MULTIMEDIA: Uzay Boztepe ve Engin Doruk
-Bahar Zorlu-
Hayat bazen size sormadan sizin adınıza kararlar alabiliyordu. Rüzgârın savurmasıyla amaçsızca savrulan hindiba gibi hissediyordum kendimi. Rüzgâr savurdukça başka bir yere sürükleniyordum. Ama iyi ama kötü. Benim için çizilen yolda emin adımlar atmak isterken kafam karışmış hangi mesleğe mensup olacağımı karıştırmıştım. Daha düne kadar yönetici sekreteriyken şimdi ise sınavlara, mülakatlara hazırlanıp Onur gibi Bahadır gibi Ahenk gibi olmaya çalışıyordum. Zaman kaybı mıydı kader miydi bilmiyordum.
Onur gibi...
Onur. Gözleri gökyüzünün en güzel renklerini almış, devasa denebilecek uzun boyuyla sarı saçlarıyla dağınık bir görüntüye sahip olan adam. Sert ama bir o kadar yalnız adam. Zaman gibiydi hem eşsiz hem de değerliydi. Bunu onun yüzüne bakarak da anlayabiliyordunuz. Sarı kirli sakalları ile sert bir mizaca bürünse de ekip arkadaşlarının yanında sert ve yalnız görünümünü bir kenara koyuyordu.
Gözlerine baktığında her kadını etkileyecek bir büyüye sahipti. Uzun boyu dikkat çeken ikinci özelliği olabilirdi ama listenin başını gözleri çekiyordu.
Aynı göz renklerine sahipken o gökyüzü kadar canlı bir maviye aitken benim ise donmuş bir buz kütlesi kadar donuktu mavi gözlerim. Aynı şeylere sahipken farklı yerlerde adımlar atar gibiydik. Tüm ekip arkadaşları ona bakmak için başını havaya kaldırması gerekiyordu. Onun yanındayken kısa kalıyordum omuzlarına bile zor geliyordum. Kafamı allak bullak etmesi ise cabasıydı. Aklıma her estiğinde onu düşünmem başıma ağrılar girmesine yol açıyordu. O bana bu denli kafa yormazken ben neden böylesine körü körüne onu düşünüyordum, kendime bir türlü anlam veremiyordum.
Bahadır beni bir sonraki sınavlara ve mülakatlara hazırlarken herkesten bahsetmiş ama tuhaf bir şekilde Onur'dan söz etmemişti.
Fazla dikkatli olmama lanet ederek önüme gelen saçı geriye doğru ittim ve elimdeki kalemi boydan boya çevirerek uzaydan gelmiş bir nesneymişçesine dikkatli incelemeye başladım. Bahadır ekip ile beraber olduğu görevleri anlatırken kahkaha atıyor yer yer gülümsüyor bazen ise kaşlarını çatarak jest ve mimikleriyle anlatışını destekliyordu.
Sol elimi masaya dayadım ve iki defa şaklattım, iki yana elimi salladığımda Bahadır susmuş dikkat kesilmişçesine bana bakıyordu. Kendime lanetler savurarak büyük pot kıracak olan o cümle dudaklarımın arasından hiç acele etmeden gayet naif bir şekilde çıktı.
"Onur'dan neden bahsetmedin?" dediğimde kaşlarını kaldırmıştı. Tamam, bende bilmiyordum bu kadar dikkatli olduğumu ama ne yapabilirdim ki baştan sona tüm ekibi anlatmış en çok dikkatimi çeken kişiyi es geçmişti. Durumu düzeltebilmek adına şirince gülümsedim.
"Fazla dikkatliyim." Diyerek kalemi masaya bırakıp ellerimi iki yanağıma koydum. İçimden 'lütfen anlat, lütfen anlat' diyen Bahar'ın sesini kesmek için nelerimi vermezdim.
"Sen Onur'a, Onur'da sana biraz fazla takılmadı mı ne?" diye sorduğunda Onur'un da beni kafaya takmış olduğunu anladım. Yani en azından Bahadır'ın kurduğu cümlenin altından çıkan anlam buydu. O da mı benim gibi düşünüyordu? Karşılıklı olarak birbirimizi mi düşünüyorduk yani? İnanamıyordum.
"Her neyse söylemekten zarar gelmez ama Kurt kendini anlatmayı sevmez. Yani onun hakkında çok fazla bir bilgiye sahip değilim bunu söylemeye çalışıyorum. Nerede ya da ne zaman doğduğunu bilmiyoruz, bize söylemez. Bildiğim kadarıyla annesi babası onu terk etmiş, yetimhanede Altan'la berber büyümüşler. Altan her ne kadar başarılı olsa da yoldan çıkarak sokak dövüşlerine merak salmış daha sonra ise bu pis işlere daha da battığında Altan'a bir teklif gelmiş 'bizimle çalış' diye. Bizimle çalıştan kastımı artık biliyorsun ne olduğumuzu ne yaptığımızı kimseye söylemeyiz Bahar. Altan başta kabul etmezken daha sonra kabul etmek zorunda kalmış ama bir şartı varmış. Bilgisayar dehası Kurt'u da yanına almak. E haliyle adamda kabul etmiş. Kurt ve Altan'ın istihbarat macerası böyle başlamış işte." Dediğinde yine yeniden onu yalnızlığa iten o anne babaya sinirlendim. Bazı geceler aklıma geldikçe sinirden yastıkları duvara fırlatıyordum. Hangi anne baba evladını terk edip gidebilirdi ki? Kendi canından kendi kanından birini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALNIZ KURT
MaceraRuhuna hapsolmuş siyahlığın içinde fark edemeden varoldu. Gözleri ruhunu yansıtacak kadar derin ve mavi. Kum saatindeki tanecikler kadar sessiz. Uzayın derinlikleri kadar çekici. Cesareti kadar deli. Adı gibi yalnız olmaya mahkum... Kurt gibi... O...