Hayırlı Cumalar ve keyifli okumalar...
Kıskacındasındır aşkın. Bir anda kapıvermiş, benliğini esir etmiştir. Nasıl olduğunu, ne ara olduğunu fark edememişsindir. Kurtulmak istersin bu yabancı ellerden. Çırpınırsın delice. Debelenip durdukça daha da içine batmaktan bihabersindir çünkü.
Kanarsın sonra. En ufak bir hareketi milyonlarca hayalinin davetiyesini bastırır. Bir gülüş, bir duruş, bir söz, bir dokunuş... Hatta bakmayış! 'Ne güzel bakmadı be' der umudun. Mutlu olmak için güzel şeylerin olmasına gerek yoktur çünkü.
Kanarsın sonra için için. Kendini yer bitirirsin de dertlerini yok edemezsin.
Maksat, güvenin kucağında yol almak, mutluğu yoldaş etmektir kendine oysaki. Bir yaz sabahı olan hayatın gölgelere de yer verir ister istemez.
Kıskanmak, aşkın hammaddesi, rahatlığın gölgesi...
Ne zor şeydi kıskanmak. Hele ki belli etmemeye çalışmak... Başkalarının gözü yanlışlıkla bile olsa ona uğrasın istemezdin.
Kıskanmak belki de bir katilin haletiruhiyesini en iyi anladığın andı...
Gözünü bile kırpmadan ona dokunduğu ellerini kapı kolu yapmayı, gözlerini oyup bilye niyetine oynamayı, saçlarını tek tek yolup süpürge olarak kullanmayı, kafasını kesip bowling topu yapmayı, omurgasını söküp askılık yapmayı, vücuduna asitle imzanı attıktan sonra yok oluşunu zevkle izlemeyi arzulamak...
Ama kendini yiyip bitirmekten öteye geçememek... Hele ki uzaktan seviyorsan onu da benliğinde yaşamak zorunda kalırdın. Canlıları geç cansızlardan bile kıskanırdın.
Bir eşyadan bile...
Hiç küçücük bir eşyayı kıskandığınız oldu mu? Bir metali, bir plastiği, bir bez parçasını bile kıskandığınız oldu mu? Sırf sevdiğinize sizden daha yakın diye...
Üzerindeki kıyafetini, yastığını, sarıldığı yorganını, değer verdiği arabasını, avucunun içindeki o anahtarlarını, tenine değen suyu, öpemediğiniz dudaklarından çıkan bir harfi, geçtiği yolu ve daha birçok şeyini...
O günü her ne kadar hatırlamak istemesem de Ceren'in çaldığı flaş geldi aklıma. Ceren'in elinden alışı, avucunun içinde saklayışı... 'Bir gün benim elimi de tutup böyle sahiplenir miydi?' demiştim kendi kendime. Bir flaşı kıskanmıştım, bir flaş olmak istemiştim. Sırf onun elinde olduğu için, sırf onun tarafından o kadar sahiplenildiği için...
Elimdeki flaşa baktım.
Düşürdüğünü bile fark etmemişti aceleden. Bana da çarpmış ama dönüp bakmadan arabasına binip gitmişti hızla. Acaba neden o kadar acele etmişti?
Küçük, siyah, üzerinde kırmızı ince çizgiler olan bir flaştı. O gün flaşa bu kadar dikkat ettiğimi bile fark etmemiştim. En azından görür görmez hemen tanıyacağım kadar...
Korel'in sinirden deliye dönmesine hatta ve hatta hiç çekinmeden bir kıza şiddet uygulayacak raddeye gelmesine neden olan flaştı. Sıradan gibi görünse de öyle olduğunu sanmıyordum. Yani o gün sırf Ceren çaldığı için sinirlenmemişti. İçindekiydi onun için önemli olan. Yoksa bu kadar ileri gitmezdi, gidemezdi.
Sokak ortasında dikilmeye bir son verip flaşı dikkatlice cebime koydum. Tabii öncesinde cebimin delik olup olmadığı kontrol ettim. Düşmesi hiçte isteyebileceğim bir şey değildi. Hızlı adımlarla eve doğru ilerledim. Yaklaşık beş dakika öncesine kadar eve gidip uzanmaktı tek isteğim. Ama şimdi flaşın içindekinin ne olduğunu öğrenmekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Umuda Kiracı
Novela JuvenilSustukça canını acıtan bir yumru vardır boğazında. Yutkunmaya çalıştıkça geçmeyip acı veren yutkunmayınca da gittikçe büyüyüp nefesini kesen... Ne yaparsan yap geçmeyen bir sancı durur kalbinde. Çığlık çığlığa ağlar kalbin ruhunun gölgesinde... İste...