Genç adam kollarında tuttuğu kadını bırakmadan geniş kanepenin üzerine oturttu ve kendisi de yanına geçti. Dudakları hala onunkilerin üzerindeydi. Kolunu genç kadının ince beline dolayarak onu kendine doğru çekerken diğer eliyle de ensesine baskı yapıyordu.
Eloise gittikçe hızlanan kalp atışlarının sesini adamın dudaklarına gömerken bir saniyelik boşlukta istem dışı “Bu doğru değil” diye fısıldayınca Stephan geri çekildi ve “Doğru olmayan ne ?” diye sordu şüpheci bir bakışla.
Bu ayrılıktan rahatsız olmuştu Eloise. Dudağının kenarını ısırarak bakışlarını onun dudaklarına dikerken “Beni sevmen” diye mırıldandı.
Stephan ellerini kaldırıp genç kadının yüzünü avuçlarken “Bunda yanlış yok” dedi gülümseyerek. Nefesi genç kadının yüzünü okşuyordu. Uzun uzun tekrar öptü onu. Geri çekildiğinde hem kendisi nefes nefese kalmış hemde kadını aynı şekilde bırakmıştı.
Yüzünde tuttuğu ellerini aşağı indirip onu kendi bedenine doğru çekerek sarılırken “Nasıl oldu bilmiyorum aslında” diye fısıldadı. Sesi boğuklaşmıştı. Genç kadının bedenini iyice kendine yasladı. Kollarını sırtına dolarken yüzünü kadının kızıl saçlarının arasına gömdü. Onun nefesini gömleğinin yakasında hissediyordu.
“Adını duyduğum zaman yani seni henüz görmemişken hakkında pek de iyi düşüncelerim yoktu” diye devam ederken Eloise hızla kafasını kaldırdı ve “Ne düşünüyordun ?” diye sordu. Yanakları kızarmıştı ve düzensiz nefesi yüzünden göğsü inip kalkıyordu. Stephan’ın elleri yüzünden dağılan topuzundan fırlayan kızıl bir bukle alnına düşmüştü.
Gülümseyerek o saçı geri itti Stephan ve dudaklarını onun alnına değdirirken “Diğer insanların düşündüğünü” dedi.
“Tek bakışıyla erkekleri ağına düşüren bir kadın olduğunu. Ve o gece, Varsy Kontesi’nin davetinde seni ilk gördüğüm zaman bunun doğru olduğuna daha da emin olmuştum”
Eloise kendisinin neden olduğu ününden ilk kez rahatsız olurken “Neden ?” diye sordu.
“Çünkü” dedi Stephan, biraz geri çekilip gözlerini onun koyu yeşil gözlerine dikerken.
“Gözlerini gördüğüm an bende etkilenmiştim”
Genç kadın küçük bir mutluluk duydu içinde. Ama sonra aklına üşüşen düşünceyle bu mutluluğun solması bir an kadar hızlı olmuştu. Ellerini adamın sert göğsüne dayayarak kendini geri çekti ve ondan ayrılıp kanepede düzgünce oturduğunda “O gözleri yıllar önce de görmüştün” dedi. Sesinde belli etmemeye çalıştığı bir kırgınlık vardı.
“Haklısın görmüştüm” diye karşılık veren Stephan’ın rahat tavrı karşısında kırgınlığı öfkeye dönüşürken “O zamanda aynıydı bu gözler” diye çıkıştı.
“Bedenim çelimsizdi, çirkindim belki ama gözlerim bugün nasılsa o günde öyleydi. Ve siz erkekler, oradan önce diğer taraflara baktığınız için dikkatinizi çekmemiş olmalı o zaman”
Oturduğu yerden hızla kalkıp elbisesinin bozulan kıvrımlarını düzeltirken “Gitsem iyi olacak” dedi ama daha arkasını bile dönemeden Stephan ayağa kalkmış ve ellerini onun beline dolayarak kendi bedenine yaslamıştı onu.
“O gün fark etmiş olmamın bedelini kafamın arkasında bir yarıkla ödemiştim zaten” derken yüzünü onunkine yaklaştırdı. Bakışlarında muzip bir gülümseme dolaşıyordu.
“O kulübede kendime hakim olamayarak gözlerinin yeşiline kapıldığımda beni öldürmeye çalışmıştın, hatırladın mı ?”
“Sa…sadece kazaydı” diye kekeledi Eloise. Dudaklarına dokunan ilk adamdı, nasıl unutabilirdi ki o anı. Sonrasında günlerce, hafızasından silmeye çalışıpta silemediği o anı şimdi bile gayet net hatırlıyordu.
Stephan genç kadının saçları üzerine bir öpücük bırakırken “Eğer o gün beni durdurmasaydın,ben kendimi durduramazdım belki de” diye itiraf etti. O günden sonra hatırladıkça kendine kızsa bile sonunda gerçeğin böyle olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştı. Ormanın ortasında bir kulübede, çelimsiz hırçın bir kıza sahip olmayı isteyecek kadar etkilenmişti o gözlerden.
Eloise kafasını kaldırıp gözlerinde ki şaşkın ifadeyle yüzüne bakınca “O günde böyle bakıyordun” diye gülümsedi ve “O yüzden bakma istersen” diye devam etti. Genç kadın ne demek istediğini anlayamadan adamın dudaklarını yeniden kendi teninde hissetmişti.
İçine dolan –belki de haksız bir gururun- etkisiyle kollarını onun boynuna doladı ve karşılık verdi. Doğruyu söyleyip söylemediğini bilmiyordu ama bildiği bir şey varsa o da buna inanmak istediğiydi. Yıllar önceki haliyle bile kendisini istediğini duymak tuhaf bir mutluluk duygusu oluşturmuştu içinde.
Bedenini onun bedenine yaslayarak öpüşlerine karşılık verirken arkasından gelen kırık metal sesle birlikte hızla geri çekildi. Kamelyanın girişinde genç bir kız duruyordu. Elinde ki tepsiyi yere düşürmüştü ve bunun nedeni gayet açıktı.
Onlu yaşların sonlarında gösteren kız utanarak kafasını diğer tarafa çevirirken “Çok özür dilerim leydim,burada olduğunuzu bilmiyordum” dedi ve aceleci bir selam verip arkasını dönerek hızla uzaklaştı yanlarından. Hanımının emriyle kamelyalara içeçek koymaya gelmişti sadece. Ses olmadığı için kimse yoktur diye düşünmüş ama sarmaş dolaş olmuş kadın ve adam yanıldığını göstermişti. Üstelik kadın ünlü düşes Leydi Artmond’u. Yani biraz sonra gelse nasıl bir manzarayla karşılaşacağını tahmin etmek zor değildi.
O uzaklaşırken, Eloise nefes nefese bir halde ardından bakarak “Buraya gel” diye bağırdı ama kız çoktan gözden kaybolmuştu bile.
Elini uzatıp “Sakin ol Eloise” diyerek omzuna dokunan adama öfkeyle bakarken “Kızı görmedin mi ?” diye çıkıştı genç kadın. Elini kızıl saçlarının arasında gezdirirken ayağını sertçe yere vurdu.
"Şimdi gidip herkese bizi öpüşürken gördüğünü söyleyecek. İçeri döndüğümüz zaman imalı imalı bakacaklar bize. Seninle benim şey olduğumuzu düşünecekler. Ahh kahretsin”
Stephan tek kaşını kaldırarak ona bakarken “Seninle benim ne olduğumuzu düşünecekler Eloise ?” diye sordu muzip bir ifadeyle. Genç kadın hayretle açtığı gözlerini onun yüzüne dikerken “Şey işte” dedi ama devamını getirmedi. Biraz önce kendisine aşık olduğunu söyleyen adamın bundan rahatsız olmadığını yüzünde ki gülümsemeden anlamıştı.
Stephan ellerini kaldırıp genç kadının yanaklarını kavrarken “Benim seni öptüğümü söyleyecek” dedi ve yüzüne yaklaşıp dudaklarını onun dudakları önünde durdururken “Tabi öncesini duymadıysa” diye ekledi.
Eloise “Neyi duymadıysa ?” diye sordu,zorlukla nefes alırken bakışlarını istemsizce onun dudaklarına indirmişti. Stephan’ın nefesini yüzünde hissederken sorusunun cevabını beklemeden parmakları üzerinde yükseldi ve dudaklarını onunkilerle birlestirdi. Genç adam eliyle kadının ensesini kavrayıp onu kendine doğru çekerken dudaklarını bir saniyeliğine ayırdı ve “Seni sevdiğimi” dedikten sonra tekrar öpmeye başladı. Hizmetçi kızın nasıl bir dedikodu yayacağıyla ilgilenmiyordu bile. Aklında olan tek şey kollarında tuttuğu kadına olan aşkıydı.
Eloise uyuşmuş beyniyle düşünmekte zorlanırken zor bela birkaç dakika öncesini anımsayınca hızla geri çekildi ve “Seni öldürmeye çalıştığımı söyleyecek” diye bağırdı.
Genç kadının şaşkın tavrı karşısında güçlü bir kahkaha attı Stephan. Bir adım gerileyip arkasında ki masaya dayanırken kollarını göğsünde birleştirip ona baktı.
“Haklısın yıllar önce gözlerine kapılıp sana saldırdığımı ve seninde kendini korumak için beni öldürmeye çalıştığını anlatacak herkese. Üzgünüm ama sanırım kötü bir üne kavuşmak üzeresin”
Eloise biçimli kaşlarını çatarak “Kötü bir ünüm var zaten,ikincisine gerek yok” dedi. Öylesine söylemişti bunu ama sözlerinde ki gerçekliği fark edince birden yüzü asıldı. Aynı anda Stephan’da gülmeyi kesmişti. Bu doğruydu. Karşısında ki güzel kadının kötü bir ünü vardı. Belki de içeride ki çoğu adamın tek gecelik yatak misafiri olmuştu.
Bu düşünceyle yumruğunu sıktı. Kabullenmişti bu gerçeği ama duyduğu zaman öfkelenmesine engel olamıyordu yinede. Bunda kendisininde payı olduğunu düşündüğündeyse öfkesi kendine dönüyordu.
Masadan ayrılıp kadına yaklaşırken “Özür dilerim” dedi. Boğuk,içli bir sesi vardı. Eloise bakışlarını ondan kaçırırak “Önemli değil” diye karşılık verdi. Biraz önce söylediği aşk sözleri için özür dilediğini sanarak “Tüm erkekler üzerinde aynı etkiyi bırakıyorum,kendilerini tutamıyorlar” diye devam ederken alaycı bir ifade takınmaya çalıştı ama titreyen sesi buna engel oluyordu.
Stephan yanlış anlaşıldığını anlayınca “Onu kastetmedim Eloise” dedi telaşla ve ellerini kadının omuzlarına koyarak “Buna neden olduğum için özür dilerim” diye devam etti.
“O gün gururunu hiçe sayıp bana geldiğin halde seni yüzüstü bıraktığım için özür dilerim. Acı çekmende payım olduğu için özür dilerim Eloise. Gerçekten üzgünüm”
Eloise kafasını kaldırıp onun yüzüne baktı. Yeşil gözleri nemlenmişti.
Titreyen çenesine hakim olmaya çalışırken “Senin suçun değildi” diye fısıldadı. Yıllarca böyle olduğunu düşünse de artık öyle olmadığını biliyordu. Bedenini kendine doğru çekip kolları arasına hapseden adamın göğsüne kafasını gömerken gözlerini kapattı. Tutamadığı bir hıçkırık dudaklarından dökülürken gözleri acı bir çağlayanın tam ortasında kalmıştı…
*****
Pencerenin önünde durup bahçede koşuşturan hizmetçileri izledi bir süre. Yaklaşık on hizmetçi bahçeye konulmuş büyük masalara kahvaltıyı hazırlıyordu. Evin hanımı Jennifer E’stene’in özel isteğiydi tabi ki bu. Konuklarına ne kadar asil (!) ve zevk sahibi olduğunu gösterecekti.
Odasının kapısının açıldığını duyunca hızla geri döndü. Katharina koşturarak içeri dalarken Grace hala bir adım gerisinden takip ediyordu onu.
Genç kız ince bedenini yatağın üzerine bırakırken “Sana uyanmıştır demiştim” diyerek gülümsedi ve ablasına bakarak “Günaydın Eloise” diye ekledi. Eloise aynı şekilde karşılık verdi kardeşine. Pencereden ayrılıp odanın ortasına ilerlerken “Günaydın hala” diyerek kapının girişinde duran kadına da selam verdi.
“Günaydın tatlım. Kahvaltı hazır ve misafirler yerlerini almaya başladılar bile. Madem hazırsın neden aşağı inmedin ? Bizde hala uyuyor olduğunu düşünüp seni uyandırmaya gelmiştik”
İleri doğru bir adım atıp elini yeğeninin koluna koyarken sesinin tonunu alçaltarak “Dün geceden sonra odanda bulduğuma şükretmeliyim sanırım” diye ekledi.
Eloise’in yüzü bir anda alev almıştı. Yatağın üzerinde oturan kardeşine kaçamak bir bakış atarken “Saçmalama hala” diye çıkıştı fısıltıyla.
“Dün gece hiçbirşey olmadı. Bunu nasıl düşünürsün ?” diye devam ederken Grace biraz daha yaklaşarak “Diğerleri böyle düşünmüyor ama” dedi kaşlarını çatarak.
“Ve kahvaltıya geç indiğin takdirde bu düşünce daha da kuvvetlenecek çünkü Stephan sabah erkenden ayrıldı buradan”
“Ayrılmış mı ?” derken bir an nefesi kesilmişti genç kadının. Ama kendini çabuk toparladı ve “Ne…ne olmuş yani ?” dedi gülmeye çalışarak.
“Burada ki herkes nasıl biri olduğumu biliyor. Dün geceyi kiminle nasıl geçirdiğim konusunda onların ne düşündüğüyle ilgilenmiyorum. Onlardan çekinecek değilim”
Grace sıkıntılı bir nefes verirken “Biliyorum bunu” diye söylendi.
“Zaten umurunda olsa böyle şeyler yapmazsın. Herneyse kahvaltıya inelim artık. Herkes bizi bekliyor”
Yaşlı kadın arkasını dönüp kapıya yönelirken “Hadi Kathy” diye seslendi. Genç kız yataktan zıplayarak kalkıp onun peşinden giderken Eloise “Siz gidin bende hemen geliyorum” diyerek yakınında ki koltuğa oturdu. İki kadın odadan çıktığında nefesi zorlanmış bir yumru gibi boğazına takılmıştı.
“Gitmiş” diye sayıkladı. Dün gece kollarının arasında sevgi sözleri işittiği adam sabah olur olmaz gitmişti. Kendisiyle dalga geçmek için o sözleri söylediğini düşündü biran. Ama bu düşüncesinin saçmalığına kendisi bile inanmadı. Bir şeyler olmuş olsaydı, gecenin şanslı adamı olmaya gerçekten ulaşmış olsaydı belki bunu düşünebilirdi ama sadece öpmek ve sarılmak için böylesine bir oyun oynamış olamazdı.
“Neden gittin kahrolası adam ?” derken gözlerinde öfke parıltıları belirmişti. Az daha inanıyordu ona. Kendi duygularının da aynı yönde olduğunu söylemeye karar vermişti halbuki. Saflığına kızıp hızla ayağa kalktı. Diğer adamlarla çıkan dedikodulardan sonra nasıl davranıyorsa öyle davranacaktı yine. Kaygısız ve umursamaz.
Aşağı inmek için kapıya yönelirken gözü aynada ki aksine takıldı birden. Nedense bugün sade giyinmek istemişti. Üzerinde ki uçuk sarı elbiseyle gençliğinde olduğu gibi görünüyordu. Bunun Stephan’ın sözlerinin etkisi olduğuna karar verip hızla geri döndü ve bavulunu açıp içinden başka bir elbise çıkardı. Üzerini değiştirip bahçeye,diğer konukların yanına gittiğinde bir anda tüm gözler üzerine çevrilmişti.
Koyu yeşil bir elbise vardı üzerinde. Göl kenarında ki bir evde yapılacak kahvaltı için abartılıydı. Tüm bedenini sıkıca sarmış, düşük yakası karşı cins için görsel şölene dönüşmüştü.
Kibirli bir gülümsemeyle masada oturan konuklara “Günaydın” derken gözleri beklenmeyen misafiri fark edince sırtından aşağı soğuk terler boşaldı birden. Stephan Katharina’nın iki yanında oturuyordu. Ve öfkeli bakışları onun üzerindeydi. Daha doğrusu yakasında.
Derince yutkunarak gözlerini ondan kaçırırken hizmetçinin kendisine yer göstermesine müsaade etti. Ama gösterilen yer kız kardeşi ve Stephan’ın arasında ki sandalye olduğunda daha büyük bir çaresizlik içinde kıvrandı.
Mecburen oturdu. Bakmasa bile tüm gözlerin kendi üzerinde olduğunu biliyordu. Elbisesini değiştirmemiş olmayı diledi. Zaten dün gece o hizmetçinin yaydığı dedikodu yüzünden odak noktası olacaktı. Şimdi bu elbiseyle üstüne tuz biber ekmişti. Üstelik onun yanında oturuyordu.
Ev sahibinin talimatıyla misafirler yemeklerine başlarken Stephan göz ucuyla ona bakıp “Bu sabah çok şıksınız leydi Artmond” dedi fısıltıyla. Sesinde ki iğrenmişlik duygusunu fark etmişti genç kadın. Ona bakmadan “Teşekkür ederim” diyebildi sadece. Ardından iki çarprazında oturan halasına öfkeli bir bakış attı. Hani gitmişti der gibiydi. Ama Grace anlamadı bunu çünkü o sıra yanında ki kadınla sohbet ediyordu.
Kahvaltı boyunca kafasını tabağından kaldırmadı Eloise. Bir ara ekmeğe uzanmış ama aynı anda Stephan’da uzandığı için hızla geri çekmişti elini. Haricinde onunla tek bir teması bile olmadı. Diğer misafilerin bakışlarına ise aldırmamaya çalışıyordu. Nişanlısının yanında oturan Jonathan’ın öfkeli bakışlarına da denk geldiği için ona tarafta bakmıyordu.
Yaklaşık yarım saat sonra kahvaltı bittiğinde Jennifer ayağa kalkıp “Kahvaltı sonrası kısa bir at gezintisine ne dersiniz ?” diye sorunca “Mükemmel bir fikir” diyerek hızla ayağa kalktı.
“At gezintilerine bayılırım. Ben gidip üzerimi değiştireyim en iyisi” dedikten sonra herkese afiyet olsun dedi ve hızlı adımlarla masadan ayrılıp eve doğru gitti. Üzerinde ki dikkat çekici elbiseden kurtulmak için daha iyi bir fırsat bulamazdı. Merdivenleri birer ikişer çıkıp kendisi için ayarlanan odanın kapısına yöneldi. Kapıyı açıp içeri girdi ama tam kapatacakken bir el buna engel olmuştu.
Stephan onu içeri itip kendiside girdikten sonra kapıyı kapattı. Bakışlarında katıksız bir öfke vardı. Genç kadının üzerine yürürken “Bu ne demek oluyor ?” diye sordu.
Eloise endişeyle dudağını ısırırken “Hi..hiçbirşey” dedi ama Stephan kollarından tutunca devamını getiremedi sözlerinin.
“Dün gece söylediklerimin neresini anlamadın merak ediyorum ? Bu elbiseyi giyerek, benimde diğer adamlardan biri olduğumu mu ima etmeye çalışıyorsun ?”
Stephan’ın iğneleyici sözleri karşısında “Hayır” diye inledi. Kollarını sıkan adamın yüzüne bakmaya çekinerek “Gittiğini söylemişlerdi” diye fısıldarken başını önüne eğdi ve “Ben gittiğini düşündüm” dedi.
Kollarında ki ellerin gevşediğini hissedince kafasını kaldırıp onun yüzüne baktı. Stephan’ın yüzünde şaşkınlıkla karışık bir gülümseme belirmişti.
“Gittiğimi düşündüğün için miydi ?” diye sorarken böyle giyinmesinin nedenini anladığını ima etti ama gözleri elbisenin yakasına kaydığında kaşlarını yeniden çattı.
“Gitmiş olsam bile bu, diğer erkeklerin sana bakmalarına izin vermeni geretirmez” derken elbisenin yakasını tutup yukarı çekti. Dar korse milim kıpırdamamış sadece eli genç kadının göğsüne değmekle kalmıştı.
Eloise hızla bir adım geri çekilip arkasını döndü. Nefesini kontrol etmeye çalışırken “Erkenden ayrıldığını söylediler” dedi.
“Halletmem gereken bir işim vardı. Bu yüzden erkenden gittim ama hizmetçiye kahvaltıya kadar döneceğimi söylemiştim” diyen Stephan ateş gibi yanan elini saçlarının arasına daldırırken gayri ihtiyari gülümsedi.
Sırtı ona dönük halde dururken gülerek dudağını ısırdı Eloise. Kahvaltı öncesinde aklında dönüp duran tüm düşünceler kaybolmuştu. Yüzüne ciddi bir ifade takınıp yüzünü dönerken “Lütfen çıkar mısın, gezinti için hazırlanmam gerek” dedi.
Stephan bir şey söyleyecekti ama vazgeçti. Henüz bunun zamanı değildi belki de. Gözleri genç kadının vücut kıvrımlarında dolaşırken “Gezinti için uygun bir kıyafet seçeceğine eminim” dedi imalı bir sesle. Ardından arkasını dönüp kapıya yöneldi.
Eloise rahat bir nefes almıştı ki genç adam aniden geri dönüp birkaç büyük adımda yanına gelince aldığı nefesi tutmak zorunda kaldı. Dudakları üzerinde hissettiği baskının etkisiyle tuttuğu nefeste kaybolmuştu.
Stephan boynundan tutarak onu kendine çekti ve büyük bir öpücükten sonra bırakıp tek kelime etmeden arkasını dönerek odadan çıktı. Kapı kapandığında Eloise odanın ortasında eli dudaklarında kalakalmıştı.
Toparlanması uzun sürdü. Üzerinde ki yeşil kadife elbiseden kurtulup koyu mavi binici elbisesi giymesi ise çok daha kısa sürmüştü. Saçlarını arkasında toplayıp elbisesiyle uyumlu bir kurdela ile bağladı.
Uzun bir süre sonra aşağı indiğinde gezintiye gidecek olanlar çoktan hazırlanmıştı. Katharina ablasına bakarken dudak bükerek “Çok güzel olmuşsun” diye mırıldandı. Kendi üzerinde soluk yeşil bir elbise vardı. Ablasının üzerindekini giymiş olsa bile onun gibi görünmeyeceğini biliyordu. Tüm erkeklerin ilgi odağı olan Eloise hiçbirine bakmadan onun koluna girip “Gidelim mi ?” dediğinde kafasını sallamakla yetinmişti.
Kendileri için hazırlanan atların yanına geldiklerinde Jonathan elini Eloise’e uzatarak binmesine yardımcı olmak isterken Jennifer hemen önüne geçti ve “Senin atın bu tarafta” diyerek havada ki eli tutup diğer tarafa çekiştirdi. Giderken küçümseyici bir bakış atmıştı genç kadına.
Buna aldırmadı Eloise. Başka bir erkeğin daha aynı teklifi yapmaması için tek hamlede atın üzerine çıktı. Stephan’ın biraz ilerisinde olduğunu görebiliyordu ama direkt olarak bakmadı ona.
Herkes atına bindiği zaman ev sahiplerinin peşinden sürmeye başladılar hayvanları. Ama daha beşyüz metre bile gitmemişken yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı grup. Kimisi ikişerli kişiler halinde yan yollara sapıyor kimisi de gördüğü bir ağaca yakından bakmak için duruyordu.
Atını kendi atının yanında süren Katharina biraz daha ona yaklaşırken “Leydi E’stene’le sohbet edeceğim Eloise,ileri geçiyorum” diyerek atını hızlandırdı ve önde giden Jonathan ve Jennefer’a yetişti. Arkasından bir süre onu izledi Eloise. Yanına yaklaşan atı fark ettiğinde başını çevirip baktı. Aşina olduğu gözlerle karşı karşıya gelince gülümsekten alamamıştı kendini.
“Çok daha güzel bir elbise” diyen Stephan bakışlarını onun üzerinde gezdirirken “Size çok yakışmış” diye devam etti.
Eloise zarif bir baş hareketiyle karşılık verdi bu iltifata. Atının hızını azaltmış ve Stephan’ınkine ayak uydurmuştu. Ormanın içine doğru yan yana yol alırken Stephan aniden atının başını yana doğru kırdı ve onun atının üzerine sürdü. İki at bir metreden daha az mesafeyle yan yana geldiğinde Eloise beline dolanan elleri hissetmişti. Ve hemen ardından atın üzerinden çekildiğini.
Stephan onu kendi atının üzerine çekip önüne oturturken “Elbisenin kumaşına bakmak istemiştim” diye sırıttı.
“Pahalı bir kumaştır. Fransa’dan özel olarak benim için geldi. Daha önce başka bir bayanın üzerinde görmüş olamazsınız yani” diyen Eloise çenesini dikleştirip kibirli bir gülüşle onun yüzüne bakınca Stephan belini tuttuğu ellerini sıkılaştırıp onu kendine doğru çekti.
Bir nefes mesafesi kadar uzağında dururken “Eminim senden başkasına da yakışmayacaktır” diye fısıldadı. Eloise karnına giren tuhaf kıpırtıları görmezden gelerek gülmemek için kendini zorlarken “Buna eminim” diye karşılık verdi. Aralarında ki kısa mesafe git gide yokolurken arkalarından gelen bir hışırtı ile kendini hızla geri çekti Eloise. Ağaçların arkasından gelen at kişnemelerini duyunca telaşla atının yularını tuttu ve dikkatlice kendi atının üzerine geçti.
“Atlar tek kişiliktir bayım” derken ayaklarıyla atın sağrısına vurup yürütmeye başladı. Arkasından bakarken şaşkınlıkla dolu bir kahkaha atmıştı Stephan. Onun atını bir at mesafesi kadar geriden takip etmeye başladığında aklından türlü türlü düşünceler geçiyordu.
*****
Öğlen güneşinin ışıkları gölün üzerinde parıltıyla dans ederken gezintiden dönenler kendileri için bahçede hazırlanan koltuklara oturmuşlardı. Eloise atını seyise verip kalabalığa doğru yürüdü. Biraz gerisinden Stephan’da geliyordu.
Kalabalığa hızla göz atıp önce halasını buldu. Ardından kız kardeşine bakındı. Ama aradığını bulamayınca kaşları çatılmıştı.
“Katharina nerde hala ?” diye sorarken yaşlı kadının yanına oturdu. Grace bakışlarını yeğeninin yüzüne kaldırırken “Seninle değil miydi ?” diye sordu.
“Giderken senin yanındaydı,ben birlikte olduğunuzu düşünmüştüm”
“Leydi E’tene ile sohbet edeceğini söyleyip yanımdan ayrıldı” derken Jennefer’a çevirdi bakışlarını Eloise. O sırada yanında oturan bir kadına birşeyler anlatıyordu Jennefer. Adının söylendiğini duyunca kafasını kaldırıp ona baktı. Genç kadın sorusunu yineleyince “Bizim yanımıza hiç gelmedi” dedi umursamaz bir tavırla.
Eloise korku dolu bakışlarını geldikleri yöne çevirdi. Gidenlerin hemen hemen hepsi geri dönmüştü. Ama Katharina görünürlerde yoktu. Kalabalık içinde fısıldaşmalar başlarken açıklıkta beliren iki atla birlikte herkes o tarafa döndü. Ama gelenlerin Leydi Beinnes ve kocası olduğunu gördüklerinde yeniden önlerine bakmışlardı.
Eloise hızlı adımlar gelenlere doğru giderken “Katharina’yı gördün mü Beinnes ?” diye sordu aceleyle. Sarışın kadın kocasının yardımıyla atından inip eteklerini düzeltirken “Bir sorun mu var ?” dedi merakla.
“Sorun değil ama Katharina hala dönmedi. En son gelenler sizsiniz. Yolda onu görmediniz mi ?”
Beinnes kocasına bakıp görüp görmediklerini düşünürken aklına gelen şeyle “Gördüm tabi ki” diye bağırdı neşeyle.
“Bay McMillan’la birlikte kasaba yoluna doğru gidiyorlardı” derken yüzünde düşünceli bir ifade belirdi ve “Ama sanki aceleleri var gibiydi” diye ekledi.
Eloise elini kalbinin üzerine koyarken yanıbaşında duran Stephan’a baktı ve “O ne zaman gelmişti ?” diye sordu. Kafasını olumsuz anlamda salladı Stephan. Drew’un gelmediğini biliyordu çünkü sabah kasabada görmüştü onu. Araba kiralarken---
Aklında beliren düşünceyle “Kahretsin” dedi. Eloise “Ne oldu ?” diye sorunca “Drew” dedi öfkeyle.
“Sabah uzun bir yolculuk için araba kiralıyordu”