Multimedya: Korel YAMANER
Keyifli okumalar...
Hayatımız aslında yetmiş yılın, on yılın, yirmi yılın ya da elli beş yılın tümü değildi. Aldığımız ilk nefeste, oksijenden yanan ciğerlerimiz yüzünden attığımız o acı dolu çığlığa karışan tuzlu su ile bir daha açmamak üzere göz kapaklarımızla üstünü örttüğümüz gözlerimiz arasında geçen zaman dilimi değildi. Bu kadar uzun ve basit olamazdı. Hayatı, hayat yapan anlardı. Yıllar sadece o anların doğurduğu sonuçların büyümesiydi...
Sevdiğin birinin sana 'Seni seviyorum,' demesi , 'Durumu nasıl doktor?' sorusu, yeri inletip kulağında uğuldayan ani bir fren sesini algılaman ve daha birçoğu... Hepsi birkaç saniyede gerçekleşirdi.
İnsan hayatının değil bir dakikası, bir saniyesi bile koca bir ömürdü.
Ne çok an vardı hayatımızda. Kimisinde gözbebeklerimize kadar mutlu, kimisinde verdiğimiz her nefeste CO2 'nin bile yerine göz diken bir öfke, kimisinde saç uçlarımıza kadar kırgın, kimisinde iliklerimize kadar üzgün, kimisinde de kayıp balık Nemo kopyası olduğumuz ne çok an...
Bazen dibe battığımız kurtulmak için çabaladıkça daha da içinden çıkılmaz bir hal alan ama gelen bir haberle ya da ufak bir sözle dünyanın en mutlu insanı olduğumuz anlar vardı. Bazen de ayaklarımızın yere bastığı halde ruhumuzun, özgürlüğüne kavuşan bir kuş misali mutlulukla kanat çırpıp süzüldüğü anlar... Ama bir haber, bir bakış, beş harflik bir kelime bile süzüldüğü yerden alıp geri getirirdi ruhunu. Ama o da her giden gibi geldiğinde bambaşka olurdu.
Eskisi gibi ne kalırdı ki zaten?
Gözlerimi kapatıp, aldığım o nefesle içimde büyüyen mutluluk, rahatlama ve özgürlük hissi verdiğim nefeste yerini koca bir hüsrana bırakmıştı.
Sımsıkı yumduğum gözlerimi yavaşça araladım. Yumruk yaptığım ellerimle çaresizce sese doğru döndüm. Yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyorum ama bana bakıp kafasını iki yana sallarken gülümsemesine neden olmuştu. Tabii benimde sinir katsayımın artmasına... Eliyle beni 'takip et' dercesine bir işaret yapıp yürümeye başladı.
Nehir'e bakmadan sıkıntılı bir sesle '' Sen istersen bekleme beni git,'' deyip yürümeye başladım. Nehir'in peşimden geldiğini adım seslerinden anladım ama dönüp bakma gereği duymadım. O an daha önemli işlerim vardı kendimi sakinleştirmeye çalışmak gibi. Odanın kapısına geldiğimizde dönüp Nehir'e sarıldım. Ayrıldığımızda '' Üzülme, geçecek ,'' dedi sahte bir üzüntüyle. Dil çıkarıp çok sevgili (!) rehberlik hocamızın odasına girdim.
Bu kadın her seferinde beni yakalamayı nasıl başarıyordu bir türlü anlamıyordum. Gerçi sadece beni değil sorumluluğunu aldığı her öğrenci için geçerli bir durumdu bu. Polis radarları falan halt etmişti bunun yanında. Birimiz bile elinden kaçamamıştık. Hayır, hep de en olup olmadık zamanda yakalıyordu. Yani ne vardı sanki yarın teneffüs arasında çağırsan? İlla eve giderken mi çağırmak zorundaydın? Yahu ben dershanenin sınırları içinde bile değildim ki!
Kafasını önündeki dosyalardan kaldırıp bana bakması isyanlarıma şimdilik bir son vermemi sağladı. ''Nasılsın?'' dedi aslında sevecen olan ama bana şuan itici gelen ses tonuyla. ''İyiyim hocam siz?'' dedim sakin çıkmasını umduğum bir sesle. ''İyiyim canım.'' Yüzündeki gülümseyiş hiç solmamıştı.
Daha sonra hangi dersten hangi konu da olduğumu, günde ne kadar ders çalıştığımı, kaç soru çözdüğümü falan sordu. Ben de tüm sorularına içten ve doğru cevaplar verdim. Yalan söylememin bir anlamı yoktu. Çünkü bu onu değil sadece kendimi kandırmam demekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Umuda Kiracı
Ficção AdolescenteSustukça canını acıtan bir yumru vardır boğazında. Yutkunmaya çalıştıkça geçmeyip acı veren yutkunmayınca da gittikçe büyüyüp nefesini kesen... Ne yaparsan yap geçmeyen bir sancı durur kalbinde. Çığlık çığlığa ağlar kalbin ruhunun gölgesinde... İste...