8.BÖLÜM:"YAŞAM"🌟

2.2K 157 15
                                    




Korkaklar birçok kez, cesurlar ise bir kez ölür. (William Shakespeare)

-Bahar Zorlu-

Ölmek şimdiye kadar yaşamadığım, hiçbir yönden tatmadığım bir duyguydu. Ben küçükken annemin ölümüne şahit olsam da hatırlayamıyordum. Psikoloğun söylediklerine göre beyin kötü şeyleri hafızanın en diplerine, ücra köşelerine atarmış. Bundan dolayı yakınlarımdan kimse ölmemişti annem hariç. Oysaki şimdi ben ölüme yaklaştığımı hissediyordum. Zamanında burnum bile kanamazken şimdi vücudum oluk oluk kanıyor, yaşama tutunmaya çalışıyordum. Onur'un bizi bulacağını biliyordum. O arkadaşlarını yarı yolda bırakmayacak biriydi. Öyle de olmuştu. Hani bir insanın bakışlarından ne olduğunu az çok tahmin edebilirdiniz ya Onur da dosttu, kardeşti, candı, kandı çevresindekilere. Ne kızılı ne de beni yarı yolda bırakmamış, hastaneye kadar kendisi götürmüştü. Arabasındayken yaşadığına dair tepki ver diye kulaklarımın pasını silmiş, konuşmadığım için elini bir şekilde yakalamıştım, elini sıkarak ona tepki vermiştim. Yaşıyor olmam hiçbir şey ifade etmiyordu şu anda. Tek kelime ile koca bir 'hiçtim'.

'Ölmeni yasaklıyorum' diye bağırmıştı. Konuşamamak o kadar kötüydü ki sözlerinin dudaklarının arasından çıkartamamak. Ölmeye eş değerdi. Benim ölümüm bir şey ifade etmeyecekti insanlara karşı. Şehit olmamıştım, görevim başındayken de ölmemiştim. Kim vurduya gitmiştim ama Ahenk ölürse bir amaç uğruna ölmüş olacak benden daha kutsal bir yerde olacaktı.

Daha önce birine lütfen dediğini hatırlamadığını söylemişti Onur ama ben yaralıyken uyumamam için söylemişti. Senden kıdemliyim benden önce ölürsen seni öldürürüm diyerek kalbimi fethetmişti. Belki de kollarında ölümü tatmıştım ama haberim yoktu. Belki o beyaz ışık beni içine alıp ruhumu bedenden ayırmıştı kim bilir. Belki de şu an benim için kazılan mezara defnediliyordum.

Ay ışında parlayan o büyük cüsseli adamı görmek istiyordum. Kurt'u görmek istiyordum son bir defa. Sebebi yoktu. Nedeni yoktu.

Kollarında öldüğüm adamı görmek istiyor, mavinin en güzel tonunun ruhuyla birleştiği o anı görmek istiyordum. Onur Kurt'un gözlerinin yansıması ruhuna bedeldi. Gözlerine bakan aslında ruhunu görendi. Onun maç izleyişini izlemek istiyor, yalnızlığına yalnızlık olmak istiyordum. Buna hakkım var mıydı bilmiyordum ama dara ağacına gidendim ben. Son bir dilek hakkı için çok mu geç kalmıştım? Bence hala daha zamanım vardı.

O dev cüssesine bakmayı özleyecektim. Boynuma ağrı girmesini özleyecek, o ekip kalbimde daima minnet duygusu ile kalacaktı. Yürüyen ölüler her zaman başaracaktı, insanları kurtaracak ama perdenin ardında oldukları için diğer insanların hiçbir şeyden haberleri olmayacaktı. Yine de mutlu olduklarını biliyordum, onlara dua etmeseler de mutluydular. Amaca ulaşmanın mutluluğuydu bu.

Göğsümün tam orta yerine her iki saniyede bir baskı hissediyordum, ölüme gidişim bile acılıydı. Yapmak istediğim bir şey varsa o da babamı son defa mutlu edebilmekti, bunu yapabilmem içinde sınavı bitirmiş bir ajan olup ölseydim keşke diye düşünüyordum. Ölüm anımda bile birileri mutlu etmeyi bana kim aşılamıştı? Böyle değildim. Kanım damarlarımda yavaşlıyor, git gide soğuyordu. Nefesimin kesildiğini hissediyordum.

Ölüyordum.

Vücuduma iğneler saplanıyordu bunu hissediyordum. Ruhum bedenimden sökülmek için çaba gösterirken beni bedenime bağlayan bir şeyler vardı. Onur Kurt'un o ilahi seslerini kulağımda bir yansımasını duyuyordum. Zihnimin bana oynadığı bir oyundu belki de.

Onur'un sesini duyarak ölüyordum.

Ölümü hissediyordum.

Ölümün soğuk nefesini ensemde hissediyordum.

Onur ve ölüm eşdeğer kelimelerdi sanki.

Duygularım karman çorman olmuştu, kesinlikle o kadar kan kaybetmemin etkisiydi. Ölmemin etkisiydi. Onur'un o ilahi sesini duyuyordum. Attığı vaveylalar ölüm gibiydi, ondan bir adım dahi uzaklaşamıyordum. Adımı onun dudaklarının arasından duyarken 'ölemezsin' diye bağırıyordu. Bir devin sesi gibi bağırırken zihnimde sürekli iki dağ arasında çarpıp bana geliyordu. Onur'un sesi ile arada kalmıştım. Bana ölme diyordu. Ne için ölmememi istiyordu? Ne amaç uğruna ölmeyecekti ki? Bedenim yorulmuştu.

Ruhumu teslim edişimi yok sayarak bedenime bağlamaya çalışanlar vardı. Göğsümde hissettiğim acı ile derin bir nefes aldığımı hissettim. Gözlerim kapalı da olsa hayata son gücümle tutunduğumu hissediyordum. Ne olmuştu? Ölüme bedenimi teslim etmekten beni alı koyan neydi? Böyle olması gerekmiyor muydu? Bıraksalar da Azrail'e gitsem olmuyor muydu?

Ciğerlerime derin bir nefes çektiğimle yaşama döndüm. Bunu hissettim. Yaşadığımı hissettim.

Ölümle hayat arasındaki o ince çizgideydim, sirkteki cambazlar gibi ipin üzerinde yürüyordum. Aşağıya düşüşüm ölümdü, ipin karşısında sevdiklerim vardı. Beni bekleyenler vardı. Onur vardı, Ahenk vardı, İlke vardı, Savaş vardı, Bahadır vardı, babam vardı. Ölmemek için direndim bu sefer. Her şeyin bir zamanı vardı. Gitmek için zamanım gelmemişti.

Yaşatacağım hayatlar vardı, yaşatacağım hayatlar için yaşamalıydım.

Herkese inat yaşamalıydım.

Yaşam sihirli bir çağlayanken, o çağlayandan kana kana içtim.

YALNIZ KURTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin