Slllmm. Yine açıklama yapmak zorundayım.
Karşımdaki aynaya bakıp kendimi dikkatlice süzdüm. Pudra pembesi bir elbise ve altına da Bruce'un nereden bulduğunu bilmediğim beyaz ayakkabıları giymiştim. Değişik görünüyordum. Neredeyse kendimi tanıyamayacak kadar değişik. Kendime tamamen bir yabancı gibi geliyordum.Gün bütün sarayı tekrar temizlediğimden dolayı çabucak geçmişti ve hava neredeyse kararmıştı. Bu da balonun başlamasına çok az kaldığını gösteriyordu. O şeye sadece Mason ve Bruce istediği için katılıyordum. Ayrıca soylu kişiler gibi olamasa da oradan yararlanabilecek kadar akıllıydım.
"Girebilir miyim artık?" dedi Mason odanın dışarısından.
"Bir dakika." Elbisemin fermuarını düzelttim ve eteğini çekiştirdim. Çok dardı ki bu içinde nefes almamı zorlaştırıyordu. "Şimdi girebilirsin." Kapı açıldı ve Mason hülyalı bir tavırla içeri girdi. Ellerimi iki yanımda açtım. "Pekala, ne düşünüyorsun?"
"Vay canına sen şey... oldukça şey görünüyorsun." Kaşlarımı kaldırdım. "Kız gibi. Yani gerçekten, gözlerime inanamıyorum Brooke."
"Brooke?"
Eteğimin kenarından tuttum ve hızlı bir şekilde döndüm. Tıpkı yeni bir elbise almış sevinçli bir kızın yapacağı gibi. Bugün benden normal biri olmam bekleniyorsa yapacağım şey tam olarak bu olacaktı. En azından deneyecektim.
"Brooklyn'in kısaltılışı gibi bir şey. Daha önce sana böyle seslenen olmadı mı?"
"Sanmıyorum." Onu süzdüğümde simsiyah saçlarına uygun siyah bir takım elbise giydiğini fark ettim. "Anlamıyorum, bu balo veya her neyse soylu insanların yaptığı bir şey. Neden sarayın görevlileri de gidebiliyor ki?"
"Bilemiyorum, kral bize tuzak kurmuş falan olmasın? Acaba şu gölün yanındaki konuşmalarımızı mı duydu?" Gözlerimi devirdim ve şakacı bir tavırla omzuna vurdum.
"Bırak konuşmayı da arka bahçeye gidelim." Bir an duraksadım ve yüzümdeki gülümseme yavaşça söndü. Çünkü aklıma hiçte hoş olmayan bir anı gelmişti. Mason'un gözlerindeki soru işaretini görünce içimi çektim ve tekrar konuşmaya başladım. "Buraya ilk geldiğimde de o bahçedeydim ve sonu hiç iyi bitmemişti."
"Umalım da bu sefer öyle olmasın." Elini beline koyup yanıma yaklaştığında başta ne yapmam gerektiğini bilemedim ama gözlerinin ucu ile kolunu işaret edince kaşlarımı kaldırdım ve gülümseyerek koluna girdim. "Hazırsanız çıkalım, Leydi Brooklyn."
"Bir daha bana o şekilde seslenme."
"Şaka yapıyorum."
Yürümeye devam ettik. Konuyu daha fazla uzatmadığı için sevinmiştim. Arka bahçeye çıktığımızda duygularımı gizlemeye gerek duymadan şaşkınca dudaklarımı araladım. Etraf rengarenkti ki bunların nedeni elbette çiçeklerdi. Farklı yerlere masalar yerleşmişti, masaların yanlarındaki leylaklardan etrafa hoş ve serin bir koku yayılıyordu. Bu kadar rengi ve muhteşemliği bir arada görmek beni bile etkilemişti.
Yüzümdeki gülümsemeyi ikinci sefer yok eden şey gözlerimin buluştuğu buz gibi maviler olmuştu. Öfkeli gözlerini beklediğim gibi üzerimden ayırmamıştı. Bana bakmayı sürdürürken zihnimde biriken onlarca görüntü boğazımda kocaman bir yumru oluşturdu. Ardından büyük bir kusma isteği bedenimi ele geçirdi.
"Sen iyi misin?" dedi Mason ama bunu oldukça buğulu bir şekilde duymuştum. Sanki hemen yanımda değilmiş de bir kaç metre ötedeymiş gibi. Cevap veremedim çünkü konuşacak gücü kendimde bulamıyordum. "Brooklyn?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fire Empire (Askıda)
FanfictionBir zamanlar bir krallık varmış; ihtişamlı, en ince ayrıntısına kadar özenilmiş duvarlar ile süslenen. İnsanlar bu krallığa Ateş Krallığı demiş. Zayıflıkları tarafından yenilen, sonu olmayan bir çukura düşmüş olan bir kız ve en az kız kadar acı ve m...