“Ne… ne dedin sen ?”
“Beni duydun Eloise, evlen benimle”Eloise şaşkınlıkla açılmış gözlerini genç adamın üzerine dikerken bir müddet karşılık verememişti ona. Gecenin karanlığı üzerlerine çökerken sadece ikisi vardı sanki. Derince yutkunurken bu cümlenin anlamını düşündü ve sonunda “Se..sen ne dediğinin farkında mısın ?” diye sordu.
“Farkındayım” diyen Stephan uzanıp genç kadını omuzlarından kavrayarak kendine doğru çekti ve “Farkındayım” diye tekrarladı.
“Benimle evlenmeni istiyorum Eloise. Karım olmanı istiyorum” derken sıkı sıkı sarılmıştı genç kadının bedenine.
Eloise aniden adamı geri itti. Koyu yeşil gözlerinde parlayan öfkeyle genç adama bakarken “Ne bu şimdi ?” diye bağırdı.
“Bana acıyor musun ? Kardeşinin nefret ettiği, sosyetenin dilinde olan bir kadınla evlenerek ona yardım mı edeceksin ?”
“Saçmalama Eloise, amacım tabi ki bu değil”
“Ne o zaman ? Daha birkaç saat önce beni bu yüzden aşağılarken şimdi kalkmış karın olmamı istiyorsun. İyilik meleği olmayı kendine sakla Stephan Rutherford, senin acımana ihtiyacım yok”Stephan ısrarla böyle olmadığını belirtince elini kızıl saçlarının arasına geçirip karıştırırdı ve “Tabi ya” diye devam etti öfkeli bir alayla.
“Yardım değil amacın öyle değil mi ? Beni aşağılamanın başka bir yolunu buldun. Hayatın boyunca yalnız kalacağına gel benimle evlen diyorsun. Böylece bunu her zaman yüzüme vurabilirsin”
“Kes artık Eloise” diye gürleyen Stephan hızla ona yaklaşıp kolunu tuttu ve “Saçmalıyorsun” diye bağırdı. Parmakları genç kadının ince kolunu hoyratça sıkıyordu.
Hissettiği acıya rağmen tepki vermedi Eloise. Öfke dolan gözlerini onun gözlerine dikerek “Saçmalayan sensin” dedi.
“Senden yardım istemedim. Buna rağmen peşimden geldin. Etrafına bir bak Stephan. Burada ne işin var ? Kardeşimden ya da benden sana ne ! Neden bizim sorunlarımızla ilgileniyorsun ? Yıllar önce yaptığın gibi çekip gitsene yine. Acınası durumdayken beni bırakıp gitmiştin öyle değil mi ? Şimdi de aynen o şekilde düşüncesiz ve umursamaz ol ve git buradan”
“Lanet olsun Eloise” diye bağırdı Stephan. Yüzü öfke ve pişmanlıkla kararmıştı genç adamın.
“O gün seni o şekilde bıraktığım için kendimden nefret ediyorum. Bunu yapmamalıydım ama yaptım işte. Kahrolası şeyi neden yaptığımı bile bilmiyorum. Belki sana kızgındım. Hırçın bir kızın bana kafa tutmasına tahammül edememiştim. Belki de kendi aptallığımdı. Ya da… ya da bilmiyorum işte Eloise. O gün seni orada bırakırken aklımda ne vardı bilmiyorum. Ama bunun için pişmanım. İnan bana pişmanım”
Eloise genç adamın gözlerinin içine bakmaya devam ederken “Pişmanlığını telafi etmek istiyorsan bana acıma” dedi dişlerini sıkarak.
“Sana acımıyorum Eloise” diye itiraz etti Stephan. Tuttuğu kolda ki parmaklarını gevşetip yumuşak dokunuşlarla kadife kumaşı okşarken “Seni seviyorum” dedi.
“Seni seviyorum ve bu yüzden benimle evlenmeni istiyorum”
Eloise cevap vermek için ağzını açtı ama hızla yanlarına gelen atı fark edince bundan vazgeçti. At karanlığı yara yara gelip yanlarında durduğunda üzerinden inen Robert endişeli gözlerle baktı ikisine.
“Size yetişebildiğime sevindim” derken hızlı gelişinden dolayı dağılan saçlarını düzeltti.
“Arabanız hala kapımızdaydı. Arabacınız bu yöne geldiğinizi söyleyince yetişemeyeceğimden endişe etmiştim ama neyse ki olmadı bu”