Son iki afiş Esra Eda'ya ait. Teşekkürlerimi iletiyorum buradan ^-^
'Yorgunum, saçlarımla oynayıp uyutur musun beni?'
-Bahar Zorlu-İlke bizimle beraber gelmemişti ve şimdi arabada ölümcül bir sessizlik geziniyordu. Her iki dakika da bir Kurt dikiz aymasından bana bakıyor ardından yola odaklanıyordu. İnanç ise elindeki doktorlukla ilgili kalın kitaba kafasını gömmüş bir şeyler okuyordu. Ben ise etrafı izlemekle meşguldüm.
Eve geldiğimizde herkesten önce arabadan inmek için hareketlendiğim sırada Kurt'un öfkeli sesini duydum. "Bahar bekle geliyorum yerinden kımıldama!" diye öfke ile soluduğunda yerimde kaldım. Allah aşkına neden bu kadar öfkelenmişti ki? Arabadan inip kapımı açtığında yerimden yavaşça hareket ederek kalktım ve arabadan indim. Belimden tutup kendine yasladığında nihayet(!) kucağına almayacağını anlamıştım. Zira evde babam vardı. Babam!
Apartmanın kapısına geldiğimde zili çalan İnanç hala başını kitabından kaldırmamıştı. Bu çocuk doktorluğun hakkını veriyordu.
Asansöre bindiğimizde İnanç hala aynı pozisyondaydı Kurt dikkatle bana bakıyordu ki bu sırada elleri belimdeydi. Bu kadar ilgi ve alakadan dolayı yürümeyi unutmuştum desem yeridir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALNIZ KURT
Phiêu lưuRuhuna hapsolmuş siyahlığın içinde fark edemeden varoldu. Gözleri ruhunu yansıtacak kadar derin ve mavi. Kum saatindeki tanecikler kadar sessiz. Uzayın derinlikleri kadar çekici. Cesareti kadar deli. Adı gibi yalnız olmaya mahkum... Kurt gibi... O...