16.Bölüm ✣ Cehennem

37.5K 2.2K 203
                                    

                 

2 AY ÖNCE EKLEDİĞİM BÖLÜMDEN SONRA İKİ BÖLÜM BİRDEN EKLİYORUM ÖZÜR AMAÇLI. 15.BÖLÜMÜ OKUDUĞUNUZDAN EMİN OLUP BUNA GEÇİN J KEYİFLİ OKUMALAR YORUMLARINIZI BEKLİYORUUM.

Asansöre yeniden binmiştik ve başka bir kata doğru dol almaya başlamıştık. Bu sefer bu metal duvarların içerisinde bana sırtını dönmüş, benden uzakta duruyordu. Bir an için öne doğru uzanıp omzuna dokunmak istedim ama buna yeltendiğim anda kapı açıldı ve Ayaz adımını dışarıya attı.

Bir an için afalladım. Fakat bakışlarımın karşılaştığı karanlık beni çok geçmeden kendime getirdi ve içimde büyüyen korkuyla asansörden tur rehberiyle birlikte çıktım.

Koridor siyahlara bürünmüştü. Tek bir ışık bile yoktu. Tavanlardan aşağıya asılan ve duvarlara sabitlenmiş meşalalerde yanan ateşten başka etrafı aydınlatan hiçbir şey yoktu.

Ayaz birkaç adım ötemde yürüyordu. Tam önünde demir parmaklıklar vardı. Parmaklıkların diğer tarafı boştu, balkon gibiydi ve aşağı kata açılıyordu. Ama buradan göremiyordum.

Ayaz parmaklıkların tam önünde durdu ve ellerini dayayarak aşağıya baktı. Tam ona doğru yaklaşıyordum ki ellerini iki yana açarak "İşte benim katıma geldik." Dedi. "Cehennem."

Arkasını bana döndü ve elini uzatarak yanına yaklaşmamı bekledi. Dudaklarıma nazik ve onu hoş karşılayacak bir gülümseme koydum fakat içimde büyüyen tedirgin hissi atamadan ona doğru yürüyerek elini tuttum.

Beni olduğu noktaya, parmaklıkların yanına çekti ve bedenimi ön tarafa alarak kendi bedenini sırtıma yaslayarak belimi arkadan kavradı. İşte şimdi bu boşlukta ne olduğunu net olarak görebiliyordum; Aşağıda devasa bir ateş yanıyordu ve alevlerinin sıcaklığı yukarıdaki bize kadar vuruyordu.

"Cehennem'in ateşinin bir temsili." Dedi sessizce kulağıma. Sıcak nefesinin saçlarım arasında dağılarak yüzünün de hareketiyle boynuma doğru yol yaptığını hissettim. Dudakları boynumda bir nokta seçerek oraya kapandı ve sıcak, titretici, kısa bir öpücücük kondurdu.

"Burası gerçekten Cehennem mi yoksa senin yüzünden mi bu kadar sıcak hissediyorum?"

Ayaz'ın boynumdan çekilip neşeli ve alaylı bir ses tonuyla "Bir şey mi dedin, Kirpi?" demesiyle bunu yanlışlıkla sesli bir şekilde düşündüğümü farkettim. Yüzüne bakmama gerek yoktu. Ses tonundan, benimle alay eden ve kendini beğenmiş o gülümsemesinin yüzünde olduğunu anlayabiliyordum.

"Hayır." Dedim hemen. "Hiç. Hiçbir şey." Lanet olsun ya of!

Kısık bir şekilde güldüğünü duydum. Fakat bu konunun üzerinde durmadı ve beni daha sıkı kavrayarak tekrar kulağım ve boynum arasındaki yakın bir noktaya eğildi.

"Sana benimle yan demiştim..." diye fısıldadı söylediği şarkıyı hatırlatarak. "Cehennem'deyiz, Irmak. Yanmayı göze alıyor musun?"

İşte şimdi gerçekten içimde bir alev büyümeye başlamıştı. Çok sıcaktı. Bana bunu neden yapıyordu, tükeniyordum kelimeleriyle...

Belimdeki ellerinin avantajıyla beni çevik bir şekilde çevirdi ve sırtımın arkamdaki ateşe dönmesini, kalçamın ise trabzana yaslanmasını sağladı. Yavaş hareketlerle üzerime doğru geldikçe sırtım arkaya doğru kıvrılıyor ve neredeyse bedenimin üst kısmı aşağıya, ateşe doğru sarkıyordu. Ayaz Atahan her zaman ateşle oynardı. Ama şimdi... Bunu gerçekten yapıyordu.

Ellerim sıkıca demirlere tutundu ve başımı omzumun üzerinden geriye doğru çevirip aşağıya baktım. Aşağıya sarkan saçlarımın arasından alevin bir yükselip bir alçalışını, karanlık duvarlar arasında kırmızı ve turunculu ışığını yansıtışını ve kıvılcımların dans edişini gördüm. Hızla başımı önüme çevirdim ve dehşete düşmüş olduğumu belli etmemeye çalıştım. Ama ateşten önüme döndüğümde beni karşılayan şey Ayaz'ın kıvılcımlar barındıran kahverengi sıcak bakışları olduğunda işim çok daha zorlaşıyordu işte!

Şimdi bana çok yakındı. Ellerini yaslandığım trabzana koymuş beni sıkıştırmıştı.

"Çok mu şaşırırsın cehenneme kar yağdırsam?" diye sorduğumu hatırlıyor musun?" Dudaklarında çarpık silik bir gülümseme vardı ve ya aşağıdaki ateş yüzünden eriyecektim yada onun yüzünden...

"Hatırlıyorum." Dedim sessiz bir şekilde. Cevabımdan sonra konuşmak için çok beklemedi ve gülümsemesini arttırarak "Güzel." Dedi. "Ben istersem burayı ateşe verebilirim, Irmak."

Bakışları ciddileşmiş ve koyulaşmıştı. Ses tonu otorite kazanmıştı.

"Ama sen yanımda durursan cennet bile ateş alır."

Yüzü bana doğru eğilmiş, kelimeleri dudaklarıma fısıltıyla dökülmeye başlamıştı. "Eğer sen benimleysen... Her anımız ateş ile benzinin buluşması gibi olacaktır. Biz yanyanayken işte hem bu kadar tehlikeli hem de bir bu kadar uyumluyuz. Ya birbirimzi yakacağız yada tüm şehri, tüm insanları..."

Dudakları dudaklarıma, kelimeleri ruhuma biraz daha yakınlaştı. Ateşin çıtırtıları karanlık duvarlar arasında yankılanırken fısıltısı beynimde yankı yapmıştı. "Yanmayı göze alıyor musun?"

İç sesimin çığlıklarına daha fazla kayıtsız kalamadım ve beni eğdiği boşluktan öne atılarak kollarımı boynuna sardım ve dudaklarımızı birleştirdim. O an beni öpmesini ve yakmasını öyle çok istedim ki...

Dudaklarımızı birleştirip öpüşmeyi başlattığımda dudaklarıma doğru çok sessiz ama etkili istemsiz bir inilti bıraktı. Öpüşüme karşılık vermeden önce boynuna doladığım ellerimi yakaladı ve üzerinden çekip kalçamın yaslı olduğu trabzana sabitledi.

Göğsünü bedenime yaslayarak beni arkaya doğru ittirdi. Dudakları dudaklarımı uyuştururken bedenimin kalçamdan yukarı kısmı neredeyse tamamen aşağıdaki ateşe paralel bir şekil almıştı. İkimizde ateşe doğru düşüyorduk ve hiç de umursamıyorduk.

Öpüşmesi kusursuzdu. Her bir hareketi vücudumda sıcak titremelere yol açıyordu. Ellerimin üzerindeki elleri harekete geçti ve kollarımı iki yana açtı. Parmaklarını parmaklarımın arasına geçirdi. Bedenlerimiz aşağıda yanan büyük ateşe doğru eğilmiş, kollarımız iki yana açık, bedenlerimiz ve dudaklarımız bir şekilde içimizde büyüyen tutkularımızı birleştiriyorduk.  İkimizde yanıyorduk...

Dudakları dudağımı sıyırdı ve çeneme öpücüklerini bırakmaya başladı. Çenemden boynuma geçti... Onun öpücükleri aşağıya doğru kaydıkça başım daha da arkaya gidiyor, nefesim kesiliyor, aşağıdaki alevin sıcaklığını daha fazla hissetmeye başlıyordum.

Boynuma ilk öpücüğünü bırakırken güldü. Hırıltılı, erkeksi bir gülüştü. Bir kez daha titredim. "Cennet'e ait duygular vardı ya hani..." dedi tenime fısıldayarak. Bu kadar sıcağın içinde, güldüğünde ve konuştuğunda tenimi sıyıran soğuk dişleri dudağımı ısırmama sebep oldular. "Tutku, şehvet ve güzellik de kesinlikle Cehennem'e ait olmalı."

Ellerimiz yavaş yavaş yeniden aşağıya düştü. Ellerimi bıraktı ve belime sıkıca tutundu. Ben de ellerimi yeniden boynuna doladım ve parmaklarımı saçlarının arasından geçirdim. Dudakları şuanda tam olarak iki göğsümün ortasına gelmeden, boynumun aşağısında kalan çıkıntının üzerindeydi. Çok sıcaktı ama aynı zamanda titriyordum...

"Beni nasıl bir günaha sürüklüyorsun sen kızım..." dedi fısıltı ve inilti karışık bir şekilde. "Ben zaten buraya ait olduğumu biliyorum. Benim günah sayım çok. Seni de kendimle yakarım."

"Yak..." diye fısıldadım.

Bununla beraber başını kaldırdı ve doğruldu. Boynuma eğilişiyle küçülen heybeti bir anda yeniden gözlerimin önüne serildi ve gölgesi üzerime düştü. Yüzüme baktı ve bir eliyle çenemi tuttu.

"Unutma..." diye başladı uyarısına. "Fırtına ve rüzgar alevi sadece daha çok kızdırır, büyütür. Bizim yanmamız kaçınılmaz..."

*her kat için bir bölüm ayırdığımdan bu bölüm diğerine göre daha kısa malesef.

Fırtınaya Dönüşen YaprakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin