6

456 50 42
                                        

Bu bölüm benim yorumlar kraliçesi olarak adlandırdığım 1 kişiye ithaf edilmişti. Ve öyle kalmaya devam ediyor. Unutmadım;) 

"Zayn? Giriyorum," dedim kaldığı odanın kapısını son kez tıklatarak. Bir ses gelmeyince sıkkın bir şekilde nefesimi dışarı verdim ve kapının kulpuna asılarak açılmasını sağladım.

Gözlerimi karşıma dikince bir adım geriledim. Beklediğim şey kesinlikle Zayn'in üst tarafının tamamen çıplak olması değildi. Bir süre kendime gelemedim ama sonunda gözlerimi ondan ayırınca yere bakmaya başladım.

"Şey, üstünü giyin de konuşalım." Sebepsizce yanaklarım kızarmıştı.

"Gerek yok," dedi. Gülümsediğini hissedebiliyordum. 

Beni zor durumda bırakmak ona zevk veriyordu. Bakışlarımı yerden kaldırıp tekrar ona baktım. Yeni çıkmaya başlayan sakalları ve göğsünün altındaki morluk dikkatimi çekti. Morluğa sebep olan şeyi ona sormak istedim ama daha sonra vazgeçtim. O kaşları çatık bir şekilde bana bakmaya devam ederken saf gibi dikilmeyi bırakıp yanına gitmeye karar verdim. Gözlerini gözlerim ile buluşturunca yutkundum.

"Ne istiyorsun?" dedi sıkkın bir sesle tek kaşını kaldırarak.

"Beni kasabaya götürecektin, iki gün oldu ama hâlâ buradayım." 

O gün artık kasabaya gitmek ve oradaki yaşamıma geri dönmek istediğimde aramızda kısa bir tartışma geçmişti ama sonunda bunu ona kabul ettirebilmiştim. Tabii her ne kadar bunu bana borçlu olduğunu hatırlatıp onun egosunu kırmam sayesinde yapmış olsa bile.

"Bugün günlerden ne?" diye bir soru yöneltti. Anlamsızca suratına bakıyordum. Günleri saymayı uzun süre önce bırakmıştım ama kafamda geçtiğimiz günleri toparlamaya çalışıp bir sonuca vardım.

"Pazar," diye fısıldadım. "Emin değilim."

"Pazar." Dudakları düz bir çizgi haline geldi. "Nisan ayının son pazar günü."

Bir süre duraksadım.

"Paskalya Bayramı," Sözcükler benden habersiz dudaklarımın arasından dökülmüştü.

"Aynen öyle," dedi arkasını dönerek. Yatağın üzerindeki gömleği aldı. "Kasaba daha kalabalık olacak, kutlamalar olacak ve her taraf askerlerle çevrilecek. Bunun farkındasın değil mi?"

"Beni oraya götüreceğine söz vermiştin," diye itiraz ettim. 

Bu ne kadar tehlikeli olursa olsun bir haftadır bu evin içerisinde tıkılı kalmıştım. Dışarı çıktığımda gidebildiğim en uzak yer ormanlık alanın girişiydi. Rahat bir şekilde hareket etmeyi özlemiştim. Artık saklanmaktan yorulmuştum.

"Bir gün daha sabredemez misin? Orada büyük bir topluluk olacak ve son olaylardan sonra çatışma çıkması beklenen bir şey. Ortalık sakinleşince seni götürürüm, ben sözümü tutan bir insanım." Tek kaşını kaldırıp güldü ve bana bakmaya devam etti.

"Bekleyemem," dedim yalvarırcasına. "Eve gitmek istiyorum, lütfen." Kalbimin üzerinde bir ağırlık vardı. 

Orada kimseye sahip olmasam bile orası benim evimdi ve buradan daha iyiydi. Asla sahip olduğumdan daha fazlasını istememiştim ve oradaki eski yaşamıma dönmek istiyordum. Tek başıma. Yani artık.

Dişlerini sıktıktan sonra konuştu.

"Brooklyn," dedi. Ciddi ifadelerinden birini takınmıştı. "Sana söz verdiğim gibi sözümü tutacağım ama bu iyi bir fikir değil..."

"Bu önemli değil, yarın yaşayacağımdan emin olamıyorum ve son kez yaşadığım yeri görmeye hakkım var. Anne ve babamın mezarını bile ziyaret edemiyorum," dedim neredeyse tükürerek. Gözlerimdeki ifadeyi bozmadan ona bakmaya devam ettim. Görmesini istiyordum. Gözlerime bile yansıyan umutsuzluğumu, ihtiyaçlarımı ve acı çekişimi görmesine ihtiyacım vardı. "Beden her şeyimi aldılar," dedim ona doğru yaklaşarak. "Bana en azından bu kadarını verebilirsin."

Fire Empire (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin