16

263 32 29
                                    

Havanın nemli olmasına rağmen odada serin bir esinti vardı. Bunun nedeni büyük ihtimalle odanın oldukça büyük olması ve bir de camların açık olmasıydı. Üzerimdeki ince örtüyü çektim ve ayağa kalktım. Yan tarafta duran bardağa biraz su doldurup hızlıca içtim. Dün odama dönmek istediğimde Zayn kendi odasında kalmam için ısrar etmiş hatta yatağını bile bana vermişti. Bu akıl almaz derecede şaşırtıcı ve anlamsız olsa da ona itiraz edememiştim ki işin gerçeği ezik kaburgalarım ile sert bir yatağın üzerine yatmak da istememiştim. Bir insan bu saraydan bu şekilde konforlu olduğu sürece asla ayrılmak istemezdi.

Ve zaten başıma da her şey, kendimi fazla şımartıp olayları akışına bıraktığım için gelmişti. Normalde olsa kaçma planları yapıyor olurdum ama son bir haftadır bunu düşünmemiştim bile. Tüm kabuslarım, tüm korkunç anılarım bu saraya aitken burada kalmam anlamsızdı.

Odanın büyük terasına çıkıp ellerimi gösterişli korkuluğa yasladım. Arka bahçe buradan her zamanki güzelliğinden bin kat daha güzel görünüyordu.

"Günaydın... ya da tünaydın." 

Arkamdan Zayn'in sesini duyunca refleks olarak oraya döndüm. Eli ile henüz yeni çıkmaya başlamış sakallarını kaşıyıp gülümsedi. Ben de yüzüme bir gülümseme yerleştirmek istedim ama artık sahte bir şekilde bile gülümseyemeyecek gibi hissediyordum.

"Askerler-"

"Onlarla istediğin zaman konuşabiliriz."

Yanıma gelip başını eğdi ve çok geçmeden kaldırıp gökyüzüne baktı.

"Ben sadece bu olayın çözülmesini istiyorum." 

Daha sonra da buradan kaçacağım. Burada bu kadar uzun bir süre kalmam bile mucizeydi ama aklım başıma gelmişti. Yarı uykuda yarı gerçek dünyada olduğum bir zamanda bu konuyu düşünmek için çok zamanım olmuştu. Bu işi en kısa sürede sonlandıracaktım.

Ben burada ne yapıyordum? Onlara hizmet ediyor, bu saraya aitmiş gibi davranıyordum ama ben buraya ait bile değildim. Ben başkaları için hizmet etmezdim. Kimsenin kölesi falan da değildim.

"Biliyorum. Ve emin ol en az senin kadar ben de her şeyin bitmesini istiyorum." 

Gözlerini kısarak iç çekti.

"Biliyor musun," dedim birden bire. "Bazen annemi çok özlüyorum. Eğer onlar yaşasaydı büyük ihtimalle hala evimde olacaktım. Annemin hazırladığı sofranın başında ağabeyim ile saçma bir konu yüzünden tartışacaktım ve babam da bu yüzden bize kızacaktı. Sonunda özür dileyip ona kocaman sarılacaktım."

"Ben de annemi özlüyorum." Boğazını temizledi. "İnsanlar prens olduğum için bunu fazla önemsemediğimi düşünüyor ama sahip olduğum her şeyin üzerine yemin ederim ki onu göremediğim her gün özlüyorum."

"En azından bir babaya sahipsin."

"Hem de ne iyi bir baba..." Gülme ve iç geçirme karışımı bir ses çıktı ağzından. "Eğer elimde olsaydı aileni sana geri verirdim. Başına bunların gelmesini asla istemezdim."

Hafifçe alaycı bir biçimde güldüm. "Bunun romantik olması mı gerekiyor?"

"Öyle olmasını umuyordum." 

Elimde olmadan gülümsedim ve onayladığına dair mırıltılar çıkardım.

"Seni sevmekten..." Bir an duraksadı. Aslında cümlesini tamamlamasını istemiyordum. "Bundan asla vazgeçmedim."

Kaşlarımı kaldırarak nefes aldım. "Biz aynı dünyaların insanları değiliz," dedim. "Hissettiğin şey imkansız."

"Hiçbir şey imkansız değildir."

Fire Empire (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin