10.Bölüm

6.8K 331 34
                                    

Bölüm düzenlenmiştir.

   Geçmişte bırakılan yoğun hisler, yaşanmışlıklar, geride bırakılmak zorunda kalınan binlerce hayal... Her biri ve binlercesi kalbi kırılan ve bunu bir zırh olarak kuşanıp, daha güçlü hale gelen adamın gözlerine toplandı. Kahverenginin en koyu tonundaki gözleri sonu belirsiz bir kuyuyu andırırken içine birkaç duygu daha atıldı o kuyunun. Genç kız o kuyuya baktığında kendi sonunu hazırladığını fark etti. Geldiği için pişman olmuştu fakat kendini durduramamıştı. Jordan'ın yanına aldığını bildiği o kızı kıskanmıştı. Jordan ile onun arasında bir şey olabileceği fikri Mia'yı kızdırmış, öfkesi onun sonuna yol açmıştı. Fakat Mia'nın henüz fark etmekte zorlandığı, kabullenemediği bir gerçek vardı ki o da Jordan'ın kalbinin kapılarını herkese kapatmış olmasıydı. O kapılar yıllar önce kilitlenmiş, anahtarı da yeryüzünden silinmişti.

   Jordan öfkesini kontrol altında tutmaya çalıştı. Geçmişi tam olarak karşısında duruyor, geride kalan acıların son kırıntılarını ona gösteriyordu. Bu durum her ne kadar Jordan'ı eskisi kadar etkilemese de yine de zihninin en derininde bir yerlerde hala acı vardı, bunu hissediyordu. Ne yaparsa yapsın ne söylerse söylesin o bütün her şeyin sonucunda bir insandı ve bir insanın ne geçmişi silmesi mümkündü ne de geçmişin kendisinde bıraktığı izleri silmesi mümkündü... Yine de o kadının karşısında bir daha aciz durmayacağına dair kendisine söz vermiş, yemin etmişti. Şimdi bu sözüne ve yeminine uyarak o kadının karşısında dimdik duruyordu. Her ne kadar geçmişi bir kara bulut misali gözlerinin önünde belirse de tek yaptığı ifadesizce karşısındaki kadına bakmaktı. Yüzüne baktıkça canlanan anıları umursamamaya gayret ederken o kadını cehennem ateşlerinin arasından çıkıp gelen cennette benzetmesi her şeyi daha da zorlaştırıyordu. O ateşin alevleri kendisiydi, cennet ise geçmişindeki minik sevgilisi... Fakat ikisi de her şey için geç, çok geç kalmıştı. Arada bulunan hisler, duygular ölmüş ama geçmişin izleri silinmemişti. İkisini zorlayan en çok da buydu; ölen duyguların arasında geçmişi yaşamak. Bakışmalar bitti. Geçmişin gölgesi izin isteyip, usulca aradan çekilirken Jordan elindeki silahı indirip Mia'ya doğru birkaç adım attı. Kolunu kavrayıp sıktığında Mia acıyla inledi. Buna karşılık olarak gelen tek şey soğukkanlılıkla söylenen bir cümleydi. "Seni uyarmıştım." Bu cümleyle birlikte Mia'nın korkusu bir miktar daha arttı. Ses tonu ölümün soğuk fısıltısını aralarına sokuyordu. Jordan genç kızın kolunu biraz daha sıkarken onun canının acıdığını görmek istiyordu. Yaşadığı ruhsal acının bedelini fiziksel acıyla ödetiyordu. Bu yüzden karşısındaki kadının canının ne kadar acıdığını görürse ruhunun acısı o kadar dinecekti. En azından öyle düşünüyordu. Mia her canı yandığında biraz daha dişlerini sıkıyor ve kolunu çekmeye çalışıyordu ama faydasızdı. Karşısındaki adamın neler yapabileceğini biliyordu. Bu yüzden kolunu çekme çabası manasızdı. Bunun yerine son bir umut bağırmayı denedi. "Bırak kolumu Jordan!" Bu cümle, bu bağırış onun için bir şey ifade etmedi. Çünkü o an zihninde yankılanan bir kelime vardı o da; intikamdı.

   Tenine değen keskin bıçağın acısıyla bir kez daha bağırdı Mia. Buraya gelmesinin bedeli ölümdü ve bunu bilerek biraz da bundan korkarak kadınsı duygularına yenilip, onun karşısına çıkmıştı. Şimdiyse çektiği acı buna değer mi diye düşündürüyordu. Bir yanı bunu hak ettiğini söylerken diğer yanı geçmişin büyüsüne kapılmıştı. Yaşadığı sevgi, aşk, hayat rüya gibiydi ve şimdi gözlerini açmak istemediği o rüyadan kalkmış, gerçekle baş başa kalmıştı. Jordan'a nasıl ihanet edebileceğini düşünmüş, kendisine binlerce kez lanetler yağdırmıştı. Onun güvenini nasıl bu kadar kolay kırabildiğine hayret ederken yıllar sonra gelen zihniyle ve vicdanıyla olan hesaplaşmasını kabul etmiş, kendi acımasızlığı karşısında diz çökmüştü.

TUTSAK (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin