Gözlerimi kocaman açtım. Şaşkınlıktan ne yapacağımı şaşırmıştım. Kalbim kulaklarımda atmaya başladı. Bedenimin ısındığını hissediyordum.
Onu geri ittirmeyi denedim ama başarılı olamadım.
" Beni rahat bırak. "
" Sadece şimdilik. " dedi ve arkasını dönüp ellerini cebine koyarak çıktı.
Olanlara gerçekten anlam veremiyordum. Hemde hiçç. Dükkanı kitleyip uzaklaştım oradan. Sonra gelir düzeltirim. Zaten Çınar'ın geleceğini sanmıyorum.
~~
Sabah uyandığımda başım feci derecede ağrıyordu. Gözlerimi yavaşça araladım ve yataktan zorlukla kalkıp banyoya attım kendimi. Aynadaki görüntüm bana çok yabacıydı. Göz altlarım mosmor olmuştu ve saçlarım aşırı derecede dağınıktı.
Soğuk suyu açıp 2-3 kez yüzüme sertçe vurdum. Az da olsa kendime gelmeme yardımcı olmuştu. Banyodan yavaş adımlarla çıktım ve üzerime giyebileceğim bişeyler bakmak için dolabı açtım. Elimi askıların üzerinde gezdirirken o askıya gelince duraksadım. Çınar'ın poları elimin altındaydı. Gözlerimi kırpıştırıp gelen yaşları geri gönderdim ve poları hızla askıdan alıp göğsüme bastırdım. Burnumu polara gömüp kokusunu derin derin içime çektim. Neden bu kadar güzel kokuyorsun? Neden yaptın bunu bize?
Bütün bu düşünceler başımı döndürüyordu. Elimdeki poları yatağa fırlattım ve dolaptan bir kaç şey alıp üzerimi değiştim.
Hızlı adımlarla mutfağa indiğim sırada annem kahvaltı hazırlıyordu.
"Batı hadi gel kahvaltı yapalım. "
"Anne bugün dükkanı açmam gerekiyor. Kusura bakma görüşürüz. " deyip apar topar çıktım evden.
Dükkanın önüne geldiğimde cebimden anahtarı çıkarıp uyuşuk hareketlerle açtım kapıyı. İçeri girdiğimde yüzüm daha da asıldı çünkü içerisinin savaş alanından farkı yoktu. Masalar dağılmıştı ve kitapların çoğu yerdeydi. Bir sandalye çekip oturdum ve şaheserime bakmaya başladım. Ne güzel de yapmışım.
Aklıma yine Çınar geldi. Ne zamandır görmüyorum. Dükkana da uğramıyor. Nereye kayboldu ki acaba?
Ben bunları düşünürken arkadan gelen bir ses irkilmeme neden oldu.
"Yardım ister misin? "
Yavaşça ayağa kalkmamla arkama dönüp mavi gözlere hapsolmam bir olmuştu.
"H-hayır. " Beni umusamayıp içeri girdi.
"Burayı tek başına iki günde bile toplayamazsın. " Dediğinde haklıydı ama tanımadığım birinden yardım istemiyordum.
"Hey orda mısın? "
"Ya şey evet istersen yardım edebilirsin. "
Bir dakika BEN NE SÖYLEDİM!
Yanımdan geçti ve yere eğilip kitapları toplamaya başladı. Yanına gidip bende yardımcı oldum.
"Neden beni takip ediyorsun?"
"Bunu neden merak ediyorsun? " Ağzım açık ona döndüm.
"Sen ciddi misin? Takip ettiğin kişi benim ve neden merak ettiğimi soruyorsun. "
"Evet." Eline 5-6 tane kitap alıp yerleştirmek için ayağa kalktı ve teker teker dolaba dizdi. Sonra bana dönüp konuşmaya başladı,
"Bence her şeyi bu kadar merak etme. " Yutkunup çenemi kapamakla yetindim.
Yaklaşık iki buçuk saat sonra dükkanı toplayabilmiştik. Üzerimdeki ağırlıktan kurtulduğum için derin bir 'OH' çektim.
Doruk ceketini aldı ve "Ben gideyim artık. " deyip kapıya yöneldi.
"Şey çok yoruldun kahve içmez misin? "
"Hayır. Gitmem gerek. "
"Lütfen. " Biraz düşündü ve sonunda kabul etti.
"Şurda dinlenme odası var oraya geçelim. Kahveyi orda yaparım.
Önden gidip kapıyı açtım ve havada uçan balonlarla karşılaşınca kaşlarım çatıldı. "Lanet olsun. " Balonların hepsini toplayıp iplerini teker teker kopardım ve resimleri lavaboya koydum.
Elimdeki uçan balonları da kapıya çıkıp serbest bıraktım. Sanki balonlarla beraber kalbimde sökülüp gitmişti.
Tekrar odaya döndüğümde Doruk lavabodaki resimleri yakmaya başlamıştı.
Yanına gittim ve "Bunu bana neden yaptı? " diye fısıldadım. Gözlerini biraz yüzümde gezdirdi ve sonra tekrar önüne dönüp ateşe bakmaya devam etti. Gözümden iki damla yaş yere damlamıştı.
Resimlerin hepsi yandı ve ateş de sönmüştü. Külleri de suyla beraber akıttık.
Ardından kahveleri hazırlayıp Doruk'unkini ona uzattım ve geçip yanına oturdum.
Kahvesini kenara bırakıp yüzünü bana çevirdi.
"Onu çok mu seviyorsun? "
Bunu söylerken gözlerinde bir an acıya rastladım. Sesi çok ifadesizdi. Yutkunup yanıt verdim.
"O benim çocukluğumdan beri yanımdaydı. Her şeyimi onunla paylaşmıştım. Gözyaşlarımı sadece onun yanında akıtmıştım ve sadece ona teslim etmiştim kendimi. Anlam veremiyorum. Bu yaşadıklarımın hiç birine anlam veremiyorum. Çınar'ı kaybettim ve sonra beni takip eden biri olduğunu farkettim. " Ellerimi sıkmaya başlamıştım. Tırnaklarımın battığı yerler sızlamaya başladı. Tekrar ağlamayacaktım. Ne olursa olsun güçlü olacaktım.
"O seni hiç sevmedi." Bir anda duyduğum bu sözler kalbimi söküp atmıştı yerinden.
"Hayır! O beni sevdi. Hem de çok sevdi. Anladın mı?" Sesim çok yüksek çıkmıştı.
"O sadece benliğini arıyordu. Sana sadece dost gözüyle baktı. Belki de yakın bir arkadaş. Ama sana aşık değildi. " Alaycı bir sesle kahkaha attım.
"Sen kimsin? Nerden bileceksin Onun beni sevip sevmediğini? "
"Ben onun kuzeniyim. Açıklayıcı oldu mu?"
Bir dakika... Çınar Kaya... Doruk Kaya...
"Şaka mı bu? O zaman o geldiğin pazartesi günü neden tanımadı seni? Buna bir açıklaman var mı?"
"Beni senden uzak tutmaya çalışıyor. Bunu anlamadın mı hâlâ. "
1 Ay Önce. -DORUK
Batı'yı görmek için dükkana gitmiştim. İçeri girdiğimde onunla karşılaştım. Beni görünce tırsmıştı anlaşılan. Bu durumuna içimden tebessüm edip,
"Kitap bakacaktım." dedim.
"T-tabi. Bu tarafta. "
Benim için fazla masumdu. Ama Çınar'dan almak istediğim intikamı engellemeye yetmezdi.
Çınar beni tanımış olacak ki, onu benden uzak tutmak için kenara çekti. Çınar'ın onu sevmediğini biliyorum. Dost olarak görüyor sadece ve ona karşı bişeyler hissettiğini sanuyor. Ama onu tanıyordum.
Onlar konuşurken çıktım dükkandan ve ilerlemeye başladım...
Günümüz.
"Sen ne istiyorsun benden? Neden yanımdasın? ""Gitmemi mi isterdin?"
Yutkunup önüme döndüm. Nedenini bilmiyorum ama yanımda durmasını istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK (GAY)
Teen FictionRuhumun sesini duyabiliyor musun? Sana fısıldıyor. Onun sana ihtiyacı var.