38. Bölüm

55 6 11
                                    

Selam!

Nasılsınız bakalım görüşmeyeli?

Yazacak çokta kelime bulamıyor insan. Kafam sözcüklerle dolu ama düzensizlikleri işimi zorlaştırmaktan başka bir şey değil. İl halk kütüphanesinin ihtisas salonundan yazıyorum bu satırları.

Nasıl bir bölüm olacağı konusunda hiçbir fikrim yok. Etraftaki insanları incelemek daha cazip geliyor şuan. Belki bir fikir canlanır dimağımda. Ama yok. En azından şimdilik. Öyle umuyorum.

Salona girip her yerin dolu olduğunu gören insanların bıkkın ama yer bulacaklarına olan inançla parlayan umutlu ifadedeki yüzlerinde kendimi buluyorum.

...

Arkadaşım aradı. Onunla konuşurken salonun kapanma saati gelmiş hemen toparlanıp çıktım. Yazamadım başka bir şey. Bunları iki gün sonra yani bugün yazıyorum. Ve hâlâ ne yazacağım konusunda şüphelerim var. Beklediğinize değsin istiyorum.

Konusu gelmişken...

Beklettiğim için üzgün ve utanç doluyum.

Nefret ediyorum bu kelimeden ama...

Özür dilerim!

Her seferinde böyle olması sinirimi bozuyor.

Her neyse umarım keyifle okuduğunuz bir bölüm olur. Aklıma gelen ilk cümleden başlayacağım bakalım neler olacak?

•••

Katre'nin anlatımıyla...

Gözlerimi yumup derin bir nefes armağan ederken ciğerlerime Korel'in artık susmasını diliyordum. Günlerdir Poyraz'ın hangi cesaretle evime gelebildiğini sorguluyor, benim ona neden yüz verdiğimi tartışıp duruyordu.

Açıklamalarımın hiçbir önemi yoktu nazarında. Vardığı sonuç her zaman doğruydu onun için. Yorulmuştum artık kendimi anlatamamaktan. Bakınca gözlerime göremiyor muydu kırgınlığımı. Onu nasıl sevdiğimi bende olan değerini hissedemiyor muydu?

Hadi her şeyi geçtim; şu hasta halimle boynumdaki şalı çıkarıp o üşümesin diye boynuna dolamamdan da mı anlayamıyordu onu ne kadar sevdiğimi? Önemsediğimi?

''Yoksa aranızda bir şey mi var?''

Ellerime kilitlenen bakışlarım sözlerle öylece kalakalmama neden oldu. Usulca yukarı Korel'e doğru baktım. Geldiğimizden beri sinirden volta attığı bankın önünde durmuş öfkeyle bana bakıyordu.

Dikkatle baktım yüzüne. Cevap bekliyordu her zerresi. Yanıtlayacak gücüm yoktu. Daha doğrusu kalbim böyle bir soru sormadığına beni ikna etmeye çalışıyordu. Reddediyordu zihnim.

Sertçe yutkundum.

''Tabii!'' dedi eli saç telleriyle buluşmadan hemen önce. Sinirle geriye doğru attı alnına düşen tutamları. ''Başka ne olabilir ki!''

Yanmaya başlarken gözlerim hâlâ kulaklarımdaki uğuldamadan uyduruyor olduğumu düşünüyordum. Böyle bir ithamda bulunabilir miydi bana?

Peki ama nasıl?

Neye dayanarak?

Acım intihar ederken gözümden başım hafifçe öne düştü.

''Bırakmam bunu yanınıza!'' Nefret üzerime odaklanan bakışlarından tut da ağzından çıkan harflerde bile kendine yer bulmuştu.

''O or* çocuğunun ben...'' Tıkadım hemen kulaklarımı. Parmaklarım titrese de güçlükle setlerine devam ediyorlardı. Nasıl böyle olmuştuk?

Ben son dersten bu hakaretlere maruz kalmak için mi kaçmıştım? Bu yüzden mi akşam eve gidince ailemle tartışacaktım? Şu muameleyi gördükten sonra ne yüzle savunacaktım kendimi? En önemlisi de onu?

Hangi yalanın ardına sığınabilirdim artık?

Bileklerimdeki sert dokunuşla ellerim iki yanıma düştü.

''Ne oldu? Ağrına mı gitti?'' Taptığım gözlerindeki öfkeli tiksinti korkutuyordu beni.

''Kaldır kafanı!'' Emrine uymadım, uyamadım. Baksam da yaşlardan göremiyordum ki yüzünü. Artmıştı şiddeti.

Gelirken kurduğum hayaller birer hayal kırıklığına dönüşüp nefesimi kesiyordu. Hastalığın verdiği bitkinlik Korel'in acımasızlığıyla daha da dayanılmaz bir hal almıştı.

Son kez kırgınlık dolu bir şaşkınlıkla baktım simasına. Ayaklarımı hareketlendirip yürümeye başladım. Ne diyebilirdim ki?

Söyleyecek söz mü vardı?

Ben onu sevmiyorum desem ne kadar inanacaktı?

Sarf ettiği kelimeleri inanarak söylemiyor muydu zaten?

Beceriksizce sildim yaşları. Gelir diye umduğumdan mıdır bilinmez adımlarım yavaştı.

Yürüdüm yürüdüm. Yol bitti umutlarım da tükendi kapının eşiğinden girerken içeri.

Saçma mı oldu ne?

Yorumlarınızı yine de bekliyorum.

Düşünceleriniz benimle tanışmalı...

Hoşça kalın.

Bir Umuda KiracıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin