25. Bölüm

197 18 16
                                    


Dün paylaşacaktım ama hazır olmadığı için paylaşamadım. Günlerdir hatta haftalardır yazmak için çabalıyorum fakat olmuyor. Bir cümle dahi yazamıyorum. Beklediğinize değer, uzun ve bi o kadar da güzel bi bölüm olmasını bende çok isterdim. :(

Uzun zamandır bi şeyleri istemekle kalıyorum. Bu da onlardan biri oldu. Kusura bakmayın lütfen...

Yine de keyifli okumalar...

Katre'nin anlatımıyla...

Sallanmak gibi değil miydi hayatta? Bir ileri bir geri...

Göz kapaklarımın huzurla üstünü örttüğü harelerim, rüzgârın konserini dinlemekten ziyade hissetmeyi umuyordu. Tenime dokunan her nota tatlı bir sıcaklık armağan ediyordu bedenimden ruhuma işleyen. Rüzgârın nakarat kısımlarındaki coşkusu yüzümdeki tebessümün genişlemesini sağlıyordu.

Salıncağım gittikçe hızını kaybederken huzurum varlığını koruyordu. İlk anlardaki gibi sinir katsayımı arttırmıyordu bu yavaşlama. Bir süre sonra pes etmişlik kanıma işlenmişti tamamen.

Aldığım derin nefes yarı yolda kalakalırken gözlerim korku ile büyüdü. Salıncağın geriye doğru çekilmesi beklenmedik bir olaydı netice itibariyle. Sıkıca sarıldığım demir zincirlerin varlığını kendime hatırlatıp korkumu biraz olsun dizginlemeye çalıştım. Başımı el verdiğince geriye doğru çevirirken merakıma korku da eşlik ediyordu.

Harelerim bu kez de şaşkınlıkla büyürken ona doğru yaklaşıp tekrar uzaklaştım. ''Düzgün otur düşeceksin!'' Sesinde endişenin kırıntısı dahi yoktu. Önemsemedim. Dikkatlice duruşumu düzelttim. Biraz daha hızlanırken yüzümdeki gülümseyiş iyice büyüyordu. Korel'in etkisi de yok değildi. Küçüklüğüne zıt içten bir kahkaha attım. Sevdiğim adam buradaydı ve beni mutlu etmek için çaba gösteriyordu.

Göz kapaklarımla harelerimi gizlerken yüreğimin tüm çıplaklığıyla bir dua haykırdım. Hayallerimin hayatıma dâhil olduğu anlar hiç bitmesin...

Yerinden gevşeyen direğin tiz gıcırtısı gittikçe kulağımı tırmalarken gözlerimi usulca açtım. Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmediğim gibi umursamıyordum da. Sağ tarafımdaki direğe omzunu yaslamış beni izliyordu sol tarafımın sahibi. Dudaklarım, kulaklarımla olan mesafeyi azaltmak için elinden geleni yaparken önüme döndüm çekingence. Zorda olsa dudaklarımı birbirine bastırdım. Aldığım nefesle göğsüm hafifçe şişerken dişlerim yine kendilerini sergiliyorlardı.

''Teşekkür ederim.'' Harfler mutlulukla kuşanmış keyifle dans ediyordu.

Tebessümünü gülümsemeye çevirmekle yetindi.

İki ayağımı birleştirip havaya kaldırırken hafifçe eğilmiş ellerimi de dizlerimin üzerine yerleştirmiştim. Mutluluğun harmanladığı huzur dolu bir nefesi daha ciğerlerimle tanıştırdım ayaklarımı tekrar yerle buluştururken. Korel beni sallamıştı, ciddi manada...

Çalan telefonu bakışlarımı ona yöneltmeme neden oldu. Cebinden çıkartırken geriye doğru dönmüş, birkaç adım uzaklaşmıştı bile. 'Alo?' derken adımları hızını kesmeden ilerlemeye devam etti. Aramızda bıraktığı mesafe beş- altı metre kadar ya var ya yoktu. Bu uzaklık konuları pek benlik olaylar değildi açıkçası. Nefesimi seslice dışarı verdim.

Telefonu çaldığında benden uzaklaşmayacağı zamanlar da gelecekti elbet. ''Kalk, gidiyoruz.'' Başım yapması gerekeni yapıp ona doğru döndü. Sabırsızlığına sıkıntı yoldaşlık ediyordu. Sorgulama gereği duymadan ayaklandım. Onun yanındayken beynim; her şeyden elini ayağını çekip güneye yerleşen bir emekliydi.

Ona doğru yürürken başımı nedensizce salıncağıma doğru çevirdim. Önüme dönecekken gözlerim bankta oturan kişiye takılıp kaldı. Adımlarımı yavaşlatmıştı su yeşili gözlerdeki sinir. Bileğimde hissettiğim parmaklar yürümeye zorladı bedenimi. Başımı Korel'e doğru çevirdim. Yüzündeki imalı gülüş büyürken elim hayalini kurduğu avucun içine hapsolmuştu. İrice açılan gözlerim yavaşça aşağı doğru indi.

Ne hissetmem ne yapmam gerekiyordu gerçekten bilmiyordum. Donuk bir sevinç vardı üzerimde. Eğreti bir mutluluk... Beni harekete geçirmek için elimi çekiştirdi. Bilinçsizce attığım birkaç adımın ardından elimi hızla çektim. Sinir kasırga misali tüm huzurumu yok etmişti bile.

Koşar adım uzaklaşmaya çalıştım yanından. Birden önüme geçti. Kısa sürede kendimi kontrol altına almayı başarıp sol tarafından geçmek için hareketlendim. Yine önüme geçti. Bu saçma olayı uzatmak gibi bir niyetim yoktu. Nefesimi sertçe dışarı verdim.

''Çekil!'' dedim tıslarcasına. Seslice nefesini koy verdi.

''Kat-'' Cümlesini yarıda kesip ''Çekil!'' diyerek yineledim isteğimi.

''Amma kıymetli elin varmış.'' Sinir ses tonunun yükselmesine neden olmuştu. ''Boşluğuma geldi tuttum. Olmaz bir daha dert etme.''

Çatık kaşlarımla ona bakmaya devam ettim. Binlerce cümle sıralansa da biri bile dilime dökülmedi. Ayaklarıma yürüme komutu verip ilerlemeye başladım. Üçüncü adımımda sesi çalındı kulağıma. ''Sen mutlu olmaya bilmiyorsun.''

Hızlıca arkamı döndüm birbirine daha da yaklaşan kaşlarımla. ''Benimle aynı havayı solumak için bile binlerce kız can atıyorken sen...'' Cümlesini devam ettirmedi. Ağzından çıkan her harfle sinirim katmerlenirken bu yüzüme de yansımıştı. Tavrında alaycı bir kınama yoktu. Aksine yaptıklarımı anlamlandıramayan biri vardı karşımda.

Konuşmak için tekrar aralanan dudakları telefonu çaldığı için öylece kalakaldı. Cevaplama gereği duymayıp aramayı sonlandırdı. ''Hadi!'' Gözleri arkamda kalan alana bakıp tekrar gözlerime kilitlendi. Nefesini bir kez daha seslice dışarı verdi. ''Al işte...'' Elini hafifçe iki yana açtı. ''Elini tutunca da suç oluyor.''

''Hı?''

''Sözlerim seni harekete geçirmiyor. İlla temas gerekiyor diyorum.'' Bıkkınlığına ortak bir sabırsızlık vardı sesinde. Elini çevik bir hareketle bileğime atıp beni ardı sıra çekiştirmeye başladı. Beklenmedik olay ayaklarımın birbirine dolanmasına neden olup öne doğru yalpalasam da düşmedim.

Elimi kendime doğru çektim. ''Seninle gelmek istemiyorum.'' Birkaç saniyenin ardından yine konuştum.

''Bıraksana kolumu!'' İstifini hiç bozmadan ilerlemeye devam etti. ''Korel!'' Yine takmadı. ''Of tamam. Kolumu bırak seninle geleceğim.'' Omzunun üstünden kısa bir bakış attı.

''Ya vallahi geleceğim yeter ki bırak.'' Tam pes ettiğim anda bıraktı elimi. Şaşırsam da bunu adımlarıma yansıtmamaya çalışıp koşar adım yürümeye devam ettim. Kısa bir bakış attı sadece.

Hızlı adımları beni izleyenler için komik bir görüntü oluşturuyordu kesin. Bundan ziyade çabuk ayrılacak olmamızı dert ediniyordum. Nereye gittiğimizi de sormamıştım zaten. Başımı sağa doğru çevirip ''Nereye gidiyoruz?'' dedim. Nefeslerim fazla efor harcadığından duru bir ses tonuna sahip değildim.

''Bekle burada.'' Kaşlarım hoşnutsuz bir şekilde çatıldı. Ağzımı açma fırsatını bana tanımadan yürümeye başladı. Babam yaşında bir adamın yanında durup selamlaştı. Bakışlarımı onlardan çekip kaldırıma bıraktım bedenimi. İşi kısa bile sürse yorulmuştum ki oturma imkânım varken ayakta duramam beklenemezdi.

Ciğerlerime derin bir nefes bağışladıktan sonra sesli bir 'of' da ben kattım şehrin gürültüsüne. Karşıma geçip yola bağdaş kurarak oturdu. İki dakika bile sürmeyen bir konuşma için mi bu kadar yol kat etmiştik? Kollarımı dizlerime doladım. Başım hafifçe öne doğru eğik, gözlerim ise bakacak yer yokmuşçasına diz kapaklarımdaydı.

Çeneme dokunup ona bakmam için zorladı. Çekinsem de direnmeden kahve çekirdeklerine baktım. Elini temasını sona erdirirken hafifçe dudaklarını yukarı doğru kıvırdı.

''İyi miyiz?'' Sorusunu es geçtim. ''Benim ne işim var burada?''

Omuz silkti. ''Hiçbir işin yok.''

''Niye getirdin o zaman?'' Sinir saç uçlarıma bile hâkimdi.

Başını hafifçe yan yatırdı tebessüm ederken. ''Yanımda olmanı istedim.''

Bir Umuda KiracıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin