Yatağın diğer tarafının çökmesiyle gözlerimi açtım. Kolunu belime atıp beni kendine çekip, göğsüne yasladı. Beni bu şekilde sarması benim için paha biçilemez. Ama şu an sarılmaya değil konuşmaya ihtiyacım var. Onun da bir kaç saat dinlenmeye. Komodinin üstündeki telefonumu alıp saate baktım. Günün doğmasına iki saat kalmıştı.O uyuşukluk uykumu alınca üstümden kalkmıştı. Batur'un düzenli nefes alış verişlerini duyunca yüzümü ona döndüm. Bir insan bu kadar güzel olamaz. Bu düşüncemi dile getirsem. "Erkeklere güzel denmez. Yakışıklı denir bebeğim." der, alay ederdi . Ama o güzel benim için fazla güzel hemde. Kaşları, kirpikleri, çıkık elmacık kemikleri, dudakları ve daha bir sürü kusursuzluk. Belki de içimde gün geçtikçe daha da çok artan sevgidendir. Bu yüzden kusurları yok oluyordur gözümde. Çok fazla anlatacak şeyleri var ve ben bundan korkuyorum. Aramızda ki sırlar bizi uçuruma sürüklerse. Nefretime yenilirsem ve onu kaybedersem. Bunu benliğim tekrar kaldıramaz.Yüzüme vuran ışıkla günün doğduğunu fark ettim.
"Beni mi izliyorsun, yoksa yine düşünüyor musun?" gözlerimi Batur'un kahverenginin en koyu tonu olan gözlerine çevirdim. Gamzesini çıkarmış, yüzümü inceliyordu. Evet biz uyurken birbirini izleyen bir çiftiz.
"Dalmışım düşüncelere. Konuşmamız lazım." yüzünde ki gülümseme hiç var olmamış gibi yok oldu. Doğrulup, kafasını salladı. Ben çıplak sırtını izlerken, son nefesiymiş gibi havayı derince içine çekti.
"Ne zaman öğrendin?" huyu batsın asla anlamadım numarası yapıp konuyu uzatmaz. Kocam diye demiyorum ama çok fazla zekidir.
"Evlendikten sonra şüphelendim. Üç ay sonra da emin oldum. Sürekli ortadan kaybolan, kıyafetlerinin sürekli değişmesi görmezden gelinecek bir şey değildi. Senin bana anlatmanın daha iyi olacağını düşünüp, yedi aydır bekledim. Ama anlatmadın. Neden?" kafasını bana çevirip, gözlerimin içine baktı.
"Anlatırsam bana inanmamandan korktum. Gitmenden korktum. Anlayacağını biliyordum. Beni yanıltmadın kendin anladın." Başka şeylerde var. Onu çaresiz kılan şeyler. Daha neler saklıyor. Sanki bir şeyi anlatsa sonunu getiremeyip, her şeyi mahvetmekten kokuyor.
"Batur en saçma şeyle karşıma çık yine inanırım. Ayrıca ne zekamdan, ne de sana olan bağlılığımdan şüphe duyma." yataktan çıkıp, salona geçtim. Peşimden o da geldi. Uykudan uyandığında. Ayaklarını küçük bir çocuk gibi hep yere sürerek yürüyor. Bu hareketine karşı istemsiz yüzümde bir sırtma peyda oldu. Hemen mimiklerimi kontrol edip, koltuğun kolçağına sırtımı yasladım. Koltuğa elimi vurup, oturmasını işaret ettim. Oda benim gibi oturup, yüzünü bana döndü.
"Batur bak bugün son -ağzını açacağı sırada elimi kaldırıp susturdum- sözümü kesme lütfen. Neyin sonu bugün biliyor musun? Aramızda ki gizli saklı ne varsa bugün onların son saklanım günü daha fazla saklanırlarsa bizi ayıracak bu bozulmuşluk. Benim ne olduğumla ilgili ne biliyorsan anlat! Ne varsa anlat yeter bu kadar gizli saklı kalması." ellerimi tutup, birer öpücük bıraktı.
