"Çok da zor değil, eminim çok geçmeden alışırsın," dedi sarı saçlı kız.
Masmavi gözleri ile bana Louis'yi anımsatıyordu. Onu ilk gördüğüm an aklıma Louis gelmişti. Aralarında bir bağ olup olmadığını sorup sormamak arasında kalmıştım ama daha sonra vazgeçmiştim. Açıkçası, şuan bunu dert etmiyordum zaten. Endişelenmem gereken daha önemli konular vardı.
"Ne demezsin," dedi elinde boş bir tepsiyle gelen orta yaşlarda bir erkek. "Saf olma, yalan söylüyor. Yorgunluktan yere yığıldığında bile işini yapmadığın için seni cezalandırırlar."
"Biraz iyimser ol, o daha yeni." diye azarladı kız, çocuğu ve daha sonra bana döndü. "Bu arada ben Bruce. Bu da Calvin." Eli ile yanındaki çocuğu gösterdi.
"Brooklyn," gülümseyip uzattığı elini sıktım. "Kaç yıldır buradasınız?"
Benden fazla küçük görünmüyorlardı ama saçlarındaki düğümler ve yüzlerinde gizlemeye çalıştıkları yorgun ifade ile birkaç yaş büyük gösterdikleri barizdi.
"On yıldır."
Kızın gözlerinin üzerinden görünmez, büyük kara bir duman geçti.
Bu korkunçtu. Hayatlarını burada kapana kısılmış bir şekilde geçirmeleri haksızlıktı. Diğerleri keyiflerine bakarken onlar en değerli yıllarını kurtarmak için hiçbir şey yapamıyorlardı.
"Buraya ilk önce ben geldim. Tek başıma alışmak zor olmuştu. Yaşımda kimse yoktu ve bu tek kelime ile berbattı. Ama neyse ki benden üç ay sonra Calvin'i getirdiler."
"Peki neden buradasınız?"
"Anne ve babam beni buraya sattılar." Omuzlarını silkti. Sesi duygusuzdu. Herhangi bir çatlama dahi olmamıştı. "Calvin'in buraya neden geldiğini bilmiyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse ikimiz de fazla takmadık."
"Ben... çok üzgünüm."
Ne diyeceğimi bilmiyordum. Onları teselli etmeye kalkmak aptallık olurdu.
"Üzülme, oluyor böyle şeyler." Kız gülümsedi ama bu içten bir gülümseme değildi. "Şimdi, gitsen iyi olur çünkü kral görevleri zamanında yapmadığımız zaman fazla sert olabiliyor."
Başımı salladım ve bu gergin ortamdan çıkktım. Dün beni buraya getirmişlerdi. Saat çok geç olduğundan dolayı tam olarak Bruce ve Calvin ile tanışamamıştım. Hepimize ayrılan bir oda vardı. Gerçi onlara oda bile denemezdi ama yine de idare ederdi. En azından yatmamız için bir yatağımız vardı.
Büyük merdivenleri tırmanıp Zayn'in odasına girdiğimde gözlerim istemsizce kocaman açılmıştı. Bu sabah görevlilerden biri sarayı bana gezdirmişti ama odaların içerisine girmeye zamanımız olmamıştı. Yine de saraydan fazla etkilenmiştim.
Ve Zayn'in odasına gelince... gerçekten mükemmeldi. Benim evimin üç katı büyüklüğünde falan olmalıydı. Duvarlara asılan kılıçlar ve zırhlar farklı bir hava katmıştı. Onların yanındaki raflarda farklı farklı taçlar vardı. Alev renginde taçlar.
Ama asıl dikkatimi çeken şey kitaplardı. Yatağının üzerinde iki tane olmak üzere karşı duvardaki raflarda da bir yığın kitap vardı. Yıpranmış kapaklarından kaç kez kapanıp açıldıkları belli oluyordu. Onu kitap okurken hayal edince garip bir şekilde duygulanıyordum.
Yaklaşıp kitaplara baktım, aşk kitabı ya da en azından birkaç roman görmeyi bekliyordum ama benim okuduklarımdan tamamen farklıydılar. Üzerlerinde anlamsız sembollerin olduğu, haritaların ve tarihlerin yazılı olduğu kitaplardı. Böyle şeyleri okumasının garip olduğunu düşünsem bile fazla ayrıntıya girmedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fire Empire (Askıda)
Fiksi PenggemarBir zamanlar bir krallık varmış; ihtişamlı, en ince ayrıntısına kadar özenilmiş duvarlar ile süslenen. İnsanlar bu krallığa Ateş Krallığı demiş. Zayıflıkları tarafından yenilen, sonu olmayan bir çukura düşmüş olan bir kız ve en az kız kadar acı ve m...