9. Bölüm

2.5K 136 0
                                    

Atlar kişneyerek durunca gözlerini araladı genç kadın,tüm öfkesini yükleyip yol boyunca sıktığı yumruğunu açarken tırnak dipleri acıdı. Öfkesi karşısında oturan adama değil bu duruma düşmesine neden olduğu için kendineydi. Onun yaptığı saygısızlığa karşılık olarak sadece sustuğu için kendineydi kızgınlığı.

Stephan ona bakmadan kapıyı açıp aşağı atladı ve onunda inmesi için kenara çekildi. Yardım etmek için elini uzatmamıştı,uzatsa bile tutmayacaktı Eloise. Kapının köşesinden tutup adımını aşağı attı,ayakkabısı eteğinin ucuna takılıp tökezlemesine neden olsa da kendini çabuk toparlayıp düşmeden aşağı indi ve tuttuğu yeri bıraktı.
Kuru ve boğuk bir sesle “İyi günler” deyip adamın yanından geçerken düşündüğü tek şey odasına gitmekti. Ama daha birkaç adım atmıştı ki büyük malikanenin kapısından çıkan bir kızın koşarak onlara doğru geldiğini görünce adımlarını durdurup beklemeye başladı.

Kız yaklaştıkça yüzünde değişik ifadeler oluşuyordu. Stephan gitmek için arabaya binecekti ama bunu görünce ister istemez bekledi. Eloise’in yol boyunca kızgın olan yüzünden önce merak ardından şaşkınlık ve heyecan ifadeleri geçmiş en sonunda kocaman bir tebessüm yerleşmişti.

Stephan takılı kaldığı bu gülüşe odaklanmışken onu ilk kez gördüğü anı anımsadı. O zaman ki gibi içten ve sıcak gülümsüyordu Eloise,hiçbir kibrin ve öfkenin bulunmadığı saf bir tebessüm vardı dudaklarında.

Birden “Katharina” diye çığlık atıp koşmaya başladı Eloise,elbisesinin geniş ve ağır eteklerini iki eliyle toplayıp koşmasına engel olmaması için yukarı kaldırırken haylaz küçük bir kız gibi görünüyordu.

Merdivenleri inip yolu yarılayan genç kızla karşı karşıya gelince “İnanamıyorum” diye çığlık attı gülerek ve kollarını kızın boynuna doladı. Bahçenin ortasında iki kız kucak kucağa dönüp dururken Stephan kenardan onları izliyordu.

Eloise’in yüzünü incelerken fark ettiği gerçekle irkildi Stephan. Değiştiğini,artık o küçük kız olmadığını düşünüyordu Eloise’in ama şimdi gördüğü kişi tam olarak oydu. Hiç değişmemişti Eloise,hakkında çıkan onca dedikoduya rağmen,erkeklerin rüyalarını süsleyen ateşli bir kadın olduğu gerçeğine rağmen hiç değişmediğini acıyla fark etti. Yıllar önce ata binmekle övünen o küçük kızın masum ifadesi vardı yüzünde şimdi. Taktığı kibir maskesi düşünce altında saklanan haylaz küçük kız fırlayıvermişti ortaya.

İki kardeş sonunda ayrıldıklarında “Haftaya geleceğini haber vermiştin” diye çıkıştı heyecanla Eloise…

Genç kız dudaklarını büzüp kendisine bakarken “Sürpriz yapmak istedim” dedi tatlı bir ses tonuyla “Halam haftaya gelmek için ısrar etti ama ben itiraz ettim…Hazırlıkları tam yapamadığı için yol boyunca söylenip durdu bu yüzden,şimdi de söylenmekten dolayı başı ağrıdığı için dinleniyor…Uyandığında onun söylenmelerine katlanmak zorunda kalacaksın sanırım”

Genç kadın yüzünü buruşturarak ona bakarken “Kulaklarıma pamuk tıksam iyi olacak” dedi ve kollarını boynuna dolayarak sıkı sıkı sarıldı tekrar. Neredeyse iki yıldır görmüyordu kardeşini Eloise. Westwick Dükü Gerald Artmond ile evlendikten kısa bir süre sonra onu Fransa’da ki halasının yanına göndermişti. Yaşananları kaldıramayacak kadar küçük olduğunu düşünüyordu,bu yüzden buradan uzakta olmasının iyi olacağı kanaatine varmıştı. Yaz tatillerinde onu görmek için Fransa’ya kendisi gidiyordu ama son iki yıldır bunu yapamamıştı. Katharina’da sosyeteye tanıtılmak için hazırladığından gelememişti.

Geri çekilip kardeşinin ellerinden tutarak ona baktı doya doya. Son gördüğünden beri biraz daha uzamıştı kardeşi. Üzerinde ki uçuk pembe elbisesi ve omuzlarına dökülen maun renkli saçlarıyla muhteşem bir genç kız olmuştu.

“Saçlarının rengi iyice koyulaşmış” dedi elleriyle kardeşinin saçlarını okşarken. Katharina gülümseyerek ablasına bakarken “Gittikçe seninkilerden farklılaşıyorlar” dedi ve yüzünü biraz daha ona yaklaştırıp gözlerini iyice açarken “Ama gözlerim hala Elizebeth’inkiler gibi” diye devam etti.

“Görüyorum” dedi somurtarak Eloise,kardeşinin kendisine benzemesini istiyordu ama tek benzerliği olan saçları bile artık benzemiyordu. Ama o lanet olasıca mavi gözler ikisinde de aynıydı.
Ablasının gönlünü almak için hazırladığı bahaneyi ileri sürüp ata binmeyi öğrendiğini söyleyecekti Katharina ama gözleri geri tarafta kendilerini izleyen Stephan’a takılınca durup ona baktı.

“Misafirin olduğunu bilmiyordum” dedi üzerine çeki düzen verirken. Ellerini önünde birleştirip salına salına Stephan’a doğru yürüdü ve zarif bir reveransla onu selamlarken “Lütfen kusurumuza bakmayın” dedi gülümseyerek “Yıllar sonra görüşmüş olan iki kardeş etraftakileri unutabiliyor. Adım Katharina Fairley efendim,Eloise Artmond’un kız kardeşiyim”

Stephan ceketinin önünü ilikleyip aynı saygınlıkla karşılık verdi…Kendisini tanıtmak için ağzını açtığında ise Katharina ondan önce davranıp “Sizi tanıyorum” diye küçük bir çığlık attı.

“Siz osunuz öyle değil mi ? Babama borç veren asil Stephan Rutherford’sunuz,elbette osunuz işte”

Ellerini heyecanla birbirine vururken “Hiç değişmemişsiniz” diye devam etti “Beni hatırladınız öyle değil mi ? Elizabeth’in düğününde konuşmuştuk hani,Eloise’in isteğiyle üzerinize şarap dökecektim”

“Hatırladım küçükhanım” dedi Stephan,onun aksine yüzü gülmüyordu. Eloise’in o zaman bile kendisinden ne kadar nefret ettiğini şimdi daha iyi anlıyordu.

Eloise bu konuşmadan rahatsız olunca “İçeri girelim tatlım” diyerek kardeşinin koluna girdi “Bay Rutherford’da gidiyordu,sadece bana eve kadar eşlik etmişti o kadar”

Genç kadının yüzünün yeniden kibirli bir hal alışını izlerken yüreği acıyla burkuldu Stephan’ın,nedenini bilmiyordu ama Eloise’in saklandığı bu kibir kabuğundan rahtsızlık duymaya başlamıştı.

“İyi günler hanımlar” diyerek kısaca veda edip arabasına yöneldi. Arabacı kapıyı açıp efendisinin binmesi için kenara çekilirken “Bir dakika” diye seslendi Katharina arkasından.
Eteklerini zarif bir şekilde toplayıp ona doğru gelirken “Neden yemeğe kalmıyorsunuz ?” diye sordu heyecanla “Daha yeni geldim Londra’ya,ilk yemeğimi geçmişten dostlarla yemek beni çok mutlu edecek.Bu mutluluğu bana bahşedebilir misiniz ?”

Stephan cevap vermeden önce göz ucuyla Eloise’e baktı,bundan hoşnut olmayacağından adı gibi emindi. Daveti kabul etmek isteyeceğinden kendisi de emin değildi zaten.
Eloise’in şekilli kaşları öfkeyle çatılmışken “Bay Rutherford’un işleri olmalı tatlım” diyerek araya girdi.

“Emrivaki yapmak doğru bir davranış değil,eminim yapacak önemli işleri vardır,öyle değil mi bay Rutherford ?”

Stephan genç kadının sesinde ki ikazı fark etmişti. Onun çizdiği senaryoya bağlı kalıp “Ablanız haklı” diye cevap verdi ve yapması gereken işleri olduğunu söyleyerek müsaade istedi. Ama Katharina bu itirazı kabul etmemişti.

“Lütfen beni kırmayın kontum” dedi gülümseyerek. Elini adamın kolunun üzerine koyup yavaşça çekiştirirken “Sadece bir yemek” diye devam etti “Ablamın istediği gibi üzerinizi mahvetmediğim için bir karşılık olarak düşünün. Söz veriyorum yemekten sonra kalmanız için ısrar etmeyeceğim”

Stephan itiraz edecek fırsatı bulamadan genç kızın sürüklemesiyle eve doğru yürümek zorunda kalınca çaresizce baktı Eloise’e. Genç kadının öfkelendiğini görebiliyordu ama yapabileceği bir şey yoktu ya da yapmak istemiyordu.

Evin merdivenlerini tırmanmaya başlarlarken kapıda beliren Mary’ye gülümseyerek “Yemeğe misafirimiz var Mary” dedi Katharina ve adamın kolunu bırakıp ona doğru giderken “Onu tanıdın mı ?” diye sordu heyecanla.

Yaşlı kadın tek bakışta kim olduğunu anlamıştı bu genç adamın. Ama bakışları onun üzerinde değil geriden gelen Eloise’in üzerinde dolaşıyordu. Onun öfkeli bir şekilde dişlerini sıktığını fark edince dudakları istihzalı bir ifadeyle kıvrıldı,aklından geçenler doğru değildi belki ama öyle olmasını istediğini inkar edemezdi.
Kenara çekilip onları selamlarken “Hoş geldiniz kontum” dedi kısık bir sesle ve Eloise’e dönüp yemekle ilgileneceğini söyleyerek onlardan önce içeri girdi.

Malikanenin kapısından girip büyük oturma odasına doğru ilerlerlerken “Ben gidip yemek için hazırlanayım” diyerek müsaade isteyip yanlarından ayrıldı Katharina. Onun peşinden bakarken memnuniyetsiz bir ifadeyle kaşlarını çatmıştı Eloise,kardeşinin oyuncak bebek gibi süslenip kurulu cümlelerle konuşan bir genç kız olduğuna inanmak istemiyordu ama görünen oydu. Onun hep kendi küçüklüğü gibi olmasını isterdi,ama o sanki inadınaymış gibi Elizabeth’e benziyordu.

Oturma odasına girip misafirine oturması için yer gösterdikten sonra kendisi de karşısına geçip oturdu. Kardeşi yüzünden zoraki misafirine katlanmak zorunda olduğunu biliyordu ama yemek vaktine kadar karşılıklı olarak oturmaktan başka bir şey de yapmayacaktı.

Kucağında birleştirdiği elleriyle oynamaya başladı. Stephan’da oturduğu koltukta arkasına yaslanmış sessizce bekliyordu. Ama onun bakışları Eloise gibi ellerinde değil aksine genç kadının üzerindeydi.

Kardeşiyle ilk karşılaştığı anda ortaya çıkan küçük kız kaybolmuş yerine yine o ateşli kadının bakışları gelmişti. Aslında ikisi arasında pek fazla bir fark olmadığını görebiliyordu Stephan,kibirli güzelden şımarık küçük kıza dönmesi için içten bir gülümseme yeterliydi. Ciddi ifade ona kadınsı görünümünü kazandırıyordu,diğer her şeyiyle o şımarık küçük kızdı hala.

Eloise aniden kafasını kaldırıp ona bakınca hemen kaçırdı bakışlarını ve odanın içinde gezdirmeye başladı. Birkaç saniye sonra tekrar ona baktığında Eloise yine önüne dönmüştü.
Sessizlik sinir bozucu bir hal almaya başlayınca “Kardeşiniz çok güzel bir genç kız olmuş” diyerek konuşmaya girmek istedi Stephan ama Eloise aniden ayağa kalkınca sözü yarıda kaldı.

Eloise ona doğru gelip tam önünde dururken “Buna katlanmak zorunda değilsiniz” dedi soğuk bir sesle “Acil bir işiniz olduğunu söyleyip gidin,Kathy’yi ben hallederim”

Stephan yavaşça doğruldu,tam önünde durduğu için Eloise ile burun buruna gelmişti ayağa kalkınca.

Genç kadın geri çekilmek için hamle yapınca “Beni kovuyor musunuz ?” diye sordu meydan okurcasına. Sesinde ki küçümseyici ifade Eloise’i yapmakta olduğu geri çekilme işinden alıkoymuştu.

Başını arkaya atıp çenesini dikleştirirken “İçinizden geçenlere tercüman oluyorum sadece” dedi sert bir sesle. Stephan alaycı bir ifadeyle kıvrılan dudaklarını genç kadının yüzüne doğru yaklaştırırken “Benim gitmek istediğimden bu kadar eminsiniz yani ?” diye fısıldadı.

Eloise bedenini çekmeden kafasını geri iterken “Yanılmadığımı biliyorum” diye karşılık verdi. Yüzünde onun nefesini hissetmekten rahatsız oluyordu ama geri adım atmayı gururuna yediremiyordu.

“Peki ya gitmek istemiyorsam ?”

Stephan’ın küstah karşı çıkışı karşısında şaşırmıştı Eloise,gayri ihtiyari bir adım geriledi ama genç adamın kolları aniden beline dolanınca daha fazla uzaklaşamadı.

“Belki de şanslı adamlarınızdan biri olmak istiyorumdur” diye devam etti Stephan. Ne yaptığı hakkında en ufak bir fikri bile yoktu ama kelimeler ağzından öylesine çıkıyordu ve buna mani olamıyordu. Gözlerini Eloise’in koyulaşmış yeşil gözlerine dikerken “O adamlar gerçekten çok şanslı” dedi fısıltı halinde. Genç kadının nefesinin kesildiğini fark etmiyordu,hissettiği tek şey engel olamadığı onu öpme dürtüsüydü. Pişman olacağını ve yapmaması gerektiğini biliyordu ama bedeni aklından bağımsız hareket ediyordu sanki.

Eloise “Üzgünüm” deyince durup ona baktı,genç kadının yüzünde o kibirli ifade belirmişti.
Ellerini beline dolanan kolların üzerine koyarken “Şanslı adamları ben seçerim bay Rutherford” dedi kışkırtıcı bir tebessümle ve kolları belinden çözerken “Onlar beni değil” diye devam etti.

Bir adım gerileyip meydan okurcasına genç adamın yüzüne baktı;

“Size ilk gece bu şansı vermiştim ama kullanmadınız. Üzgünüm ama ikinci bir şans vermek gibi bir huyum yok.Hayatın ikinci şansları boşa çıkardığını fazlaca tecrübe ettim”

Stephan hayretle genç kadının yüzüne bakakalmışken odanın kapısı açılıp Katharina içeri girdi. Üzerinde tüm vücudunu saran koyu mavi bir elbise vardı. On yedisinin sonlarında olan bir kız için bir hayli gelişmiş bir vücudu vardı. Vücut hatları daha şimdiden şekillenmişti. Onun yaşlarındayken Eloise’te olmayan kıvrak hatlara sahipti ve bunları sergilemekten çekinmiyordu.

“Yemek hazır” diyerek odanın ortasına ilerlerken elbisenin etekleri ahenkle salınıyordu.

“Halam direkt olarak yemek odasına geçti,hazırsanız bizde gidelim”

Eloise tamam diyerek hızlı adımlarla kapıya yöneldi. Stephan’a eşlik etme işini kardeşine bırakmıştı. Onlar peşinden gelene kadar halasına Katharina’nın yetişme tarzı hakkında ufak bir azar çekecekti. İki yıl önce bıraktığından çok farklı bir yere gelmişti Katharina ve bundan hoşnut değildi.

Yemek odasına girince ayakta durmuş duvarda ki tabloyu inceleyen halasına doğru yürüyüp “Hoş geldin Grace hala” dedi ciddi bir ifadeyle ama halası yüzünü ona dönünce dudaklarından küçük bir kıkırdama dökülmesine engel olamadı. Halasının kafasına taktığı komik şapka tüm hesap sorma planlarını suya düşürmüştü.

Yaşlı kadın kocaman bir gülümsenin yerleştiği yüzüyle yeğenine bakarken “Merhaba tatlım” dedi ve ona doğru gelip kollarını iki yana açtı. Eloise kendini bu kollara atarken hesap sorma işini daha sonraya ertelemişti. Ailesinin en sevdiği bu üyesine fazla kızgın kalamazdı.

Sarılırken gözüne batan şapkanın tüyünü geri itip gözünü ovuştururken “Paris modası mı ?” diye takıldı. Yaşlı kadın zarif bir hareketle şapkasını düzeltirken “Ünlü bir modacının tasarımı” diye açıklama yaptı gururla. Eloise içinden ‘İnsanları komik göstermeye çalışan bir modacı’ diye geçirdi ama bunu halasına asla söylemezdi. Bu kadın şapkaları olmadan bir hiçti adeta.

Katharina ve Stephan odaya girince halasından uzaklaştı ve “Misafirimiz var hala” diyerek Stephan’ı işaret etti;

“Bu bey Mortimer Kontu Stephan Rutherford,Kathy yemeğe kalması için ısrar ettiğinden zoraki olarak bize katılacak.Bu yüzden sohbetinle onu sıkmazsan memnun olurum”

Grace hala elinde ki yelpaze ile yeğenini kenara iterken “Benim sohbetlerim sıkıcı değildir tatlım” dedi ve Stephan’ın önünde durup elini ona uzattı. Genç adamın elini öperek kendisini selamlamasını büyük bir keyifle seyrederken “Ben merhum Mondreld vikontunun eşi Grace Williard” diyerek kendini tanıttı.

“Göstermiyorum ama bu iki kızın halasıyım”

Stephan gülmemek için yanağının içini ısırırken “Çok memnun oldum” dedi zorla. O kendini tutmuştu ama iki kızın kıkırdama seslerini duyabiliyordu. Özellikle Katharina kahkaha atmamak için kendini zorluyordu.

Grace hala masaya geçebileceklerini söyleyince hepsi derin bir nefes aldı. Eloise kız kardeşini yanına oturturken Grace ve Stephan büyük masanın diğer tarafına oturmuşlardı. Yemekler servis edilmeye başlarken Katharina heyecanla Paris’te yaşadığı ilginç şeyleri anlatmaya başladı. Çorbayı göstererek nasıl ilginç yemekler tattığını anlatıyor,tatlarının nasıl tuhaf olduğunu yüzünü buruşturarak tarif ediyordu.

Eloise tüm dikkatiyle kız kardeşini dinlerken zaman zaman anlattıklarına gülüyor bazen de sahte bir kızgınlıkla kaşlarını çatıyordu. İki kardeşi yorum yapmadan izliyordu masanın diğer iki sakini.

Grace koluyla Stephan’ın masanın üzerinde ki koluna dokunurken “Onların kusuruna bakmayın” dedi gülümseyerek “Yeni kavuştukları için anlatacak çok şeyleri var. Geçmişte yaşananlardan sonra Eloise fazlasıyla düşkün oldu kardeşine,yaptığı her şeyden haberdar olmak istiyor. Bana her ay durum raporu yazdırıyordu buna inanabiliyor musunuz ? Sanki ben yeğenimle doğru düzgün ilgilenemezmişim gibi beni kontrol altında tutmaya çalışıyor bu ukala kız”

Stephan elinde ki kaşığı tabağın kenarına bırakırken “Önemli değil” dedi zorla. Geçmişten her bahsedildiğinde içinde tarifi olmayan bir sıkıntı peyda oluyordu. Eloise’in kendisini suçladığı ama parçası olmadığı bu geçmişin yükünü nede taşımak zorundaydı ki ? Adamının araştırmayı biran önce bitirmesi için baskı yapmaya karar verip iki kardeşe baktı.

Katharina’nın anlattığı şeyi kaşığını bir şeker gibi dudaklarının arasında tutarken dinliyordu Eloise. Gayri ihtiyari gülümsedi Stephan ve bu yaptığına hayret etti. Bir kadına bakıp gülümseyecek bir adam değildi ama şuan tam olarak bunu yapıyordu. Hem de adı erkeklerle aynı anda anılan bir kadın için.

Kafasını sallayıp bu düşünceden kurtulmaya çalıştı ama gözlerini genç kadının üzerinden alamıyordu. Yüzüne gelen saçını çocuksu bir hareketle geri iten Eloise yüzünde ki kocaman gülümsemeyle etkisi altına almıştı onu.
Kalbinde hissettiği daralmayla derin bir nefes alarak yemeğine odaklanmaya çalıştı. Diğer erkekleri de böyle etkiliyor olmalı diye geçirdi içinden. Ama kendisi onlar gibi olmayacaktı.

Yemek boyunca bir daha ona bakmadı. Grace’in sorduğu soruları cevaplarken,Katharina’ya karşılık verirken sadece onlarla ilgileniyordu. Yemek bittiğinde Grace tatlılar için oturma odasına geçmeyi teklif edince müsaade isteyerek ayağa kalktı.
Hesapta olmayan bu yemek yüzünden işlerinin aksadığını bahane ederek gitmek için izin istedi. Eloise hemen araya girip halasının itiraz etmesine fırsat bırakmadan kapıya kadar eşlik etmeyi teklif etti ve öne geçip yol gösterdi.
Stephan iki bayanı da selamlayarak vedalaştıktan sonra Eloise’in peşinde odadan çıktı. Dış kapıya kadar önünde yürüyen Eloise’in gerisinden gitmişti.

Genç kadın uşağa Stephan’ın arabasının hazırlanması emrini verirken ona doğru dönüp “Bay Rutherford” dedi ciddi bir ifadeyle. Yanı başlarında yanan meşalenin ışığı karanlık geceyi aydınlatırken kızıl saçlarının üzerinde farklı bir renk oluşturuyordu.

Adamın gözlerinin içine bakarken “Bugün olanları unutmayı teklif ediyorum” diye devam etti aynı ciddiyetle. Halası ve kardeşi buradayken ne Stephan’la ne de bir başka adamla ilgilenmeyecekti.

“Ne yaşandıysa unutalım gitsin.Şimdi evimden ayrılın ve bir daha karşılaşmayalım.Davetlere çok sık katılmadığınızı duymuştum,bu yüzden karşılaşma olasılığımız çok az”
“Peki ama ya karşılaşırsak,Londra o kadar da büyük bir yer değil”
“Eğer bir yerde karşı karşıya gelirsek birbirimizi tanımamış gibi geçer gideriz”

Derin bir nefes alıp adamın yüzüne daha dikkatle bakarken “Sizi tanımamış olmayı gerçekten çok isterdim” dedi alaycı bir tebessümle. Uşak arabanın hazır olduğunu haber verince “İyi akşamlar bay Rutherford” dedi ve eve girmek için arkasını döndü.

“Bir dakika” diyerek kendisini durduran Stephan’a dönüp bakarken “Ne var ?” diye sordu huzursuz bir şekilde. Arabada olanları hatırlatacağından korkmuştu birden,hatta yeniden tekrarlayacağını düşünüp yavaşça geriledi.

Stephan elini ona doğru uzatırken “Şu vedayı düzgünce yapalım” dedi kuru bir sesle “Bir daha karşı karşıya gelmememiz ikimiz içinde daha iyi olacak”

Eloise tereddütle elini ona doğru uzattı. Elini tutup dudaklarına götüren Stephan’ı izlerken endişeliydi. Adamın dudaklarını teninde hissedince irkildi birden ve hızla geri çekti.
“İyi akşamlar bay Rutherford” dedi tekrar ve hızlı adımlarla eve doğru yürüyüp içeri girdi.

“İyi akşamlar leydi Artmond” diye fısıldadı Stephan arkasından bakarken. Dönüp hazır olan arabasına doğru yürürken en doğu kararı verdiğine emindi,onu bir daha görmemek neden olduğu kafa karışıklığını da silip götürecekti…

******

“Eloise Jamie Fairley,kalk artık” diye başında gürleyen sesle gözlerini araladı genç kadın. Dirseğiyle yataktan destek alıp kendisinden istenileni yapmaya çalıştı ama bedeni taşıyamayacağı kadar ağır gelmişti.
Yeniden yatağın içine gömülürken gözlerini kapadı,tüm gece gördüğü kabuslardan sonra dinlenememiş aksine daha büyük bir yorgunluğun pençesine düşmüştü.

“Kendimi iyi hissetmiyorum” diye söylendi yorganı üzerine çekerken ama Mary ondan önce davranıp yorganı çekip açtı ve “Lütfen kalkın” diye emir verdi.

“Misafirle ilgilenmek için aşağı inmeniz gerekiyor,yeterince uzun bir süredir bekliyor zaten”

“Halam misafir sayılmaz Mary” diye söylendi Eloise huzursuzca ve kafasını yastığa gömdü. Ama Mary bu seferde yastığı çekip almıştı başının altından.

“Halanız değil, başkası” dedi ve kalkması için kolundan tutarak çekiştirdi onu. Başkası lafını duyunca tüm vücudu gerilmişti biranda. Dün gece ki vedadan sonra sözünü bozup geldiğini düşünmüştü Stephan’ın.

“Kim peki ?” diye sordu çekinerek yataktan kalkarken. Tüm vücudu sızlıyordu. Mary yüzünü yıkaması için leğen içinde ki suyu komidinin üzerine koyarken “Halanızın bir arkadaşı” diye yanıtladı onu “Geldiğini duyunca ziyaret etmek istemiş ama halanız evde değil,sabah erkenden bir modacıyla görüşmek için dışarı çıktı,yeni bir şapka sipariş edecekmiş”

Eloise derin bir soluk verirken “Git ve birazdan kendisine eşlik edeceğimi söyle” dedi anlamsız korkusunun verdiği gerginliği yüzüne vurduğu soğuk suyla gidermeye çalışırken. Mary odadan çıkınca bir başka hizmetçi içeri girdi ve giyinmesine yardım etmek için yanına geldi. Koyu sarı elbiseyi kafasından geçirirken kolunu kaldıracak kadar bile güç bulamamıştı kendinde. Hizmetçi kızın yardımı olmasa tek başına asla giyemezdi.

Kız elbisenin korse iplerini sıkarken “Yavaş ol” diye inledi. Giyinmesi tamam olunca saçlarını fırçalamak için arkasına geçen kıza “Yavaş tara” dedi kısık bir sesle. Kız olabildiğince yavaş hareketlerle saçlarını tararken açık bırakmasını söyledi,saç dipleri bile acıyordu. Gece boyunca kendini sıktığı için acısı şimdi bedeninden çıkıyordu,bütün eklemleri sızlıyordu.

Aşağı inip oturma odasına geçerken hareketleri yavaştı. İçeri girip kendisini görünce ayağa kalkan kadına doğru gitti ve “Beklettiğim için özür dilerim hanımefendi” dedi gülümserken “Halam geleceğinizi bilmediği için dışarı çıkmış,benimde yeni haberim oldu. Adım Eloise,Eloise Artmond. Grace Williard’ın yeğeniyim”

“Kim olduğunuzu biliyorum” dedi kadın sakince ve yeniden oturdu kalktığı yere. Ellilerin başında gösteriyordu,üzerinde ki kıyafetten asil olduğu belliydi ama yüzünde asillere özgü olan o kibir yoktu. Daha çok şaşkınlık var gibiydi. Eloise bunu kötü göründüğü için olduğuna yordu,kim olduğunu bildiğini söylediğine göre namını duymuş olmalıydı. Ama şimdi herkesin bildiği o kibirli güzel gibi davranmaya bile hali yoktu.
Kadının karşısında ki koltuğa otururken “Halamı nerden tanıyorsunuz ?” diye sordu sohbet konusu açmak için. Adını sormayı bile atlamıştı kadının.
Kadın yine aynı şaşkın ifadeyle bakarken “Genç bir kızken en yakın arkadaşımdı” diye yanıtladı onu “Evlenip Fransa’ya gittikten sonra pek sık görüşemedik,şimdi Londra’ya geldiğini haber alınca gelip görmek istedim. Ama her zaman ki Grace işte,yine moda peşinde koşturuyor. Yaşlandığını kabul etmiyor öyle değil mi ?”

Eloise gülümseyerek kadına bakarken “Bunu sakın onun yanında söylemeyin” dedi. Adını henüz öğrenemediği bu kadını sevmişti ama üzerinde ki halsizlik hissi git gide artarken onunla konuşmakta zorlanıyordu.

“Sen iyi misin kızım ?” diye sordu birden kadın,yüzünü acıyla buruşturduğunu görmüştü genç kadının. Eloise iyi olduğunu söylese bile inanmayarak yanına gelip oturdu ve elini alnına koydu.

“Ateşin yok ama yüzün bembeyaz,iyi olduğuna emin misin ?”
Alnında ki eli nazikçe aşağı çekerken “Sadece yorgunum” diye itiraf etti Eloise.
“Kötü bir ev sahibi olduğum için beni affedin lütfen” diye devam ederken kadın parmağını dudaklarının üzerine bastırıp “Sorun değil tatlım” dedi anlayışlı bir ifadeyle. Elini genç kadının açık saçları üzerinde gezdirirken “Biraz dinlenmelisin belki de” dedi ve ayağa kalkıp koltuğun başında ki yastığı aşağı indirerek Eloise’i omzundan tutup yavaşça geri itti.

İtiraz etmek için ağzını açtı Eloise ama kadın ondan önce davranıp “İtiraz istemiyorum küçükhanım” diyerek önünü kesti. Başını yastığa indirip yanına otururken “Şimdi kapat bakalım gözlerini” dedi emirvari bir sesle. Eloise bu sefer itirazsız yerine getirmişti isteğini.

Kadının eli saçlarının üzerinde dolaşırken derin bir iç geçirdi. Hasta olduğunda başını okşayacak bir annesi bile yoktu ve bunun yokluğunu ilk kez bu kadar güçlü hissediyordu.

“Teşekkür ederim” dedi minnet dolu bir sesle. Kadın cevap vermeden başını okşamaya devam etti,biraz sonra tüm dünyadan soyutlanmış gibiydi. Yavaş yavaş uykunun kollarına düşerken saçlarında dolanan şefkatli eli hala hissediyordu…

*******

Yaşlı kadın düşünceli bir ifadeyle elinde ki kaneviçe kasnağını kenara bıraktı ve ayağa kalktı. Odanın ortasında bir ileri bir geri yürüyüp dururken düşüncelerini toparlamaya çalışıyordu.

“Bir sorun mu var anne ?” diye sordu masasının başında kağıtlara gömülen adam. Geldiğinden beri düşünceli olan annesinin durumu sonunda canını sıkmayı başarmıştı.

“Bir sorun yok” diye karşılık verdi kadın ama hala düşünceli görünüyordu. Aniden oğlunun yanına gidip elini omzuna koydu ve “Stephan” dedi düşünceli düşünceli.

Genç adam elinde ki kağıdı bırakıp tamamen annesine dönerken “Söyle anne” dedi gülümseyerek. Diğer elinde ki kalemi çevirip çevirip masanın tahta yüzeyine vuruyordu.

“Leydi Artmond’u tanıyor musun sen ?”

Elinde ki kalemi aniden düşürdü Stephan. Dün gece unutmaya karar verdiği kadını neden soruyordu ki annesi ? Yoksa Drew’mi bir şeyler söylemişti. Öfkeyle çenesini sıkarken “Neden soruyorsun ?” diye sordu,eğer annesi onunla bir ilişkisi olduğundan endişe duyduğu için bu kadar düşünceliyse Drew’i gördüğü yerde boğazlayacaktı.

Kadın sıkıntılı bir iç geçirirken “Bugün onu ziyarete gittim” dedi. Stephan oturduğu yerden ayağa fırlarken gözleri ardına kadar açılmıştı…

Asaletin BedeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin