Bölümü yazarken hikayenin baş karakterini Zayn yerine Mason sandım bir an ay. İyi okumalar.
Göz yaşları ve kızarmış bir çift göz ile odadan çıktım. O canavar odadan ayrılır ayrılmaz kıyafetleri olabildiğince hızlı bir şekilde üzerime geçirmiştim. Şok olmuş bir şekilde koridorda yürüyordum. O anın olmadığını düşünmeye çalışıyordum ama bu imkansızdı. Bedenimde dolaşan ellerinin iğrençliğini o kadar net hissetmiştim ki dokunduğu her yeri kesip atmak istiyordum.
Sürekli olarak istemsizce elim onun dokunduğu yerlere gidiyordu ve sanki derimi oradan koparıp atmak istiyormuşum gibi tırnaklarımla derimi kazıyordum. Bunun canımı acıtması gerekirken aksine fiziksel olarak hiçbir şey hissedemiyordum. Ama duygusal olarak çökmüştüm.
O bana bunu yaparken hiçbir şey yapamamıştım. Bu o kadar küçük düşürücü ve aşağılayıcı bir durumdu ki kendimden nefret etmeye başlamıştım. Egoist bir sapığa kendimi savunamadığım için kendimden nefret ediyordum. Nereye gideceğimi de bilmiyordum. Bruce'un yanına geri dönemezdim. Kendi odama da dönmek istemiyordum. Yalnız kalmanın verdiği korkutucu duygu ile başa çıkamazdım.
Aklıma gelen ilk isim Mason olmuştu. Nerede kaldığını biliyordum ama beni kabul etmezse ne yapacağımı bilmiyordum.
Kaldığı odanın kapısının önüne geldiğimde öylece dikildim. Ona bu halimi nasıl açıklayacaktım? Şişmiş gözlerimin ve kızarmış derimin açıklamasına nasıl bir yalan uyduracaktım? Belki de gerçeği söylemeli ve başımı belaya soktuğum için özür dilemeliydim. Ya da sadece kendi odama gidip, saatlerce ağlamalı ve gözyaşlarım tükenince kendimi öldürmeliydim. Başımı geriye atarak inledim.
Her saniye aklıma farklı bir düşünce geliyordu ve bedenimle birlikte zihnim de uyuşmaya başlamıştı. Dönüp odama gidecekken karşımdaki kapı açıldı ve ben kaçamadan Mason görüş alanıma girdi. Beni ilk gördüğünde bir tepki vermemişti ama başımı kaldırıp gözlerinin içine baktığımda kaşlarını çatıp bana doğru yaklaştı.
"Tanrım, ne oldu sana böyle?" dedi beni içeri çekerken. Hiçbir tepki vermemiştim. Artık bir şeyler hissettiğimden şüpheliydim. "Brooklyn, benimle konuş. Ne oldu sana?"
"Lütfen konuşmayalım," dedim burnumu çekerken. Başımı delirmiş gibi hızlı bir biçimde iki yana sallamaya başladım ve dudaklarımın arasından bir hıçkırık kaçtı. "Lütfen."
"Tamam sakin ol. Konuşmamıza gerek yok, sakin ol." Elini omzuma koyduğunu hissettim ama göremiyordum. Gözlerim o kadar dolmuştu ki şuan etraf bana göre bulanık bir alandan ibaretti. Kendimi kontrol edemiyor, hıçkırarak ve oldukça sesli bir şekilde ağlıyordum. "Buraya gel."
Omuzlarına doğru çekeceği sırada hızlıca kendimi geriye çektim. Bir erkeğin bana dokunduğunu düşündükçe tiksiniyordum. Bunu yapamazdım.
"Yapamam," dedim bacaklarımı karnıma doğru çekerek. İstemsizce gömleğini avucumun içerisine aldım ve sıktım.
"Bana anlatabilirsin... söyle ne oldu?"
"Bu kadar aptal olduğum için, ona inandığım için kendimi öldürmek istiyorum."
Sesim boğuk çıkıyordu.
"Bana güvenebilirsin," dedi bana yaklaşarak ama ben yine geriye çekildim. "Acınası bir durumda değilsin. Sen güçlü birisin. Hemen pes etme, beni anladın mı?" Başımı iki yana salladım. "Bana pes etmeyeceğini söyle, Brooklyn. Sen böyle bir kız değilsin."
"Etmeyeceğim," diye fısıldadım. Bunu onu tatmin etmek için değil de daha çok kendimi buna inandırmak istermiş gibi söylemiştim. Göz yaşlarımı sildim ve içimi çekerek gözlerinin içine baktım. "Ben... ben seni rahatsız etmek istemedim. Buraya gelmemem gerekirdi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fire Empire (Askıda)
FanfictionBir zamanlar bir krallık varmış; ihtişamlı, en ince ayrıntısına kadar özenilmiş duvarlar ile süslenen. İnsanlar bu krallığa Ateş Krallığı demiş. Zayıflıkları tarafından yenilen, sonu olmayan bir çukura düşmüş olan bir kız ve en az kız kadar acı ve m...