-Onur Kurt-
Yaşam zordu. Ölmek zordu fakat yaşam daha zordu. Ölmek demek hayattan bağlantılarını koparsan da parçalarını dünyada bırakmak demekti. Bedenini dünyaya bırakmak demekti. Yakınlarının bedenini dünyada görüp acıya bürünmesi demek. İnsan sahip olduğu en güzel şeyleri yavaş yavaş kaybediyor. Bunun farkına vardığında ise çok geç kalınmış oluyor. Çünkü bazı şeyler asla geri gelmiyor. Zaman gibi, aşk gibi, dostluk gibi... Sözcükler dudaklardan dökülmezdi zannımca önce kalpte işlenip ardından dudaklarda hayat bulurdu. Yaşam da öyleydi. Yavaş yavaş büyüyen beden zorluklara alışıyordu ardından hayat bize kendinin ne kadar zor bir oyun olduğunu gösterip karşımıza geçip 'hadi beni yen de görelim' diyordu. Destekçin olmazsa zordu bu oyun. Destekçim azdı bu yolda. Anne baba sevgisine aç olsam da dostluk nedir çok iyi biliyordum. Altan'dan, Keleşten, Savaştan, Ahenkten, İlke'den. Bizde ki herkesten. Küçük bir çocukken Altan'a sarılıp salya sümük ağladığımı biliyordum. Bana yaşamak için sebep veren Altan'dı yoksa bu büyük labirentte çoktan kaybolmuş olurdum. Denizde koordinat bilmeyen denizci olurdum. Altan olmasa her şeyi kaybederdim ama yanımdaydı ve kaybetmemiştim. Bahar da kaybedemezdi. Şimdi ölmeyecek olduğunu biliyordum. Daha zamanı gelmemişti. Erkenden gitmek her zaman iyi olmuyordu. Ölüm korkutucu bir anı iken Bahar'ın ona adım adım gidiyor olması iyi değildi. Hiç iyi değildi. Korkaklar direnmeden ölürdü. Bahar'ı görmüş, tanımıştım. O güçlüydü. Direnmeden ölmez, ölemezdi, ölmemeliydi.
Gözlerimi açtığımda altımda yumuşak bir hasta yatağı vardı. Hastane yatakları ne zamandır yumuşak olup çıkmıştı? Ölümün yaşandığı bu soğuk koridorlar ne zaman huzurlu olmaya başlamıştı? Ellerim çarşafı kelepçe gibi sardığında yerimden kalkmak isterken omzuma bastırılmasıyla uzanmak zorunda kaldım. Karşımda yeşil gözler beni karşıladı. O kadar soğuktu ki bir an için Ahenk sandım. Yanımda sandım. Dostumun yanıma geldiğini sanıp kısa bir süre içinde olsa heyecanlandım. Oysaki öyle değildi. Ona baktığımda kendime baktığımı hissettim. Üzerine giydiği beyaz doktor ceketi ile bana birilerini hatırlatıyordu. Saçları öylesine tanıdıktı ki annemle babamın beni bırakıp gidişini kafamda defalarca kurdum ve bunu tamı tamına iki saniyede yapmıştım. Sanki kendime bakıyor gibiydim ve bu hayra alamet değildi.
"Bırak beni!" diye gürlediğimde inadına omzuma bastırdı. Öfke ile bakan gözleri bana birisini hatırlatıyordu. Tanıdık birini. Öfke ile soluduğunda tanıdık birini lanse ediyordu. Kim olduğunu bilmesem de beni tanıyorsun dercesine bakıyordu. "Seni bırakmıyorum. Neredeyse yirmi dört saattir uyuyorsun, birden ayağa kalkınca başın dönüp düşebilirsin." Diye gözlerime baka baka öfke soludu. Sesindeki aksan o kadar farklıydı ki Amerikalı olduğuna yemin edebilirdim. "Sen kimsin de beni düşünüyorsun? Doktor önlüğü giyince bana karışabileceğini mi sanıyorsun?" diye gözlerimi kısarak baktım.
"Ben yalnızca senin doktorun değilim Onur Kurt." Dediğinde kaşlarımı çattım. Bu genç doktorun bir şeyler bildiğini biliyordum her şeyden öte.Bir şeyler anlatmak istiyor gibi bakıyordu. Karşımda sanki kendimi köşeye sıkıştırmış gibi hissediyordum. Aklım her şeyi bırak Bahar'ın yanına git diyordu. Gözlerim öfkeye bulandı.
"O öldü mü?" diye sordum. Cevabı biliyordum. Ne olacağını biliyordum. Bedenimin nasıl tepki vereceğini biliyordum. O ölmüştü. Ölmemeliydi! Direnmiş olmalıydı! Gözlerimi kapatıp dişlerimi sıktığımda parmaklarım burun kemerime gitti. "Cevap ver öldü değil mi?" derken yerimden kalkmak istiyordum. Bana cevap vermemesinden ötürü sinirlenip yerimden kalktığım gibi genç doktorun yakalarından tuttum ve onu duvara yasladım. Bu hareketim ile bir şeyi fark ettim. Yaptığım bu hareket sanki duvara sıkışmış olanın ben olduğumu söylüyor gibiydi. Sanki karşımdaki bendim. "Cevap ver doktor." Diye fısıldadım.
![](https://img.wattpad.com/cover/46463553-288-k997700.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALNIZ KURT
AdventureRuhuna hapsolmuş siyahlığın içinde fark edemeden varoldu. Gözleri ruhunu yansıtacak kadar derin ve mavi. Kum saatindeki tanecikler kadar sessiz. Uzayın derinlikleri kadar çekici. Cesareti kadar deli. Adı gibi yalnız olmaya mahkum... Kurt gibi... O...