her toparlanmaya çalıştığı an hayat ona yeni bir darbe vuruyordu ve son zamanlarda yaşadıklarıyla da beraber ayakta kalmaya zorlanan bedeni karamsarlığa teslim olmuştu. İçinde bulunduğu durum bir çelişkiden ibaretti.

   Düşünceler karanlığa karışıp, genç kızın zihnine nüfuz ederken bulunduğu odanın kapısı açıldı. Saatler geçmiş ve sabah olmuştu. Ama o sadece bir saat gözlerini kapalı tutabilmiş, gecenin kalanında sadece düşünmüş ve gözyaşlarının gözlerinden akıp gitmesini hissetmişti. Odanın ışıkları yanarken Elena gözlerini refleks olarak kapattı. Karanlığa alışmış gözleri acımıştı. Birkaç saniyenin ardından işittiği ayak sesleriyle gözlerini açtı. Kabusun içindeki kabustan uyanma vaktiydi. Gözlerini açtı. Başını usulca kaldırıp önündeki insan siluetine baktı. Gözlerinin içine bakarken düşündüğü bir şey vardı her zamanki gibi. Ama bu sefer kendi hakkında değil katili olacak olanın hakkında düşünüyordu. 'Neden bu kadar öfkeli?' diye sordu kendi kendine ve ardından 'Seni bu duruma getiren kim?' diye bir soru daha yöneltti kendine. Bu soruların cevabının tek sahibi karşısında ellerini ve ayaklarını çözmekle meşguldü. Gece boyu bileklerindeki sıkıca bağlanmış iplerle tahta bir sandalyede oturan Elena yorgun düşmüş bedeniyle ayağa kalkmaya çabalamıştı. Tam artık bitti derken genç adam onu tekrardan yerine oturtmuş ve karşısına da kendisi oturmuştu. Elena yine korku dolu gözlerle Jordan'a bakarken Jordan sadece başını hafifçe sol tarafa eğmiş genç kıza bakıyordu. Sanki bir şey söylemesini bekliyor gibiydi. Elena sonunda dayanamayıp ona bir soru yöneltti: ''Ne zaman odaya çıkmama izin vereceksin?'' Jordan hafifçe yana yatırdığı başını dikleştirip, sorusuna cevap verdi. ''Yalvardığını işittiğim zaman.'' Elena bu dediklerinden pek bir şey anlayamadı ve bunu dile getirmekten çekinmedi. ''Ne için sana yalvarmam gerekiyor?''

''Babanı affetmem ve seni öldürmemem için.''
''Peki yapmazsam ne olacak?''
''Acı dolu haykırışların bu odanın duvarlarında yankılanmaya devam edecek ve ben de onları zevkle dinlemeye devam edeceğim.'' Genç kız ürperdi. Birinin bu kadar acımasız olabileceğini tahmin etmiyordu. Gerçi vücudundaki izler ne kadar ileri gidebileceğinin ve neler olabileceğinin en iyi kanıtıydı fakat yine de zihni bunu reddetmeyi tercih etti. ''Bu kadar acımasız olamazsın.'' Genç adamdan yanıt gecikmedi. ''Olabilirim.''

   Gözyaşları gözlerini hızla terk edip yanaklarında birer iz bırakırken genç kızın Jordan bağırmaya ve canını yakmaya devam ediyordu. Sözleriyle Elena'yı yaralarken birde elindeki bıçakla arada üstüne doğru gidiyor ve vücudunun çeşitli kesimlerinde izler bırakıyordu. Fiziki olarak iyileşecek olan ama ruhen asla iyileşmeyecek olan çizikler... Genç kız bunlara rağmen yalvarmayı reddediyordu. Sadece bağırıyor, ağlıyordu. Bu da bir nevi yalvarmaktı fakat katil o sözleri duymadan yaptıklarını durdurmamaya yeminli gibiydi. Elena ise bir kez daha yalvardığında bu oyunu tamamen kaybedeceğini düşünüp, tek kelime etmiyor. Zaten yenilgiyle başladığı acımasız oyunda daha fazla mağlubiyet istemiyordu.

   Canı yanıyordu. Öyle bir yanıyordu ki çözümü bulunamaz gibiydi. Çözüm akan giden gözyaşları ya da sesi kısılana kadar atılan çığlıklar değildi. Tek çözüm itaatti ve Elena bunu reddediyordu. Katil ise teklifi reddettiği her bir saniye için tutsağını cezalandırmaktan çekinmiyordu. O kadar canını yakıyordu ki acıları düşüncelerine bile engel oluyordu. Zihni uyuşmuştu. Yalvarmasını bekliyordu tutsağının. Babasının yaptıkları için af dilemesini bekliyordu ama istediğini alamıyordu. Bu durum onun daha da hırslanmasına ve genç kızın canını daha fazla yakmasına sebep oluyordu. İnsanların ona yalvarmasını seven o egoist tavrıyla birlikte birde sadist bir tavrı vardı. Ruhu, insanların acılarından oluşuyordu. Bunu yaşamayı o seçmemişti. Ona yaşatılanlar sonucu oluşturduğu bir karakterdi bu.

   Çünkü hayat böyleydi. İstediklerimi değil, istediklerini yapan acımasız bir döngü. Planladıklarımızı değil kendi planladıklarını uygular ve bizi de peşinden sürüklerdi. Bu yüzden can yakardı. Çünkü her şeyi olmasını istediğimiz gibi olsun diye beklerken o hep istediğini yapıp, canımızı yakardı. Suçu da hep bizim üstümüze atardı. Bu yaşam denilen o soyut kavramın korkunç döngüsüydü. Değiştirilemeyen, can yakan bir döngü. İnsanların hayatına bedel olan, duyguları ve düşünceleri hiçe sayan acımasız bir şey.

   Genç kız sonunda yaşadığı acıya dayanamayıp ''Yeter!'' diye bağırdı. Katil bu ses ile durdu. Bu kelimenin devamında beklediği cümlenin geleceğini düşünüyordu. Ama genç kız başka bir şey söyledi. ''Sana yaşatılanlar benim suçum değil. Ben bir şey yapmadım!'' Her zaman söylenilen cümlelere aynıları eklenince genç adam elindeki bıçağı bir kenara bırakıp genç kızın karşısına oturdu ve bağırmaya başladı. ''Sana defalarca söyledim. Sen yapmadın ama bedelini sen ödeyeceksin. Tek bir cümle bu işkencenin şimdilik bitmesine sebebiyet verecekken sen inadı seçiyorsun. İnat gerektiği yerde kullanılması gereken bir duygudur, aptal.'' Ve ekledi. ''Ayrıca o gözyaşların seni öldürmeme engel olamayacak.'' Ve genç kız kuruyan yanaklarının tekrar ıslanmasını sağladı.

*Eğer bu yazıyı Wattpad harici bir yerde okuyorsan kötü amaçlı yazılım saldırısı riskinde olabilirsin. Eğer hikayeyi orijinal halinde ve güvenli bir şekilde okumak istiyorsan Wattpad'de @tansutzl isimli profilden ücretsiz okuyabilirsin. Teşekkür ederim. 

TUTSAK (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin