20.Bölüm-**BENİM KAVALYEM**

47 1 1
                                    

Mirza' ya ona güvenemeyeceğimi söyledikten hemen sonra zil çaldı ve Burç' a söz verdiğim gibi hızlı adımlarla kantine gittim. Kantinde oturan Enis'i görünce Burç' un da az sonra geleceğini düşünüp, Enis' in yanına gidip oturdum.

"Burç ve Farah neredeler?"

"Ah, senin haberin yoktu değil mi?"

"Her ne olduysa, hayır haberim yok. Ne oldu ki?"

"Burç' un bir anda ateşi fazla yükseldi. Ailesi yurt dışında olduğu ve onu kontrol edecek birisi olmadığı için de hastaneden sonra Farah' ların evine gittiler."

"Çok üzgünüm.Ciddi bir şeyi var mı?"

"Ateşi otuz sekiz dereceydi. Kendinde değildi. Neden böyle olduğunu bilmiyorum ama kötü görünüyordu."

"Okuldan sonra onu ararım ve belki Farah' ların adresini verirsen onu ziyaret edebilirim. Sevineceğini umuyorum."

"Evet çok sevinecektir. Giderken bile bana "Ahsen'e gelemediğim için özür dilediğimi söyle." dedi."

Bu beni duygulandırmıştı. Nasıl oluyordu da beni bu kadar çok umursayabiliyordu?

"Ne önemi var ki? O iyileşsin yeter. Bir de neden Farah' lara gitti ki?"

"Farah ve Burç'un aileleri gençliklerinden beri çok yakınlarmış. Farah annesini eve geleceğini söylemek için arayıp durumu anlattığında Burç'u da getirmesini, ona kendi elleriyle bakacağını söyledi. Farah' ın ailesi Burç'u çok sever. O yüzden de hemen eve gittiler."

"Anladım. Farah'ın adresini telefonuma gönderirsin değil mi?"

"Numaran ben de yok."

"Telefonunu ver de kaydedeyim."

Enis'in telefonunu alıp numaramı kaydettim ve ona el sallayıp sınıfa çıktım.

Girdiğim anda herkes başıma toplanıp"Ne oldu?, Filiz Hoca gidiyor mu?, " gibi sorular sormaya başladılar.

"Gelseydiniz bilirdiniz." dedim ve Tunç'un yanına gittim.

"Yanımda olman gerekirdi!"

"Asıl senin sınıfta kalıp, susman gerekirdi!"

"Bana ne dediğini duydun, bana garezi var."

"Ne dediği umrumda değil. Onun söylediğini yapıp, dersi dinleyecektin. Onun sadece ders anlatımına ihtiyacımız var!"

"Böyle düşünmene gerçekten şaşırdım ve senin için üzüldüm. Ben senin yerinde olsam, kötü duruma geleceğimi bilsem bile hakkımı arardım. En yakın arkadaşımsın sana bunu söylemek istemem ama... Susmak korkakların eylemidir."

"Evet, doğru bildin. Çünkü ben korkuyorum. Her şeye atlıyorsun, her şeyde ön plandasın, herkesin gözü üstünde, başında bir çok bela var. Ben konuşmaktan, itiraz etmekten, hakkımı aramaktan korkmuyorum. Ben seni kaybetmekten korkuyorum. Çünkü sevdiğim insanların sonuncusunu da kaybedemem!"

Bunu söylerken gözünden yaşlar geldi. Sesi o kadar yüksekti ki ağzım açık kaldı. Aslında haklıydı. Tunç' u tamamen unutmuştum. O benim için endişeleniyordu. Bense onu önemsemiyormuş gibi davranmıştım. Maysa da artık değişik davranıyordu. Benim canım arkadaşım. Gözümden gelen bir kaç damla göz yaşını engelleyemedim.

"Tunç, ben çok özür dilerim. Böyle hissettiğini düşünemedim..."

"Ben sadece senin için diyorum bunları. Sesim yüksekti, ben de özür dilerim."

"Önemli değil. Lütfen böyle düşünme. Beni asla kaybetmeyeceksin. Biz herzaman birlikteyiz. Hadi gel buraya."

Bana sarıldığında bir anlık içimde ki tüm duygular kayboldu. Bana iyi gelmişti. Tunç beni bıraksa bile, benim onu bırakamayacağım tek kişiydi. Yıllardır böyle olmuştu. Birimiz küsse, diğeri hemen özür dilerdi...

Son ders rehberlik olduğu için diğer dersler hepimiz için su gibi akıp geçti. Tunç' la da çok iyi olmuştuk. Mirza tüm dersler bir suskunluk içerisindeydi. Derslerde yalnızca, derse giren hocanın yüzüne bakıyordu ama dinlemediğini ona bakan herkes anlayabilirdi. Yani tüm dersler otomatikmen ona bakmıştım. Mirza ise bana hiç bakmadı. Ona güvenmek bana gerçekten samimi gelmiyordu. Bunu beklemesi hataydı. Şimdi buna şaşırmamalı veya üzülmemeliydi. Sonuçta Yakut hiç bir garantisi olmayan bir insandı. Kendisi için annesini bile satabilecek bir insan olduğuna yemin bile edebilirim. Yine de fazla abartmamalıyım...

Az sonra kapıdan kızıl kıvırcık saçları yürüdükçe bir aşağı, bir yukarı dans eden Didem Hoca göründü. Her zaman ki enerjisi sanki bugün daha fazlaydı.

"Merhaba çocuklar!"

Selamına karşılık olarak çoğu kişi ayakta başını öne doğru sallarken, benim de dahil olduğum bir kaç kişi 'Merhaba Hocam! ' diyerek cevap verdi. Bunlar benim gibi Didem Hoca'ya ayrı bir sevgi besleyenlerdi.

"Çocuklar öncelikle bugün size iki güzel haber vereceğim. Imm hatta üç."

Sınıftaki herkesin gözleri parladı. Her bir kafadan ayrı ayrı 'Nolur anlatın Hocam.' kelimeleri dökülüyordu.

"Tamam tamam. Anlatıyorum ama bir susun lütfen."

Neredeyse sözü dinlenen tek öğretmen olan, Didem Hoca'nın ilk komutuyla sınıfta birden ölüm sessizliği oluverdi. O da anlatmaya başladı.

"İlk öncelikle bugün rehberlik işlemeyeceğiz yani ders işlemeyeceğiz."

Sınıfta ki az önce söz konusu olan ölüm sessizliği bir kaç dakikada bitmiş yerini rahatsızlık verici bir gürültü almıştı. Zaten bizim sınıf ve sessizlik bir arada olamayacak kavramlardı...

"Öhöm öhöm! Geldik ikinci ve bana göre en güzeline. Müdürümüzün kızı hedefi olan Tıp Üniversitesi'ni kazanmış. Bu yüzden müdürümüz o kadar sevinçli ki, Cumartesi günü kendisinin tuttuğu büyük bir cafede bir parti düzenlenecek. Hepiniz ayrı ayrı davetlisiniz tabii!"

Sınıfta ki bağrış çağrışa, katılmayan yalnız iki kişi olan ben ve Mirza' da bundan sonra fena halde çığlıklar attık. Partilere tek kelimeyle ba-yı-lı-rım!

"Asıl bombayı şimdi patlatıyorum çocuklar. Hazır olun! Sizin aşırı sevineceğinizi düşünerek, Müdür Bey' den herkesin bir kavalye ile gelebilmesi için izin aldım. Şimdiden düşünün bakalım erkekler kimi davet edeceksiniz?" dedikten sonra sevinçle kahkaha attı. Tabi biz de sevinçten bağırmaktan ciğerlerimiz acıyana kadar bağırmaya devam ediyorduk...

O anda aklıma bir şey düştü ve neşem birden bozuldu. Partiye kiminle gidecektim? Benim kavalyem kim olacaktı?..

Merhaba, öncelikle okuyan ve o küçük yıldıza dokunan herkese çok teşekkürler. İlk bölümlerin kısalığı ve yazma biçimimdeki bozukluktan dolayı gerçekten özür dilerim. Şimdiki bölümlerim de fazla uzun olmasa da umarım öncekileri telafi edecek kadar iyidir. Ancak herkesin acemi olduğu zamanlar olur değil mi? :) Tüm karakterlerin zaten resimlerini multimedia'ya koyduğum için, tekrar tekrar koyup da sizi aynı resimlerle sıkmak istemem. Bu yüzden bir süre daha şarkı koyacağım sanırım. Umarım dinlemekten keyif alırsınız. Bu kez Mazhar Alanson' un 'Benim Hala Umudum Var' adlı şarkısı var multimedia'da. Ben seviyorum, paylaşmak istedim. İyi dinlemeler, iyi okumalar!

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 16, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bir Küçük Saç MevzusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin