Yüzümü yalayıp yutan bir soğuklukla gözlerimi aralamıştım. Gözlerimi kırparak etrafıma bakmaya çalıştım ama hiç birşey görünmüyordu. Siyahtı. Sim siyah. Yutkundum, gözlerime hücum eden göz yaşlarımı serbest bıraktım. Oda da ufacık bir ışık dahi yoktu ve bunun yanı sıra hiç birşey gözükmüyordu.
Ellerim arkadan bağlanmıştı ayak bileklerimdeki ağrıya göre ayaklarımda bağlıydı. Debelendim, tüm gücümü ipleri açmak için harcadım. Sonuç ise koca bir sıfırdı. Kendimi geriye çekerek sırtımı duvara yasladım. Göz yaşlarım arsızca gözlerimden süzülmeye devam ediyordu. Bir çıkış yolu diye kıvrandım. Beni bu cehennemden kurtara bilecek bir çıkış..
Neden buradaydım? Suçum neydi ki beni bu hale getirmişlerdi?
"Hayvan herifler" diyerek haykırdım ama ağzımın bantlı olasından dolayı sesim bulunduğum yerde boğuk ve cılız çıkmıştı. Bir ışık süzüldü içeri. Gözlerim siyaha o kadar alışmıştı ki ışığı kabul etmesi epey bir zamanımı almıştı.
Birisi yanıma doğru bir kaç adım attı. Ardından odaya bir kaç kişi daha girmiş ve odayı sarı renginde bir ışık ile aydınlatmışlardı.
İki kişi kollarımdan tutarak tam lambanın altın da olan sandalyeye doğru sürüklemişlerdi. Çırpınışlarım hiç bir etki yaratmazken sert bir şekilde sandalyeye oturtulmuştum. Etrafım da ki adamlara öldürücü bakışlar atarken içeri bir adam girdi, orta yaşlı birisine benziyordu. Beni bir süre süzdükten sonra yüzünde memnun bir ifade belirip tam karşımda duran tekli siyah koltuğa oturdu ve erkeksi bir şekilde bacağını dizinin üstüne attı.
"Arya hanım." güldü ve ardından. "Bir süre misafirimiz olacaksınız." yüzünde iğreç bir sırıtma ile bana bakmaya devam etti.
"Neden burada olduğunuzu merak ettiğinizi biliyorum." oturduğu koltuktan kalkıp bana doğru ilerledi. "Şimdi bu konuya bir açıklık getirelim.
Arkama geçip sandalyenin sırt kısmını tutmasıyla kıpırdandım ve arkam da ki adama onlarca küfür sıraladım. Tabi ki o küfürlerimi duymamıştı. Benim bişeyler söylemeye çalıştığımı anlayınca kafasını başımın yan tarafından uzatıp. "Bu tarafa konuşun anlaşılmıyorsunuz" diyerek kahkahayı bastı.
Piç kurusu diye haykırdım içimden. "Burada annen yüzünden bulunmaktasın Aryacım." yüzüm buruşurken annemin konuyla ne alakası olduğunu kavraya bilmiş değildim. Açıkçası ben babamın önemli ihalelerinden birisinin olmaması için tehtit amaçlı kaçırıldığımı düşünüyordum. Ama annemle ilgili olması aklımın karışmasına neden olmuştu.
Kaşlarım çatılınca ağzımda ki bantı çıkardı. O da biliyordu şuan da kafamın karıştığını ve kesinlikle mantıksız bir şey yapmayacağımı. Aklımda ki soruyu dışa vurarak "annem ne alaka?" diye sorabildim. Hemen kulağımın dibinde bir kahkaha duyuldu ama kesinlikle keyifle atılan bir kahkaha değildi.
"Şimdi duyacaklarına hazır mısın emin değilim?" ciddi ses tonu iliklerime kadar işlemişti resmen. Arkamdan çekilip tekrar karşımda ki koltuğa oturdu. Bana bir süre baktıktan sonra eliyle bir işaret yapıp odanın içerisinde bulunan tüm korumaları gönderdi.
Sessizdim, bu kesinlikle beni ifade eden bir kavram değildi. Sessiz ve uysal olmak tamamen bana zıt iki kavramdan ibaretti. Ama nedensiz bir şekilde bu iki kavram şuan beni ifade etmekteydi. Uysal ve sessiz.
"Tıpkı annene benziyorsun." bu sadece bu iğrenç adamdan duyduğum bir benzetme değildi herkez tarafından anneme benzetilirdim. Annemin ikizi olduğumu söylerler.
"Ama asiliğin tıpkı.." konuşamadı sanki boğazın da düğümlenen kelimeler dışarı çıkmaması için savaşıyor gibiydi. "Huylarım babama benzer." diye mırıldandım. Güldü ama buruk bir gülümsemeydi. "Anlaşılan Hasan sana gayet iyi bakmış. Ama şunu biliyor musun tatlım? ikisi de yalancının teki.."
"Annem ve babam asla bana yalan söylemez!.. Ve babam seni bulunca yaşatacağını felan düşünüyorsan, bu düşüncelerinden hemen kurtulmanı tavsiye ediyorum çünkü seni öldürmeden asla bırakmayacak."
"Senin baban benim." buz gibi çıkan sesi irkilmeme neden oldu. Yabancı adamın gözlerime baktım. Masmavi gözleri bir okyanusu hitap eder gibiydi. Kafamın içinde yeni yeni kavraya bildiğim üç kelime sürekli yankılanıyordu.
"Senin baban benim."
"Senin baban benim."
"Senin baban benim."
Aklım bunun bir yalan olduğunu haykırırken mantığım ise ihtimalleri gözlerim önüne seriyordu. 'Neden yalan söylesin ki. Bu tür bir yalandan ne tür bir çıkarı olabilir ki?" diyordu.
Evet bu yalandan ne tür bir çıkarı olsun ki. Aklım ile mantığımı sustururken. "Yalancı!" diye haykırdım. "Beni kandıracak daha iyi bir yalan bulman gerekir!"
"Annen.. Fakirdi kenar mahellerden birisinde oturuyordu. Bende onunla aynı semtte bulunuyordum. Annen.." dikkatle onu dinlerken durdu ve yutkundu. "Çok güzeldi. Bir ay parçası gibiydi. Annenin peşinde uzun bir zaman koştum, annen benimle birlikte olmaya karar verdiğinde çok mutlu olmuştum. Ama.."
Gözlerini kısarak sinirli sinirli boş duvara baktı.
"Mutluluğumun üzerine kara bulutlar ile örtülmüştü. Baban. Yani üvey baban anneni istemeye gelmişti. Deden bu evliliğe onay verirken annende bu olaya sıcak bakmaya başlamıştı. Hasan o zamanlarda zengindi onun yanında hiç mi hiç şansım yoktu. Kim fakir ve serseri tipinde birine kız verir ki?" bunu benden çok kendine sorar gibi söylemişti.
Anlattıklarını ilk kez duyuyordum.
Evet annemin soylu ve zengin bir aileden gelmediğini biliyordum ama daha önceki hayatını hiç mi hiç sorgulamamıştım."Her neyse anneni kaçmayı teklif ettim. Çünkü beni sevdiğine o kadar inanmıştım ki.. Ama o kabul etmedi ve hayatından çekip gitmemi istedi. Bende anneni kaçırıp zorla sahip oldum. Bedeninde ve ruhunda benden bir iz kalsın istedim. O adamın ona her dokunuşun da aklına ben geleyim istedim."
Dudaklarından merhametsizce dökülen bu iğrenç olaydan böbürlenerek anlatması mideme bir yumru gibi oturdu. Anneme cidden tecavüz mü etmişti. Ben şimdi cidden bu iğrenç adamın çocuğu muydum? Ah asla böyle bir şey olamaz.
Öfkeyle ayağa kalkıp bana doğru yürüdü, anneme olan sinirini ve kinini iğrenç ithamlara ifade ederken, bir ses duyuldu büyük bir ses dışarıdan geliyordu. Ama o bunu duymuş gibi görünmüyordu gözü dönmüş bir ruh hastasına benziyordu. Boğazımı sıkıca kavradı ,bütün gücüyle sıkmaya başladı.
"Bırak beni!" diye haykırmaya çalıştım. Sanki boğazım kalbimde atıyormuş gibiydi. Dudaklarımda bir hissizlik hissettim. Yutkundum ama bu daha da acıyı hissetmemi sağladı.
"Sen!" diye haykırdı. "Sen Orhan Aydın'ın kızısın! Sen benim kızımsın!" yüzüme tükürerek söylediği kelimeleri duymakta zorlanıyordum. Gözlerimin önüne inen siyah bir perdeden başka hiç bir şey göremez hale gelmiştim. Ben ölüyordum. Hemde öz babam olduğunu iddia eden bir manyak tarafından. Son saniyelerimi yaşıyordum, birazdan ebediyete doğru ilerliyecektim. Buradan asla ama asla kurtuluşum yoktu. Burası yolun sonuydu.
Son bir kaç şey söylemek isterdim ölmeden önce. Anneme, babama arkadaşlarıma sıkıcı öğretmenlerime ve hayatımda yer edinen insanlara bir şey söylemek isterdim. 'Asla asla demeyin.'
Başım yana doğru düşerken derin bir nefes aldım. Alev alev yanan ciğerlerime rutubet kokan havayı soludum. Sakin bir şekilde bilincimin yerine gelmesini beklemeye koyuldum. Kulağıma dolan bir kaç ses işittim. Acı dolu iniltiler ve küfür dolu sözler...
❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄
Yb +3 vote gelince gelecek ve emeğe saygıdan güzel yorumlar yapmayı unutmayınız...
❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Psikopatla Anlaşma
Humor"Ben siyahım. Sevmeyi bilmem hisslerim yoktur. Kimseye acımam." Kız ruhsuzca güldü. Haklıydı o acıma duygusunu olmayan koca bir manyaktı. "Kendini bilmen iyi bir şey bay ego yığını." bu lafı üzrine çocuğun suratında varla yok ara...