Barış'ın ağzından :
***
Doktorun dediklerine bakacak olursak eğer ki eşimin durumu böyle giderse yarın veya öbür gün taburcu olabilirmiş. Şu an da doktorla kapının önünde konuşuyoruz.
- Sanırım Cenk beyle görüşmek istiyorsunuz?
- E-evet.
- Cenk bey yaklaşık yarım saat önce uyandı.
- ö-öyle mi?
- Evet. Eğer ki görmek istiyorsanız çok fazla uzun tutmamak şartıyla görebilirsiniz.
- yani... madem öyle. Tamam öyleyse.Kapıyı açtım ve eşime gitmek için haber verdim.
- Ben şimdi geliyorum.
Tam kapıyı geri kapatacakken konuşmaya başladı.
- Nereye?
- Sonra anlatırım.
- nereye dedim?
- Offf.
Diyerek odaya girdim ve kapıyı kapattım.
- Cenk'in yanına gideceğim.
- Neden?
- uyanmış. Ben de onu görmeye gideceğim.
- uyandığını neden bana söylemedin?
- söylemeye vakit mi kaldı ki sanki. Neyse ben gelirim şimdi.
Dedim be kapıyı kapatıp hemen çıktım.
***
Cenk'in kaldığı odanın önüne gelmiştik. Doktor bana dönerek konuştu.
- Ben de sizinle beraber geleceğim. Ne olur, ne olmaz.
Kafamı onaylarcasına salladım. Ve doktor kapıyı açtı. Bende fazla oyalanmamak amacıyla içeri girdim. Ama hala Cenk'in göremiyorum. Önümde bir duvar vardı ve Cenk'i görmemi engelliyordu. Yine heyecanlamıştım. Biraz da Korkmuştum. Beni tersleyebilir diye. Bir adım ve ardından iki adım attım. Yavaş yavaş... Cenk'e bakmaya utanıyordum. Nedense..? Geçende o uyurken bile rahatça konuşamamıştım. Ama şimdi... uyanıktı ve hiçbirşeyi her ne kadar hatırlamış olmasa bile benim söyleyeceklerimi anlayabilecekti. Belki de benim söylediklerine inanmayacak, bana yalancı diye hitap edecekti. Tabiiki de böyle birşey olamasını istemiyordum. Ama ilk başta konuşabilecek miydim onu bile bilmiyordum? Kendimi toparladım ve Cenk'e döndüm. Her ne kadar ona uzaktan bakmış olsam da gözü maviydi. Yani hiç değilse bir maviyi andırıyordu. Baktıkça insanın bakası geliyor , keşke Benim de göz rengim mavi olsaydı diye kıskandırıyordu insanı. O mavi gözleriyle tavanı inceliyordu. Büyük ihtimalle kendisine şimdi şu an şöyle bir soru soruyordur muhtemelen. ' ben neredeyim, burası neresi' gibisinden. En sonunda bizi fark etmiş olmalı ki bana ve daha sonrasında doktora baktı. Cenk'in başında duran sandalyeye oturdum. Ne çok uzak ne de çok yakındı. Doktor da benim arka çaprazıma oturdu. Ben bir Cenk'e, (özellikle de o 'mavi' gözlerine), bir de doktora bakıyordum. Sessizliği bozan Cenk oldu.
- Ne oldu? Ben neredeyim? Siz kimsiniz?
Doktora baktım. Böyle bir durumdayken doktorun cevaplaması çok daha dogru olurdu.
- korkmanıza gerek yok. Güvenli bir yerdesiniz.
Başını arkasında bulunan cihazlara, ardından da eline bağlı olan iğneye, bir de diğer alçılı olan koluna baktı. Tedirgin bir şekilde konuştu.
- Ne yaptınız bana? Niye kolumda alçı var?
Doktor konuştu.
- geçirdiğiniz bir kazadan dolayı hastanedesiniz. Alçınız da bu yüzden var.
- Ben kaza falan geçirmedim. Çıkarın beni buradan.
Diye bağırmaya başladı bir an da.
- Sakin olun.
- Sakin falan olamam ben. Tanımadığım bilmediğim kişiler bana geçerli bir mazeret sunuyorlar. Ama ben saf değilim. Buna inanacak kadar saf değilim. Ve beni buradan hemen çıkarım yoksa bu işin sonu pek de iyiye varmayacak.
- amacımız kötü birsey yapmak falan değil. Sakin olun.
Diyerek çıkıştım.
- Siz kimsiniz ha? Kimsiniz?
Doktoru göstererek konuşmaya başladım.
- sizi iyileştirmekle yükümlü olan bir doktor.
- peki ya sen kimsin?
Harika bir soruydu. Tabiiki de kendimi tanıtabilirdim. Ama şimdi şu an yeri ve zamanı değildi. Ama sizlere kendimi anlatabilirim.
Ben 26 yaşında, annesini ve babasını belli bir nedenden dolayı bundan iki sene önce kaybetmiş, ne olursa olsun bu hayatta ki tüm zorluklara rağmen hayata tutunmaya çalışan masum bir insanım. Yaklaşık dört seneye yakın stüdyo da çalışıyorum. Şarkıcıların besteledikleri şarkıları saf ve temiz bir şekilde söyleyebilmeleri için elimden geleni yapıyorum. Bir sene de birçok farklı şarkıcılarla çalışıyorum. Aslında Cenk'le de birçok kez çalışmak istediğim oldu. Cenk'in çok güzel bir sese sahip olduğunu herkes bilir. Hatta dünya standartlarında yer alabilecek kadar güçlü bir sese sahip. Onu arayıp da beraber çalışmak için ona böyle bir fırsat sunmak istemiş olsam da , ne aramaya fırsatım oluyordu. Ne de fırsatım olmuş olsa bile arayıp da ne diyeceğimi bilmediğim için her seferinde de geçiştiriyordum. Ama, Yaklaşık bir hafta önce eşimin belli bir rahatsızlığından dolayı bu hastaneye gelmek zorunda kalmıştık. Ve ertesi gününde Cenk'in ayağımıza kadar gelmesi, gerçekten bir tesadüften ibaret.
Ben aklımdan bunları geçirirken Cenk tekrar konuştu.
- Ya. Öyle susarsın işte. Bir önlük giyilerek doktor olunmuyor. Şimdi beni buradan çıkarın yoksa çok kötü olacak.
Doktorla tekrar bakıştık. Ne diyebilirdim ki? Geçirdiği kazadan dolayı böyle tepkiler vermesi çok mu çok normal? En sonunda ben konuştum.
- Bakın. Amacımız size zarar vermek falan değil. Lütfen yapmayın böyle. Hastalığınız yüzünden buradasınız. Yoksa niye burada olasınız ki?
- peki ya benim hastalığım ne?
Harika. Ne diyebilirdim ki şimdi. Hastalığını açıklayamazdım. Doktora baktım. Bana Hayır demeye çalışıyordu. Başka bir çözüm de yoktu ki. Ayağa kalktım. Bu hastalığı yüzünden hiçbirşeyi söyleyemiyordum. Bu yüzden böyle bir durumdayken gitmek çok daha iyi olacaktı. Zaten zamanı da gelmişti. Arkamı döndüm.
- zamanı geldiğinde öğreneceksiniz.
Dedim ve birşey söylemesine izin vermeden odadan çıktım.
Cenk'in ağzından :
Ne demeye çalışıyordu bu adam? Benim bir hastalığım olduğunu söylüyorlardı. Madem öyle birşey var niye benim önceden haberim yoktu. Hastalığımın ne olduğunu sorduğumda ise cevap vermemişti. Kesin yalan söylüyordu. Veya yalan söylüyorlardı. İsmini bile bilmediğim, ama kesin yalancı olan adam dışarı çıktı. Ardından bana doktor diye tanıştırdığı adam ayağa kalktı. O da kısa bir konuşma yaptı.
- korkmanıza gerek yok. Bizden de şüpheniz olmasın. Çünkü hastanedesiniz ve burada birçok doktor var. Birkaç gün daha burada kaldıktan sonra taburcu olacaksınız. Ama şimdilik kısa süreliğine de olsa buradasınız. Tekrardan geçmiş olsun.
Diyerek odadan çıktı. Ben hasta falan değilim. Ve neden hastanedeydim onu da bilmiyorum. Bir an uyandığım da kendimi burada bulmuştum. Ondan önce Neredeydim ki ben? Düşünüyorum... düşünüyorum... Ama cevap yok. Peki ya benim ailen Nerede? Ben Kimim ve ismim ne? Birçok defa düşünmeme rağmen cevap bulamamıştım. Neden acaba bir cevap bulamıyordum? Yoksa... bana bu biraz önce ki kişiler mi zarar vermişti? Aklımı kaybetmiştim. Ah! Kahretsin. Sorduğum soruların hiçbirine cevap bulamıyordum. Ne olacaktı böyle?
ARKADAŞLAR! ŞU SON ZAMANLAR DA UZUN BİR ZAMAN BOYUNCA BÖLÜM YAZAMAYABİLİRİM. ÇÜNKÜ SINAVLAR YAKLAŞIYOR. BU YÜZDEN KUSURUMA BAKMAYIN. YAZMAK İÇİN İKİ SAATİMİ HARCADIM. BEĞENMENİZ İKİ SANİYE SÜRMEZ.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇIŞ
AdventureAylarca en yakın arkadaşına ulaşamıyorsun. İşin kötüsü Nerede ve ne yapıyor bunu bilmiyorsun. Hiç düşünmek istemediğin, ama düşünmeden de edemediğin "acaba öldü mü?" Korkusu... Ünlü bir arkadaşının kaybolması ardından televizyonlar da ve gazetelerde...