24.Bölüm

87 8 2
                                    

(Merhabalar aşk böcüşleriiiim <3 Bu bölüm bol bol yorum ve oy olsa ne güzel olur. Hepinizi çook seviyorum kocamanöpüldünüz:* )

Bölüm Şarkısı: Sia- Fire Meet Gasoline

------

''Hiç ben sadece benimle ilgili her şeyi benden öğrenmeni isterdim.''

''Başka bir şey olmadığına eminsin öyle değil mi?'' Bu soru birkaç saniyelik de olsa sessizliğe neden olmuştu. Cevap vermek için beklediğine göre sakladığı bir şeyler vardı.

''Zamanı gelince Asya. Hazır olduğumda...'' Sözünü yarıda bırakmak zorunda kalmıştı. Bunun sebebi içeri giren hemşirenin ta kendisiydi.

''Şimdilik bu kadar yeterli sanırım. Hastamızın dinlenmesi gerek.''

''Daha sonra konuşacağız öyle değil mi?'' dedim gözlerimi kısıp ona bakarken.

''Zamanı gelince, evet.'' Zorla da olsa gülümsemiştim. Ona veda edip odadan çıktığımda kapının önünde sadece Serkan vardı. Yanına gitmek yerine öylece yürümeyi tercih ettim. Hastaneden çıkınca yürümeye başladım. Yolun karşısındaki kafelerden birine oturdum. Bu sırada telefonumun sesi kulaklarımı dolduruyordu.

Babamdı. Biliyordum. Ama açmak yerine sadece mesaj atmakla yetindim.

Gönderilen: Babam

Birkaç saate evde olurum. O zaman konuşsak daha iyi olur sanırım.

Garsondan sıcak çikolata getirmesini istedikten sonra kollarımı masanın üzerine koydum ve kafamı kollarımın üzerine yerleştirdim. Gözlerimi kapatıp ihtiyaç duyduğum huzuru yakalamaya çalıştım. Ama yine beceremedim. Yine düşünmeden duramadım. Masanın titremesiyle garsonun geldiğini düşünüp kafamı kaldırdım. Ama kaşılaştığım tablo beklediğim gibi değildi. Arda karşımda oturmuş gözlerindeki acıma duygusunu saklamak için çaba harcıyordu.

''Bunu yapmana gerek yok.''

''Neyi?''

''Beni önemsiyormuş gibi davranmayı kesmelisin.''

''Seni önemsiyorum Asya,'' dedi gülümseyerek. İnanamıyordum. Söylediği sözler bana inandırıcı gelmiyordu. Ona güvenemiyordum.

''Sadece yalnız kalmaya ihtiyacım var tamam mı?''

''İstediğin zaman yanında olmaya hazırım. Bunu unutma.'' Ona söyleyecek sözüm yoktu. Teşekkür etmek için dudaklarımı aralamıştım. Ama içimden ona teşekkür etmek gelmiyordu. Artık onun yakınımda olmasını istemiyordum. O benim için sadece hayal kırıklığından ibaretti. Kocaman bir hayal kırıklığı.

Bir şeyler söylememi bekliyordu. Biliyordum. Ama yapamıyordum. Karşımda oturmuş bana bakıyordu. Ama ben ona bakamıyordum. Onu yeniden arkadaşım yerine koyamıyordum. Daha önce de onu arkadaşım yerine koymamıştım zaten. Koyamamıştım. Garsonun geldiğini görünce ''Peki,'' diyerek ayağa kalktı. Son kez gözlerimiz birbirine değdikten sonra yanımdan ayrıldı.

Garsonun bıraktığı sıcak çikolatadan birkaç yudum almıştım. Kafenin kapısı açılınca gözüm bir anda gelen kişiye takıldı. Merve gelmişti. Biricik kardeşim. Ağlıyordu.

Birkaç saniye sonra yanıma geldiğinde ayağa kalktım. ''Noldu?'' diye sormuştum ona sımsıkı sarılırken. Ağlıyordu, hıçkırarak. Dakikalarca ayakta öylece durmuştuk. Onu kendimden uzaklaştırırken bana ''Seni çok seviyorum. Sakın beni yalnız bırakma,'' demişti.

''Bu da nereden çıktı Merve? Ben hep senin yanındayım.'' Bunları söylerken gözlerim dolmuştu bile. Onu karşıma oturttuktan sonra ne olduğunu sormuştum. Ama bana cevap vermemişti. Birkaç kez daha sormuştum. Ama konuşmamakta ısrarcıydı.

''Pekala Merve babamı arıyorum.'' Hızla kafasını kaldırıp bana bakmıştı. ''Hayır, hayır, arama.'' Onu bu kadar heyecanlandıran neydi ya da korkutan?

''Anlat bana,'' dedim gülümseyerek. Elinin tersiyle gözyaşlarını sildikten sonra gözlerini gözlerime sabitledi.

''Bu sabah bıraktığın notu babam görünce çılgına döndü. Zaten uzun süredir eve geç geldiğini sürekli o çocuğun yanında olduğunu söyleyip durdu. Emir abinin. Sonra annem seni savunmaya başlayınca kavga etmeye başladılar.'' Son cümleden sonra Merve duraksamıştı. ''Evet Merve?'' dedim devam etmesini ima ederek.

''Babam eşyalarını toplayıp evi terk etti.'' Bir bu eksikti. Merve yeniden ağlamaya başlayınca onu teselli etmeye çalıştım. Birkaç saat kafede oturup konuştuk. Merve'yi taksiyle eve gönderdikten sonra ben de hastaneye doğru yürümeye başladım. Sanırım bu son ziyaretim olacaktı.

Hava kararmaya başlamıştı. Emir'in olduğu kata çıktığımda Serpil teyzeyle karşılaşmıştım. Tek başına banklardan birine oturmuştu. Emir'in yanına girip giremeyeceğimi sorduğumda o da ben buradayken aşağı inebilmek için izin almıştı. Kapıyı tıklattıktan sonra içeri girdim. Kolundaki alçıyı çıkramışlardı.

Yanına sandalye çekip oturduğumda ''Daha iyi misin?'' diye sormuştum.

''Evet, daha iyiyim ve bundan da iyi olacağıma inanıyorum.'' Gülümsemiştim.

''Bu arada unutmadan okuldakilerin sana selamı vardı. Geçmiş olsun dileklerini yolladılar,'' dediğimde bu sefer o gülümsemişti. Biraz sohbet ettikten sonra ona ne zaman taburcu olacağını sormuştum.

''Bir, iki güne hastaneden ayrılabileceğimi söylediler.''

''Sevindim. Sanırım bu süre boyunca seni birdaha ziyaret edemeyeceğim. Birkaç aile sorunu anlarsın ya,'' dedim gülümseyerek.

''Yardım edebileceğim bir şeyler var mı?''

''Yo, hayır. Küçük şeyler,'' dedikten sonra ekledim. ''Artık kalksam iyi olacak, hava iyice kararmaya başladı.'' demiştim ki bir anda çalmaya başlayan alarm sesi ürkememe sebep olmuştu.

''Bu yangın alarmı mı?'' dedim şaşkınlıkla Emir'e bakarken.

Neler olduğuna bakmak için kapıya doğru yürüdüm. Kapının kolunu çevirmeye çalıştım. Ama hiçbir kıpırdama yoktu.

''Kapı sıkışmış,'' dedim korkuyla. Kalbim hızla atmaya başlamıştı ki kapı boşluğundan giren duman korkmak için haklı olduğumu kanıtladı.

Etrafımı korku kaplamıştı. Emir ayağa kalkmaya çalışıyordu. Ayağını yere basınca ilk başta sarsılmıştı. Birkaç saniye sonra dengesini sağlamıştı. Ben kapıya yumruk atmaya başlamıştım. Dumandan dolayı gözlerim yaşarmaya başlamıştı. Nefes almakta güçlük çekiyordum. Orta odalardan birinde olduğumuz için lanet ettim. Pencere yoktu.

Elim acıyana kadar kapıyı yumruklamıştım. ''Yardım edin! Yardım edin!'' Emir omzuyla kapıyı kırmaya çalışmıştı. Ama ilk denemesinde bile fazlasıyla sarsılmıştı. Ne kadar iyileşmeye başlamış olsa da hala güçsüzdü. Kapının yarısı camdandı. Ama fazlasıyla kalın bir camdan.

Emir'e çekilmesini söyledikten sonra cama doğru sandalyeyi fırlatmıştım. Ama bu camda sadece birkaç çatlamaya sebep olmuştu. Öksürmeye başlamıştım. Ciğerlerim patlayacakmış gibi öksürüyordum. Bir an yere düşecekmişim gibi olsam da kendimi toparlayıp sandalyeyi yerden aldım ve bir kez daha cama doğru attım.

Cam milyonlarca parçaya ayrılırken Emir kolunu dışarı uzatmış dıştan kapıyı açmaya çalışıyordu. Bacağımda derin bir acı hissetmiştim. Gözlerim bacağıma kaydığında acının sebebini anlamıştım. Cam parçalarından biri bacağıma saplanmıştı. Küçük bir parçaydı. Ama canım fazlasıyla acıyordu. Odanın içi dumanla dolmuştu. İkimiz de öksürüyorduk. Sanki boğazımda alevler yanıyordu.

Emir kapıyı açabilmişti. Yangının yan odalardan birinden çıktığını düşünüyordum. Emir elimi tutup beni merdivenlere doğru sürüklemeye başladı. Biz üçüncü kattaydık. Bacağım yanıyordu. Nefes almakta güçlük çekiyordum. Öksürüyordum. Ciğerlerim ağzımdan çıkacakmış gibi öksürüyordum. Merdivenlerden inmiştik. İkinci katın koridorlarında yürüyorduk. Ama artık ne benim ne de Emir'in hali kalmıştı.

Mavi gözleri gözlerimi bulduğunda gördüğüm tek şey korkuydu. Bacağıma eğilip cam parçasını çıkardım. Emir beni hala sürüklemeye devam ediyordu. Ama ben üzerime çöken halsizliğe daha fazla dayanamayıp yere düşmüştüm. Son gördüğüm şey önüme düşen elimden damlalar halinde akan kırmızı sıvıydı.


Aşkın PeşindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin