16.Bölüm-**NEYMİŞİM BEN**

78 6 9
                                    

Mirza'nın omuzlarında ki elleri takip edip kafamı kaldırdığım da Burç ile karşılaştım.
Burç "Senin bu kızın yanında ne işin var lan?"diyerek tam yumruğunu kaldırmışken,
"Dur. Ben onun yanına geldim. O beni zaten tersledi ve kalkıyordu."dedim.

Burç şaşırdı ve "Ben tüm gün en azından teneffüslerde benim yanıma gelmeni beklerken, bu aptalla ne işin olabilir?"dedi.

"Sadece ödevimiz hakkında bir şeyler sordum. Zaten kalkıyorduk, hadi gidelim."deyip onu kolundan tuttum. Burç, Mirza'ya bir kez daha ters ters baktıktan sonra yürümeye başladık. Farah, Polen ve Enis'in yanına gelene kadar hiç konuşmadık.
Farah yine o neşeli sesiyle "Selamm"dedi.
Ben de aynı şekilde karşılık verince Polen'in varlığından rahatsız olduğumu hissettim.

Polen de tiz sesiyle kuru bir "Selam"deyince onu duymazdan geldim.
"Şeyyy.."diye söze girdi.
"Evet?"dedim.
"Ahsen bak sen olanları görmüşsün, Selçuk'la çıkıyorsanız benim için bitmiştir. Sonuçta ben de Selçuk'u seviyordum ve seven insan sevdiğinin iyiliğini ister. Lütfen bana kin besleme. Senin için Farah'dan farkım olmasın lütfen. Artık hep beraberiz, birbirimize destek olacağız."dedi.

Nedense artık kimsenin sözleri içten ve samimi gelmiyordu. Belki de benim de bu sene yalan söyleme rekoru kırmamdandı...

Ama yine de iyi birine benziyordu Polen "Ha önemi yok. Arkadaşız."dedim ve gülümsedim.

Burç biz kızlar konuşurken yine Enis'le gitmişti. Bana bir şey demeden. Sanırım kızmış ya da biraz kırılmıştı bana. Umrumda değildi. Zaten ona en kısa zamanda söyleyecektim. Bari fazla bağlanmasaydı..

Teneffüs zili çalınca hâla konuşuyorduk. Hepimiz vedalaşarak sınıflarımıza doğru gittik.

Dil ve anlatım öğretmenimiz olan şirin minyon tipli kadın sınıfa girmişti. İzin istedim ve yerime oturdum. Dersi yine ve yine dinlemiyordum. Başım masa da, öylece duruyordum. İsmini bilmediğim minyon kadın "Az önce ne dedim kızım?"dedi.
Bana sorduğunu anladığımda ayağa kalktım ve belki tahtadan bir şeyler anlarım düşüncesiyle tahtaya baktım. Ama hiç bir şey yazmamıştı. Mirza'nın açık defterine baktığımda kurşun kalemle çizilmiş olan Yakut'un resminden başka hiç bir şey göremedim. En son çare olarak Tunç'a döndüğümde ağzını kıpırdattı. Ama lanet olsun ki hiç bir bok anlayamadım..
Tam sıfır almak için kem-küm etmeye hazırlanıyordum ki imdadıma kapının çalınması yetişti. Öğretmen gözlerini benden çekerek kapıya yöneltti ve "Girin."diye bağırdı.

Yerime oturup rahatladım. Kapıdan müdür yardımcımız olan keltoş adam göründü.
"Aveett çucuklaar. Ahsen Mercan bo sınıfta mı bahayım?"diye konuştu.

Ben mi? Ben ne alaka ya. Yine ne oldu yaaa. Off off.
"Buyrun Hocam. Benim."diye ayağa kalktım.
"Hah tomamm. Bir de Maysa Bergüz, Mirza Reha ve Tunç Destan."dedi.
Üçü de ayağa kalktı ve Maysa "Başımıza ne açtıysa."diye göz devirdi. Bu kız mal, cidden mal!
Tunç şaşırmış görünüyordu. Mirza ise sanki bunu bekliyormuş gibiydi.

Hepimiz ayağa kalktığımızda keltoş "Gülseren Hanım çucukları bu dersliğine odama alabilir miyim?"diye öğretmenden izin istedi. Adını yeni öğrendiğim Gülseren Hoca da "Tabi Hocam, iyi günler."diye cevap verdi.

Hepimiz keltoşun önüne geçmiş yürüyorduk. Hemen yanımda Tunç vardı. Maysa ve Mirza bizim daha gerimizde yürüyorlardı.
Tunç "Ahsen neden çağırdılar bizi biliyor musun?" diye sordu.
"Nerden biliyim, bilmiyorum." dedim.

Arkamızda yürüyen iki salağın da konuştuğunu görünce Tunç'a "Maysa'nın ne yapmaya çalıştığını bilmiyorum ama sen yine de onunla Mirza'yı yalnız bırakma."dedim.
"Tamam." diyerek yanımdan uzaklaştı ve Maysa'nın koluna girdi.
Onların yanına gitmek istemediğimden dolayı önde tek başıma yürüdüm.
Karşı koridorun başında ki sınıfın kapısında durduğumuzda bu sınıfın Burç'ların sınıfı olduğunu fark ettim. Müdür yardımcısı aynı şekilde sınıfa girerek bu kez Burç ve Enis'i çağırdı. O an da olayın şu kavgayla ilgili olduğunu anladım. Polen ve Farah diğer sınıfta oldukları için onları da ben çağırıp geldim.
Beni gören Burç"Seni neden çağırdılar, iyi misin?"dedi.
"İyiyim, neden çağırdıklarını da bilmiyoruz."dedim.

En sonunda bir kat yukarıda ki müdür yardımcısının odasına gelmiştik. Oturmamızı söyledi fakat hepimize yetecek koltuk olmadığından dolayı Enis ve Burç ayakta kaldı.

Hepimiz yerleştiğimizde keltoş söze başladı ;
"Öncelikle buraya neden geldiğinizi tahmin ediyorsunuzdur umarım çucuuklar. Şöyle söylemeliyim ki bir kaçınız haricin de diğerlerinin korkuya kapılmasına gerek yok çünkü Mirza, Ahsen, Burç ve Enis dışındakileri sadece bu kişilerin yakın arkadaşları oldukları için çağırdım. Bu bilgileri nereden öğrendiğime gelirsek bir öğrenciden ufak bir yardım aldım diyebiliriz. Şimdi asıl konumuza gelirsek, biriniz hariç hepiniz 1-2 seneden beri bu okulun öğrencilerisiniz. Hepinizi tanıyorum, gayet iyi çucuklarsınız. Bu sene ne oldu da Mirza arkadaşınız gelince düzen bozuldu? Bazılarınızın arası bozuldu, Mirza, Enis ve Burç kavga etti. En önemlisi Ahsen arkadaşınız küçük de olsa bir bıçaklanma olayı geçirdi. Bu olayı okulda çoğu kişi bilmiyor. Eğer bu olay bizim de üstümüzde ki idareye giderse okulumuzun kapanmaya kadar yolu var. Liselerde gruplaşma elbette olacaktır fakat şiddet ile birbirinize üstünlük sağlayamassınız. Böyle bir olay tekrar bu çağırdığım kişiler arasında ve okul içinde gerçekleşirse hep birlikte farklı bir okula gönderileceksiniz. Şimdi hepinizi sıra sıra çağırıp, rehberlik öğretmeniniz Didem Hanım ile birlikte bu olayla ilgili sizin gördüğünüz problemler hakkında konuşacağız. Polen kızım Didem Hanım'ı çağırıp gelir misin?" diye gençliğe hitabeyi aratmayan bir konuşma yaptı.
Polen, Didem Hoca'yı çağırmak için yerinden kalkıp dışarıya çıktı.

Mirza yanımdan kulağıma "Vay be neymişim ben, siz güzel öğrencilerin düzenini bir an da bozuverdim." diye sırıtarak fısıldadı.
"Yakut'a uymayıp da gerçekten arkadaş olsaydın böyle olmazdı. Sanki seni seviyor, salak."dedim.
"Artık senin bu sözlerine sinirlenmiyorum Ahsen. Biz Yakut'umla bunları konuştuk. Bekle ve olacakları gör."dedi.
Ona sadece göz devirmekle cevap verip, diğerlerine baktım. Farah ayağa kalkmış, Burç ve Enis'in yanına gitmişti. Üçü birlikte duyamayacağım şekilde konuşuyorlardı. Maysa kendisinin son zamanlardaki haline yakışan bir hareket yaparak Tunç'un başının etini yiyor, Tunç'sa ondan bıkmış bir şekilde onu dinliyordu..

Az sonra Polen ve Didem Hoca geldiler. Farah yerine oturdu. Didem Hoca ve keltoş konuştular ve herkesi odadan dışarı çıkardılar. Sanırım konuşacakları ilk kişi ben olacaktım.

Bana "Sorun ne kızım?" gibi saçma sorular sormalarını beklerken kurtarıcım Didem Hoca "Hocam biz Ahsen ile daha geçen gün konuştuk. Tekrardan konuşmamıza gerek olmadığını düşünüyorum."dedi. Keltoş da onayladı ve "Tamam Ahsen, öyleyse sen gidebilirsin. Ha bir de tekrar dersi bölme. Ben sizi bir günlüğüne izinli yazacağım."dedi.

Oh ben de bu kafayla ders falan dinleyemezdim zaten, iyi oldu.
"İyi günler Hocam."diyip odadan çıktım. Dışarıda, kapının önünde bekleyenlerden Farah ve Tunç'a "Ben eve gidiyorum, yarın görüşürüz."dedim. Şu an da tek isteğim yatıp, uyumak...

Merhaba.
Yb yazmayalı baya çok oldu.
Telefondan yazdığım için çok üşeniyorum.
Hepinizden özür dilerim.
Bu bölümde heyecan yoktu, farkındayım.
Gelecek bölümde Yakut/Mirza diyaloğu göreceksiniz ve bazı şeyler açığa çıkacak.
Multimedia da BurFarEn (Burç,Farah,Enis) üçlüsü var. Şahsen benim kitapta en sevdiğim grup bu üçlü.
Siz de kitabımdaki en sevdiğiniz ikili veya grubu yorum olarak yazar mısınız?
Sizin kim olduğunuzu bilmesem bile kitabımı okumanız bile çok tatlı geliyor. Okuyan herkese teşekkür ediyor, vote ve yorumları eksik etmeyiniz diyorum :*

Bir Küçük Saç MevzusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin