BÖLÜM 13

25 0 0
                                    

Yataktan kalkıp gerindim ve cama yöneldim.
pencereyi açıp sabahın dinç havasını içime çektim.
Üniversiteye gitme vakti gelmişti.
Mutfağa gidip bi kahve aldım ve odaya geri gelip hazırladığım eşyalara göz gezdirdim.Herşey tamamdı.

Bavulum hazırdı.
ya kendim?
bilmiyordum.
sanırım sadece uzaklaşmak istiyordum. evden ,her seyden bir sure uzaklaşmak.

Tekrar mutfaga gidip annemlerle kahvaltı ettim. hüzünlü görünüyorlardı. gitmemden dolayı duygusaldılar. guzel bir kahvaltidan sonra bavulumu arabaya taşıdık.

Ceren ve annem gelmiyordu, babam bırakacaktı beni. Cerenle birbirimize sıkıca sarıldık.
bir şey boğazıma takılmış gitmiyordu sanki.
Cerenden ayrılıp anneme baktığımda onunda aynı seyi hissettigini gördüm.
Annemlede sıkıca sarıldık ve goz yaşlarımı içerde tutmaya özen gösterdim. Annemden ayrılıp
babamla birlikte arabaya bindik .

araba hareket ettiğinde Ceren ve anneme dönüp el salladım.
gidiyorduk.

kulaklıklarımı çantamdan çıkarıp kulağıma taktım ve kendimi müziğin akışına bıraktım.




___________


Birkaç hafta o kadar çok hızlı geçmişti ki, sanırım düşünmeye bile vaktim kalmamıştı.
Sınıfa ilk girdiğimde ders siyasetti, ama hoca boş bırakmıştı. İkinci gelişimde sınıfça tanışmıştık ve en çok konuşan ben olmuştum. İnsanların fazla konuşmadığı her ortamda olduğu gibi. İnsanlar toplum önünde konuşmaktan neden çekinirlerdi? kendilerini yargılayacakları için mi? Kendi düşüncelerini savunamazlar mıydı? Ve insanlar çekindikçe daha fazla konuşma isteği doğmuştu içimde. Onların korktuğu bir kulvarda ben koşuyordum. Eğlenceli olmalı değil mi ?

Teneffüse çıktığımızda ise o konuşmayan insanlar bülbül olmuştu kendi aralarında. ve benimle konuşmaya başladıklarında anlamadığım bir şekilde hiç beklemediğim insanları çok sevmiştim. En gıcık bulduğum kişi en yakınım olmuştu. Herkes beklediğimden daha yakın samimi ve 'benim' gibiydi. Kısa bi sürede o kadar yakın olmuştuk ki son yıllardaki en güzel arkadaş grubum olmuşlardı. İstanbul'a gelirken bu kadarını beklemiyordum. Gerçekten çok mutluydum. En azından kafam rahattı.

Sonra Sokaklarda yürürken dans ettiğimi fark ettim, kendimi şarkı söylerken buldum, bulutlara bakıp gülümseyebildiğimi gördüm. Eskisi gibi..
Artık endişelenmiyordum. Omuzlarım gerginlikten ağrımıyordu.kaçmıyordum artık. Kaçacağım bir şey yoktu. Nefes alırken içim daralmıyordu.
''demekki normal insanlar böyle hissediyormuş'' diyordum.
Beni görenler ''İstanbul sana yaramış'' dediklerinde cidden de eskisinden daha iyi hissettiğimi hissediyordum, ''aynen öyle'' diyordum, bu çok güzeldi.
İlk zamanlarda bu mutluluğa alışamamıştım. Sanırım benden alınacağını düşünüyordum, bunu hak etmediğimi, kaygılanıyordum. Sonra alıştım. Sahiplendim. Hemde öyle bi sahiplendim ki. Bu benim hakkımdı. Ben mutlu olmayı hakedıyordum. Huzuru hak ediyordum. katil, hırsız olmadıkça her insan bunu hak ediyordu. Ben bunların hiç birini yapmadığım gibi iyi bir insandım. İnsanların hakkında kötü düşünmüyordum, kendim için istediğimi başkası içinde istiyordum... böyle biri olduğumu arkadaşlarım çoktan kabullenmişti. Sonra bende kabullendim ve kendimi yargılamamayı ögrendim zamanla. Geçmişime döndüm ve bana ''kötüsün'' diyen insanlara baktım. O insanlarla olan ilişkilerime baktım. Sonra kendimi o insanların yerine koydum ve yaptığım açıklamaların ne kadarda haklı olduğunu gördüm. Örneğin ben birinden hoşlandığım zaman o kişi ''üzgünüm ama sana karşı bir şey hissetmiyorum, lütfen beni yanlış anlama'' dese o kişiye kötü demeyeceğim gibi gayet düzgün bir insan derdim. Ama başka insanlar hırsına yenik düşüp bana çok fazla yüklenmişlerdi. Bunlar önemli değildi . asıl önemsediğim eskiden arkadaş olupta bıktığım insanlardı. Bir arkadaşım vardı ve çok iyi anlaşıyorduk. Çok yakındık. Ama zamanla onunla ne kadar farklı olduğumuzu gördüm. Arkadasken aynıydık. Ama zaman geçtikçe ondan ileride olduğumu gördüm. Ben her gün yeni bir şeyler keşfederken o olduğu yerde sayıyordu. Üstelik benden yaşça büyük olmasına rağmen. Hiçbir şey merak etmiyordu. Neyi anlatsam ilk defa duyuyordu. Her gün tek yaptığı şey uyanıp işe gitmek ve gezmekti, hayatı kaç yıldır böyle geçiyordu. Geziyordu ama gezdiği yerlerde bok gibiydi, İstanbula geldiğimde fark etmiştim ki İstanbullu olmasına rağmen tek güzel bir yere götürmemiş beni. Anca saçma salak kafeler... Ortak alanlarımız nerdeyse tükenmişti ve ondan soğumuştum. Oysa hala beni çok seviyordu. Ona bunu anlatmaya çalışmıştım kaç kere. hatta bi keresinde sinirlenip ''çok boşsun'' demiştim. Ama hala aynı devam ediyordu. Ben bu kadar tepki gösterdiğim halde neden hiç değişmemişti ki? Ve bende artık onunla konuşmuyordum. Birisi beni kötü olarak bilse belki sorun olmazdı, ama benim içimde ''acaba'' kalırsa büyük sorundu. İstanbula geldiğimde bu acabalardan kurtuldum işte. Çünkü fark ettim ki ben haklıydım, benim duygularım haklıydı. Öte yandan bu onun haksız olduğu anlamına gelmezdi, sadece artık aynı frekansta değildik, uyuşmuyorduk. Bundan sonra görüşmenin bi anlamı olmazdı. Ve bir şeyi daha fark ettim ki ben kimseye hesap vermek zorunda değildim. Ortada bir şey dönüyorsa bu zaten ortadaydı ve herkes biliyordu. Ama insanlar bana acı çektirmek ya da ondan ne istediğimi bildiği halde vermeyip yinede benden kopmamak için bana hesap soruyorlardı. bu sadece arkadaşlarım için değil beni seven erkekler içinde geçerliydi. Beni o kadar sevmeselerde sırf bi insanın onları beğenmediğini hissettikleri için bunu yapıyorlardı. Bense her seferinde bunun gayet normal olduğunu, insanların uyuşamadığı durumlarda neden kimsenin suçunun olmadığını, kimsenin kazanıp kaybetmediğini anlayamadıklarını soruyordum. Cevap veremiyorlardı. Sadece onları sevmemi istiyorlardı. Yani onlar hala insan olamıyordu, hayvan gibi içgüdüleriyle,duygularıyla hareket ediyordu. Söylediklerimi haklı ve mantıklı buluyorlar ama bi türlü duygularının önüne geçemiyorlardı. İşte bu onlardan sonsuza kadar uzaklaştırıyordu beni. Kaç kere anlatsamda onları kurtaramıyordum bundan.
Ve sonra istediğimi yapmaya başladım. Sonuçta bütün eylemlerim iyilik üzerine başlıyordu. Ozaman ne kadar kötü sonuç çıkabilirdi ki?
Bi süredir konsere gitmeyi planlıyorduk. Yada bir bara, ama dansedebileceğimiz bi yer olmalıydı. Ortalığı yakıp yıkmamız gerekiyordu. Delirip vücudumu ateşe vermeliydim. Ve gezerken yellow clawın Türkiyeye geldiğini gördük. Blood for mercy turunda İstanbul'a da yer vermişlerdi. Aman yarabbi dedim ilk önce, çünkü bu gruba bayılıyordum! Tam derinliklerdeki duyguları çıkaran bir gruptu.
Kararlaşıp bileti aldık, ve geceyi beklemeye başladık.
Ve o gece , bu geceydi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 29, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

The Dream Of AimerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin