Multimedya: Nehir ÜNAL.
Keyifli okumalar...
Hüsran... İlmek ilmek ruhunun her zerresine işlenen boşluk hissiydi. Dalından kopmuş bir yaprak misaliydin. Öyle kimsesiz, öyle çaresiz... O rüzgârın oyuncağıydı sense bilinmezliğin kuklası...
Hayal kırıklığı... İstisnasız her gece başrolünde oynadığın filmlerin bir anda yok olmasıydı. Yanmasıydı senaryonun. Beraberinde senide kül etmesiydi.
Kıskançlık... Sana bakmayan gözlerini oyup eline vermek isterken bile o gözlere, bakmaya dahi kıyamamaktı. Ruhun kan gölünde boğulurken bedeninin mutluluğa sahte kulaçlar atmasıydı. Kıskançlıkta bir nevi ikiyüzlülüktü işte.
Acı... Kalbinin bir şey tarafından sıkıştırılmasıydı. Buna dayanamayıp yanmaya başlayan nazlı gözlerindi. Firarını engellemek için avucuna bıraktığın hilal izleriydi. Fırsat bu fırsat diyerek kafesini kırıp özgürlüğe kanat çırpmak isteyen ciğerlerindi. Ruhunun moloz yığınları altında can çekişmesiydi. Küçücükte olsa seni terk etmeyen biraz enerjiydi. Ama bu kurtulmanı sağlayacak bir güç değildi. Çektiğin ıstırabın süresini uzatmaktan ibaretti.
İsyan... Başını suçlu edasıyla önüne eğen umuduna avaz avaz bağırmaktı. Bir köşesine sindiği duvarı üstüne yıkıp onu yok etmek istemekti. Ama ruhunun duvarıydı dibine sindiği. Kolay mıydı öyle yıkmak? Bir anda yok edebilmek?
Umut, fazlasıyla yüzsüzdü. Kızsan da, sövsen de, kovsan da yine de gitmezdi. Hatta sinmekle kalmayıp zincirlerdi kendini o duvara. Ruhunun tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermesiydi kendi. O acı dolu çaresiz çığlığını bahşetmesiydi. Yapabildiği tek şey buydu çünkü...
Peki, benim yaşadığım hangisiydi? Ya da hangisi daha ağır basıyordu mu demeliydim? Hepsi bir aradaydı da.
Omuzlarında biten siyah saçları, uzaktan bile belli olan bal rengi gözleri, inci gibi düzgün dişlerini sergileyen o gülümsemesi ve muhteşem fiziğiyle bize doğru... Biz? Ne ara biz olduk ki? Korel'e doğru gelen kızla hissettiklerim daha da katlanılmaz bir hal aldı.
Bakışlarımı kızdan alıp kendime yönelttim. Onun beyaz mini elbisesinin aksine giydiğim eşofmanlarıma baktım. Kırmızı rujuyla daha da dikkat çeken yüzünün aksine ben makyajsızdım. Benim doğallığım onun sanatsal çalışmasıyla kıyaslanamazdı bile. Klasik biriydim ben. Yolda yürürken karşına çıkan üç kızdan beşinde olan kahverengi gözlere sahiptim. Çirkin değildim, giderim vardı hani. Ama bu ve bunun gibi birçok kızın yanında sönük kalıyordum.
Kendimi kızla kıyaslamayı bırakıp dikkatimi Korel'e verdim. Bana bakma tenezzülünde bile bulunmayıp kıza doğru ilerledi. Attığı her adım da yere değil de kalbime basıyormuş gibi hissediyordum. Ezercesine, yok etmek istercesine...
Ben Korel'i hep böyle görüyordum zaten. Onu ilk gördüğümde bile yanında bir kız vardı. Değişen şeyler kızlar ve yaşadığım acının boyutuydu. Olmuyordu işte alışamıyordum bir türlü. Her seferinde en acısı bu diyordum daha fazlası olamaz diyordum. Ama oluyordu işte.
Sımsıkı yumduğum gözlerimi yavaşça araladım. Fırsattan istifade eden bir damla süzüldü çeneme doğru. İçimden ona da lanetler yağdırmayı ihmal etmedim elimin tersi ile silerken. Arkam dönük olduğu için görmemişlerdi bu acınası halimi. Bu kadar acı yeterli deyip ayaklarıma yürüme komutu verdim. Zor olsa da başarmıştım.
Arkamdan gelen gülüşme sesleri kulaklarımda bir uğultu bırakıp beynimde yankılanıyordu sanki. Ardı ardına akan gözyaşlarım görüşümü engelliyordu. Yine de koşmaya başladım. Onlardan uzaklaşırsam yaşadığım acıda azalacak gibi geliyordu. Oysaki hiçte öyle değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Umuda Kiracı
Ficțiune adolescențiSustukça canını acıtan bir yumru vardır boğazında. Yutkunmaya çalıştıkça geçmeyip acı veren yutkunmayınca da gittikçe büyüyüp nefesini kesen... Ne yaparsan yap geçmeyen bir sancı durur kalbinde. Çığlık çığlığa ağlar kalbin ruhunun gölgesinde... İste...