Güneş bütün parlaklığı ile tepede ışıldarken gözüme vurup kamaştırması ile gözlerimi kıstım ve önümdeki geyiğe daha dikkatli baktım. Yutkunup nefesimi düzene sokmaya çalıştığımda yayı geren parmaklarım sızlamaya başlamıştı. Geyik hareket ettiğinde yayı yavaşça geri indirdim ve ses çıkarmamaya çalışarak taşın arkasında biraz daha eğildim. O durup etrafı koklarken tekrar yayımı gerip nişan aldım. Oku fırlatacağım sırada yan taraftan bir aslan çıktı ve geyiğin üstüne atlayarak onu birkaç metre sürükledi. Küfür ederek ayağa kalkıp yayı yanıma indirdim. Aslan, geyikle beraber çoktan gözden kaybolmuştu.
Sıkıntıyla iç geçirerek Zayn'e döndüm. "Olacağı buydu zaten." Okumu geri çantasına koydum ve yürümeye başladım.
"Şimdi ne yapacağız?" dediğini duydum. Tekrar iç geçirmemek için kendimi zor tuttum.
Omuz silktim. "Bir tavşan avlarız. Bu gürültüden sonra ortada başka hayvan kalacağını sanmam." Dönüp dehşet dolu yüzüne baktım. "Sincap da bir seçenek tabii."
"Tavşan." Bunu daha çok bana değil de kendine söylermiş gibi başını sallayarak onayladı.
"Daha bir saattir ormandayız yüzünü asman için çok erken," dedim büyük bir taşın üstünden atlarken. "Üstelik tüm işi yapan da benim. Seni yanımda tuttuğum için bana teşekkür etmelisin."
Zayn cevap vermek yerine omuzlarını silkti. Burada kapana kısılmış şekilde onunla devam edeli tam bir hafta oluyordu. Şimdiye kadar ne asker görmüştük ne de kulübeye dalan sinirli bir kral. Garip bir şekilde her şey yolundaydı, ve bu beni ölümüne korkutuyordu.
"Beni nasıl bulduğun hakkında hiç konuşmadın. Louis'i mi takip ettin yoksa sadece rastlantı mıydı?"
"Gerçekten bunu konuşmak istiyor musun?" dedi boğuk bir sesle.
"Bu birlikte bir çıkmaza düştüğümüz ikinci sefer, en azından bir şeyler hakkında konuşmamız lazım." Başımı çevirerek güldüm. "Anlat."
Bir şeyler söylemesini bekledim ama sadece derince iç çekerek elini omzuna sürttü. Yürümeye devam ederken bakışlarını üstümde hissettim ama umursamamaya çalıştım. Konuşmayacağını düşündüğüm sırada boğazını temizledi.
"Onun bir şeylerin peşinde olduğunu biliyordum. Sen gittiğinden beri etrafta dolanıp duruyordu ki bu pek alışılmadık bir şey. Normalde bilirsin... odasından pek çıkmaz. Sonra birkaç gün sessizlik oluştu. Saraydan çıktığında haber vermeleri için askerleri görevlendirmiştim. İlk günler sadece bir askerle konuşmaya çıkıyordu ama sonradan uzaklaşmaya başlayınca onu takip ettim."
"Ve?" Cümlesi bitmemiş gibiydi ama sustu. "Devam et. Söylediklerin beni dehşete düşürmeyecek. Bunu geçeli çok oluyor."
"Sorun şu ki... en son takip ettiğimde ağabeyini öldürdü. Daha dikkatli olmalıydım, bir şeyler olduğunu anlamalıydım."
Aniden durup ona döndüm. "Orada neler olduğunu gördün ve bir şey yapmadın mı?" dedim inanamayarak.
"Ne olduğunu görmedim Brooklyn. Ona yetiştiğimde her şey için çok geçti, inan bana daha erken gelmiş olmayı diliyorum ama yetişemedim."
"Boşver gitsin," dedim başımı sallayarak. Geri önüme dönerek ilerlemeye devam ettim. "Zaten orada olup olaya müdahale etmen işleri daha çok karıştırırdı. Belki ben de ölmüş olurdum. O hastalıklı piçten bunu da beklerdim."
Söylediğim şeylere karşı şaşırmış gibi bir ifadesi vardı. Ama dikkate almayıp birkaç tavşan bulana kadar ormanda dolaşmaya devam ettim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fire Empire (Askıda)
FanfictionBir zamanlar bir krallık varmış; ihtişamlı, en ince ayrıntısına kadar özenilmiş duvarlar ile süslenen. İnsanlar bu krallığa Ateş Krallığı demiş. Zayıflıkları tarafından yenilen, sonu olmayan bir çukura düşmüş olan bir kız ve en az kız kadar acı ve m...