İki saattir Emel teyzeler de kalmama bir türlü anneme kabullendiremedim. Hayır yani bugün de burada kalacaktım. Başka bir yerde değil ki.
- Anneciğim Emel teyzeye moral vermek için burada kalıyorum. Niçin anlamıyorsun?
- Kızım bi gün bi gün diye diye eve uğramaz oldun. Yapma böyle bak.
- Anne! Alt tarafı Emel teyzeler de kalacaktım. Dünyanın öbür ucuna gitmeyecektim ki. Hem arkadaşlarım da burada.
- Kızım sana orada kalmayacağını söyledim.
- Oysaki 18 yaşımı geçeli çok oldu.
- Ne olursa olsun geleceksin. Hem bak baban da ben de hatta kardeşin bile özledik seni.
- Kardeşim mi? O İstanbul'da değil mi?
- Şaka yaptım. Hadi bekliyoruz.
- Anne! Son kez söylüyorum. Gel-mi-yor-um.
- Sana karşı çıkılacağının imkansız olduğunu söylemiş miydim?
- Evet anneciğim bunu bana bir çok kez söyledin. Hadi görüşürüz.
- Kendine iyi bak kızım. Görüşürüz.
Annem hazır kardeşim demişken onu da bir arayım. Kardeşimin telefonunu tuşladıktan sonra açtı.
- Efendim abla.
- nasılsın Rüzgar?
- İyiyim abla sen nasılsın.
- Ben de iyiyim. Ne zaman gelmeyi düşünüyorsun?
- Şu zamanlar da biraz yoğunum. En erken 15 tatilde gelebilirim.
- O kadar mı geç?
- Evet ne yazık ki.
- Derslerine çalışıyorsun dimi?
- Tabi abla ne demek.
- Hadi bakalım. İstanbul nasıl?
- Çok güzel abla. Sen de gel gör.
- Bilemiyorum. Pek de geleceğe benzemiyorum. Ama... Bir düşünürüm.
- Peki, annemler nasıl?
- Ben evde değilim.
- Neredesin bu saatte?
- Telaş yapma. Cenk'lerin evindeyim.
- Ne işin var orada?
- Sonra anlatırım.
- Abla şimdi anlat?
- Rüzgar ısrar etme. Hem arkadaşlarım da var burada.
- Arkadaşların olsa ne fayda. Ne işin var orada abla?
- Anlatacak vaktim yok. Uzatma. Hadi görüşürüz.
- Bunu öğreneceğim abla.
- Ben de seni çok seviyorum. Hadi görüşürüz.
Sonunda telefon görüşmelerim bitti. Kardeşimi merak ediyorsunuz dimi? Benden yaklaşık 5-6 yaş küçük kardeşim. Yani Rüzgar Üniversitesini Istanbul'da okumak istiyordu. Nedenini ise bilmiyorum. Daha liseye başlamadan Üniversitesini Nerede okuyacağına karar veriyor. Annemle babam istanbul'da okumasına bişey demiyor ve izin veriyorlar. Ben her ne kadar karşı çıkmış olsam da onların dedikleri oldu. En sonunda liseyi de orada okuyayım dedi. Bahanesi ise üniversite için alışmış olurmuş İstanbul'a. Annemler her zaman ki gibi kabul etti. Benim sözümü dinlemeyecekleri için karşı çıkmadım. Ama benden küçük bir kardeşim benim sözüme uyması gerekiyor. Veya annemler benim sözümü dinlemeleri gerekiyor. Ama bana gelince Cenk'ler de kalmama izin vermiyorlar. Haksızlık var burada. Hem de fazlasıyla. Düşüncelerimden ayrılıp odadan çıkmak için kapıya doğru gidiyordum ki oda dikkatimi çekti. Renklerin uyumu dizaynı hepsi muhteşemdi. Tahmin edecek olursam burasi Cenk'indi. Çünkü Emel teyze ve bir de Cenk yaşıyordu burada. Duyduklarıma göre Emel teyzenin eski eşi yani Erkan amca Cenk daha 4-5 yaşlarındayken Cenk'e tokat atmış. Emel teyze de dayanamayıp erkan amcaya karşı çıkmış ve Erkan amca Emel teyzeye de tokat atmış. Sonrada boşanmışlar. Erkan amca her ne kadar pişman olmuş olsa da Emel teyze kabul etmemiş. Ve 3 sene önce bir kaza da hayatını kaybetmişti. Emel teyze sade severdi ve en sevdiği renk beyazdı. Burada kahverengi siyah ve griler daha çok kullanılıyordu. Ve kesinlikle sade değildi burasi. Duvarlar daha çok kahverengiyle boyanmıştı. Bir kısmı ise duvar kağıdıyla kaplıydı. Her ne kadar kahverengini sevmiş olmasam da bu odaya çok güzel uymuştu. Ve kahverengini sevmemek mümkün olmuyordu. Bu odanın Cenk'in olduğuna emin olmak için bir neden arıyorum. Kapının tam karşısında bir dolap vardı. Yanında ise bir çalışma masası. çalışma masasının tam karşısında ise yatak vardı. Ve yatağın yanında da bir şifonyer vardı. Çalışma masasına ait sağ köşede duran bir çekmece vardı. Çekmeceyi açtım ve içinden albüm çıktı. Hemen elime aldım ve yatağın üzerine oturdum. Albüme baktığımda hepsi Cenk'e ait fotoğraflardı. Bir fotoğraf da Cenk eline kumandayı almış muhtemelen şarkı söylerkenki bir fotoğrafı vardı. Bir başka fotoğrafta ise tiyatro sahnesinde bir rol oynarkenki fotoğrafı vardı. Albümü aldığım yere geri bıraktım. Ve kitaplara baktım. Cenk kitap okumayı çok severdi. Bu kitaplar kesin yetmezdi ona. Belki de yeni almıştı bu kitapları. Okumak için zamanı yoktu. Ve uygun zamanı bekliyordu. Gözümden bir damla yaş aktı. Böyle bir durumda üzülmemek mümkünmüydü acaba? Burada böyle ağlasam olurmuydu ki? Hayır, hayır. Ağlamayacaktım. Doğru bir şey değildi zaten. Tesadüfen gelmiştim. Ve hâlâ da şaşırıyorum. Onca odadan sadece buraya gelmek... kendimi toparlayıp Cenk'in kitaplarını tam yerine koyarken kapı sesi geldi. Ama bu kapı sesi; hayvan gibi kapı açılma sesiydi. Hemen arkamı döndüm. Ve Tolga'yı gördüm. Açıkçası. Beklemiyordum. Doğru. Kapıyı bir tek o hayvan gibi açtığı için onu tanımalıydım. Sanki babasının malıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇIŞ
AdventureAylarca en yakın arkadaşına ulaşamıyorsun. İşin kötüsü Nerede ve ne yapıyor bunu bilmiyorsun. Hiç düşünmek istemediğin, ama düşünmeden de edemediğin "acaba öldü mü?" Korkusu... Ünlü bir arkadaşının kaybolması ardından televizyonlar da ve gazetelerde...