Ağzına kapanan büyük eli tüm gücüyle itip kendini geri çekti Eloise. Arabanın içine doğru sırt üstü gerilerken adamın bir anlık boşluğundan yararlanmıştı. Adam homurdanarak üzerine doğru gelirken bağırmak için ağzını açtı ama aynı anda dışarıdan gelen gürültü ikisininde dikkatini o yöne vermesine neden oldu.
Gelen gürültünün hemen ardından arabanın kapısı açıldı ve iki el uzandı içeri. İri cüsseli adamı ensesinden tutup dışarı sürükleyen ellerin ait olduğu yüzü gördüğünde küçük bir çığlık atmıştı Eloise.
Stephan geri çektiği adamın suratına güçlü bir yumruk indirirken biraz önce ki gürültünün nedeni olan diğer adam yerde hırpalanmış halde yatıyordu. Eloise’in arabacısı ve han sahibi adam da yanlarına gelmişlerdi. Yerde ki iki adamla ilgilenmeyi onlar devralırken Stephan hızla arabaya yaklaştı ve “İn aşağı” dedi buyurgan bir ifadeyle. Yüzünde ki tek bir kas bile oynamamıştı bunu söylerken.
Elbisesinin eteklerini düzelten kadının cevap vermesini beklemeden elini uzattı ve kolundan tutarak dışarı çekti onu. Eloise sendeleyerek aşağı indiğinde dengesini bulabilmek için Stephan’a dayanmak zorunda kalmıştı.
Genç adam göğsüne yaslanan kadını hızla geri iterken “Yürü” dedi ve birkez daha kolundan tutup sürüklemeye başladı. Parmaklarını Eloise’in koluna geçirirken onun canını yakıp yakmamayı umursamıyordu bile.
Sürüklenirken taşa takılan ayağının acısıyla “Yavaş ol” diye inledi Eloise. Yakarışına cevap ise kolunun biraz daha sıkılması olmuştu.
Eliyle koluna dolanan parmakları gevşetmeye uğraşırken “Bırak beni” diye bağırdı. Sesi ince bir çığlık olarak Stephan’a ulaştığında genç adamın yüzü öfkeyle kasılmıştı.
Bir saniyeliğine durup Eloise’in koyu yeşil gözlerine dikti bakışlarını. Ardından tek kelime etmeden yeniden yürümeye başladı. Kolundan sürüklediği kadının yürürken zorlanmasına ve ayak diremesine aldırmıyordu.
Üzerinde aile amblemini taşıyan gösterişli arabanın önüne geldiklerinde sert bir ifadeyle “Bin” dedi ve arabacının açtığı kapıdan içeri itti onu. Eloise koltuğun üzerine savrulmuştu. Doğrulmaya fırsat bulamadan Stephan’ın karşısında ki koltuğa oturduğunu gördü. Hemen sonrasın da araba at kişnemeleri eşliğinde hareket etti.
“Ne yaptığını zannediyorsun sen ?” diye bağırırken doğrulup sırtını arkaya yasladı. Yüzüne gelen saçlarını eliyle geri çekerken “Beni bu şekilde arabaya tıkmaya nasıl cüret edersin ?” dedi öfkeyle. Sanki biraz önce bu adama hayatını borçlanan kendisi değilmiş gibiydi.
Stephan bir taştan bile daha ifadesiz bakışlarıyla cevap vermeden ona baktı. Onun sessizliği Eloise’in bozulmuş sinirlerini daha da hırpalıyordu.
“Cevap versene” diye bağırdı. Göz pınarları istemese de dolmuştu. Alt dudağını ısırarak akmalarına engel olmaya çalışırken öfkeyle baktı ona. Stephan bakışlarını camdan dışarı çevirmiş, göğsünde birleştirdiği kollarıyla onunla ilgilenmediğini belli etmişti.
“Durdur şu arabayı” diye ikaz etti onu. Ciddi olduğunu anlaması için elini uzatıp arabanın kapısının kolunu tuttu. Ama Stephan göz ucuyla bakmak dışında bir tepki vermemişti.
Git gide kabaran öfkesine yenilip “Durdur şu lanet olası arabayı” diye bağırdığında gözyaşlarının akmasına da mani olamadı.
“Durdur diyorum şunu. Ne yapmaya çalışıyorsun? Sana gelmemeni söylemiştim. Bana artık yardım etme demiştim” derken sesi çatallaşmıştı.
Stephan aniden ileri gelip Eloise’in kolunu tuttu ve “Eğer gelmeseydim” dedi dişlerini sıkarak. Yüzünü onun gözyaşlarıyla ıslanan yüzüne yaklaştırdı. Aralarında sadece bir nefeslik mesafe kalmıştı.