------
Sabah uyandığımda perdenin arasından sızan parıltıyla gözlerim kamaşmıştı. Yatakta doğrulup karşımdaki aynaya bakmıştım. Aynalarla sorunum neydi benim?
Kıyafetlerimi giyip bavulumu yanıma aldıktan sonra aşağı inmiştim. Eylül benden önce kalkmış ve kahvaltı hazırlamıştı. Eski günlerdeki gibi. Tek farkı ben o zamanlar kaçmıyordum. Ailemden kaçmıyordum. Gözleri beni bulduğunda gülümsemişti.
''Günaydın.'' Karşılık vermem gerektiğinin farkındaydım. Ama yapamıyordum. Sanki biri ağzımı dikmiş de açmaya çalışırsam acıyacakmış gibi. Bu yüzden ben de sadece gülümsemiştim. Kahvaltı boyunca hiç konuşmamıştık. Eylül'e kahvaltılıkları toplamasına yardım ederken bana her şeyi ayarladığını ve kalmam için bir otel bulduğunu söylemişti.
''Bir gün paran bitecek ve geri dönmek zorunda kalacaksın,'' dediğinde acı bir gerçekle yeniden yüzleşmek zorunda kalmıştım.
''Biliyorum. Sence bir an önce beni bulmalarını ve gerçekleri anlatmalarını mı dilemeliyim?''
''Kaçtığın şey zaten bu değil miydi? Gerçekler.'' Eylül bunu söylerken zorlanmıştı. Aslında o da biliyordu. Belli bir sonun olmadığını. Bir planım olduğunu sansam da bir planım yoktu.
''Gerçekler asla peşini bırakmaz. Gerçek daima gerçektir ve gerçekleşir.'' Bunları söyleyebiliyordum. Yani bir gün her şeyin ortaya çıkacağını biliyordum da neden kaçıyordum? Sadece bir süreliğine geciktirmek için mi?
Kapı çaldığında olduğum yerde kalakalmıştım. Kim olabilir diye düşünmeye başlamışken aklıma sadece onlar geliyordu. Ailem. Kısa süreliğine Eylül ile göz göze gelmiştik. Eylül kapı deliğinden baktığında haklı olduğumu anlamıştım. Annem ve babam kapının önündeydi. Kapı yeniden çaldığında Eylül cebinden çıkardığı kağıdı elime tutuşturmuştu.
''Git ve benim adımı ver. Sadece bana iyi olacağına dair söz ver!'' Böyle bir şey için söz verebilir miydim bilmiyordum. Ama o an yapmam gereken tek şey buydu.
''Söz veriyorum,'' dedim ve arka kapıya doğru koşmaya başladım. Beni burada arayacaklarını biliyordum. Aramızda her ne olursa olsun birbirimize geri döneceğimize dair söz vermiştik. Ve bunu biliyorlardı.
Kapıdan çıkmadan önce arkama bakmıştım. Onları görebiliyordum. Yüzlerinde oluşan ifadenin endişe olduğunu görebiliyordum. Gülümsemiştim. Ama onlar beni göremiyorlardı. Kapıyı ardımdan yavaşça kapattıktan sonra aldığım kararın sonuçlarını düşünmeye başlamıştım.
Kimse bana git dememişti, kal da. Ama ben gitmeyi seçmiştim. Çünkü kalmaktan korkmuştum. Gitmek kolaydı, zor olan kalmaktı. Ve ben bunu becerememiştim.
Arabaya bindikten sonra elimdeki adrese bakmıştım. Fazla uzak değildi. Fazla yakın da değildi. Benim istediğim de tam olarak buydu.
Merkeze vardığımda arabamı park ettikten sonra tüm eşyalarımı alıp yürümeye başlamıştım. Arabamı yanımda götürmek hata olurdu.
Yürürken yanımdan geçen insanların yüzlerine bakıyordum. Tuhaf hissettiriyordu. Bazen gördüğüm bir çift çatık kaştan ibaret olurken bazen de küçük bir tebessümle karşılaşabiliyordum. Herkes birbirine bu kadar yabancıyken neyin doğru olduğundan emin değildim. Kalacağım otelin önüne geldiğimde duraksamıştım. Gözlerimi tabelaya dikmiştim. AKDU OTEL...
Merdivenlerden çıktıktan sonra resepsiyona gitmiştim. Eylül'ün adını verdiğim an görevlilerden biri Erdem'i çağırmıştı. Eylül'ün kuzeni burada çalışıyordu. Bu yüzden buraya gelmemi istemişti. Erdem bizden birkaç yaş küçüktü. Ailesine yardımcı olmak için burada çalışıyordu. Onu gördüğüm an küçüklüğüm gözlerimin önüne gelmişti. Birlikte oynadığımız oyunlar. Hayatı oyunlardan ibaret sandığımız zamandı küçüklüğümüz.
Asansörden çıkarken biraz sohbet etme fırsatımız olmuştu. Eylül ona okul stresinden uzaklaşmak için buraya geldiğimi söylemişti. İyi bir yalandı ama yalan olması iyi değildi.
Altıncı kata vardığımızda asansörden inmiştik. Erdem bana kalacağım odayı gösterdi ve gitti. Kapıya elimdeki kartı okuttuğumda içimde tuhaf bir huzursuzluk vardı. Sanki yaşadıklarım hiç yaşanmamış gibi.
Burası geniş bir odaydı. Aslında benim için yatak olması bile yeterliydi. Ama Eylül sanırım bu işi biraz abartmıştı. Lüks. Bunu demem gerekiyordu. Şuan bulunduğum odayı anlatabilecek tek kelime buydu çünkü. Balkona çıktığımda ayaklarımın altındaki manzaraya hayranlıkla bakakalmıştım. Yeniden Ankara'nın havasına ve sokaklarına aşık olmuştum. Burası benim yuvam değildi. Sadece bendi.
Ve ben yeni hayatıma bir balkonun korkuluklarından tutunmuş gökyüzünü izlerken başlıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Peşinde
ChickLit"Umudun her daim varoluşunun hikayesi" Kimse âşık olacağı insanı seçemez... Asya'nın da yaşadığı tam anlamıyla bu olsa gerek. Mutluluk küçükken en ufak şeylerde bile yanımızda olurken büyüdüğümüzde hayallerimiz gibi ulaşılmaz olmuştu. Başkalarının h...