" Ben hiç bir şey saklayamıyorum ki senden herşeyi çözüp karşıma geliyorsun. Bak sana farklı olduğunu anlamışsın. Neyi soruyorsun?" anladım da ne olduğumu tam anlamadım.
"Ne olduğumu anlamadım." yüzündeki sırıtmayla beni sarıp, kucağına çekti. Biz ancak bu kadar ciddi ve uzak kalabiliriz. Aşkımız sağ olsun. Kollarının arasından sıyrılıp, geri yerime oturdum. Geçmişimden, nefretimden içimdeki fırtınadan haberi yok. Ve olmayacak. Çünkü ben bugün anlatacaklarını unutup, hiç bilmiyormuş gibi davrana bilirim. Ama bu onun için geçerli değil. Kaşlarını çatıp, yaptığımı anlamlandırmaya çalıştı. Tek kaşımı kaldırıp, artık anlat dercesine baktım.
"Sen çok özel ve eşsizsin. Araya girmeden dinle bu çok uzun ve eski bir hikaye. -kafamla onaylayıp, devam etmesini bekledim- M.Ö. 600'lü yıllarda cadılar varmış, saf kan cadılar. Her şeyi yapabilecek güçtelermiş. Bu güç onların kurda dönüşmesini de sağlıyormuş. O zamanda yaşayan bazı insanlar bunları öğrenip cadıları ateşe atıp, diri diri yakmaya başlamışlar. Güçlü olan cadılardan biri dolunayda topladığı enerjiyi atmak için aklına gelen ilk şeyi yapıp, köylü adamlardan biriyle birlikte olup, istemeyerek hamile kalmış. Yaşadıkları köydeki erkeklerle birlikte olmak yasakken birde hamile kalması. Onun dışlanmasına sebep olmuş. Doğumdan önce o köyü terk ettiği için kurtulan tek ve son cadı o olmuş. İki ay sonra dolunayda doğum yapmış. Bir birinden güzel ikiz kızı olmuş. Kurt bebekleri hızlı büyürler. Tabi cadı bunu bilmediği için kızların büyümelerini günü gününe not almış. Tarihlerinde ilk kez olan bir şeymiş. 5 yıl sonra kızlar erişkin olduklarında onları ayıran ve bir birlerine düşman eden özellikleri ortaya çıkmış. Badly annesinden sadece kurt özelliğini almış. Well ise hem cadı hem kurt formuna dönüşme özelliğini almıştı. İvy bunu öğrenince çok şaşırmış. Ve böyle oluşlarının sebebini araştırmış. Bu araştırmalar sonunda kızların dolunay gecesinde olup, yine dolunay gecesinde doğdukları için kurt formuna dönüşme özelliğini aldıklarını anlamış. Çünkü cadılar dolunayda büyüyle kurda dönüşürken onlar büyüye gerek duymadan istedikleri zaman dönüşme özelliğini sahiplermiş. Badly bir türlü Well'in ondan daha güçlü ve cadı olduğunu kabullenemiyormuş. Yıllar geçmiş ama Badly'nin kıskançlığı geçmemiş hatta bu bir nefrete dönmüş. Kızlar 25 yaşına geldiğinde Well aşık olmuş. Adam doğal olarak insanmış. İkisi bir birlerine o kadar aşıkmış ki Badly'nin hain planlarını fark etmemişler. Bence burada suç Well'in çok iyi kalpliymiş. Her şeyi Badly'e anlatmış. Neyse benim düşüncemin bir önemi yok. Bir gece yine Well sevdiği adamla buluşmak için ormanın içinde ki evden çıkıp, köyü gören tepeye ilerlemiş. Tepeye vardığında gördüğü şeyle neye uğradığına şaşırmış. Aşık olduğu adam kanlar içinde param parça olmuş öylece duruyormuş. Ağlama bebeğim. -yanaklarımı ellerinin arasına alıp, beni göğsüne bastırdı- kardeşinin kokusunu alınca anında dönüşüp, eve doğru kurt hızıyla ilerlemiş. Kapıyı kırıp, yatağında uyuyan kardeşinin üstüne atlamış. İvy sesleri duyunca fırlayıp, kızların yanına koşmuş. Well'i büyüyle duvara fırlatıp, ağlayan Badly'i arkasına almış. Well'i haksız görüp, dinlemeden evden kovmuş. Well iki ay sonra ikizlerini kucağına almış. Ve böylece Transformasyon cadıların ve kurtların savaşı başlamış oldu. Bu yüzden kurtlar cadıları sevmez. Hikayenin sonu mutsuzluk." derin bir nefes alıp, hikayeyi sindirmek için biraz bekledim. Asıl soruyu sormak için dudaklarımı araladım.
"Bunun benimle ne alakası var. Evet güzel hikaye beni duygulandırdı. Ama ben, biz bu hikayenin neresindeyiz?" ne kadarını biliyor öğrenmeliyim. Buruk bir gülümsemeyle sorumu cevapladı.
"Sen hikayemizin son cadı ve kurt olabilen Wellisin, bense iki tarafın ortasında kalanım." Ortasındayım dediğine göre... Kötü mü?
"Sen bir Badlysin o zaman. Bende bir Wellsem. Düşman sayılırız. Yanlış mıyım?" kaşlarımı çatıp, yüzüne baktım. Kafam karışmadı. Ama onun doğrulaması daha iyi.
"Evet güzelim. Biz düşmanız. Hani bugün sırların, söylenmeyenlerin son günü ya bunu da söyleyeyim. Ben -niye sırıtıyor bu adam- 190 yaşındayım."
"Oha amq çürümüşsün sen toprağa karışmış olmalıydı kemiklerin." kah-kahalar atmaya başladı. Sanki en sevdiğim şarkıyı çaldılar. Ben leyla olmuş onu izlerken o bana sıkıca sarıldı.
"Mina'm gayet diriyim ayrıca taş gibiyim bunu ikimizde biliyoruz. Ha inandırıcı gelmiyorsa bir çok kez kanıtladım. Bir kez daha kanıtlarım." yaptığı imayı anladığım gibi koluna bir tane geçirip, kollarından sıyrılarak kalktım.
"Pislik kalk git şuradan yaşlı bunak seni!" diye cırladım. İçimden gülüyorum tabi o ayrı mesele onun demesine gerek yok. Ben her an her saniye üstüne atlaya bilirim. Sonuçta nikahlı kocam(!)
"Yaşlı bunak ben? Öyle olsun. Poşetleri taşı Batur, buzdolabını çek Batur, beni sırtında taşı Batur dediğinde hatırlatırım. Yaşlı bunağı bebeğim." histerik bir kahkaha attım.
" Yiyorsa yapma tatlım koltuğu boşuna geniş almadık. Kapiş!" ağzını açıp, kapattı. Kabul edemiyor. Kafa da tutamıyor. Elimi uzatıp ağzını kapattım.
"Böyle daha iyi." manidar bir şekilde gülümseyip, elimi öptü. Seviyorum bu adamı 190 olan yaşına rağmen. Gizlerinine rağmen.
"Batur ben cadı mıyım?" diye saf saf sordum. Oda kaşlarını çatıp, cevap verdi.
"Aşkım, sen son Transformasyon yani dönüşebilen cadısın. Yarı kurt yarı cadı olduğun için saf değilsin. Bu yüzden sadece gök yüzünü kullanabilirsin. Belki de daha fazlası vardır. Ama benim bildiğim bu kadar." demek bu yüzden ben ağlayınca yağmur yağıyor. Sinirlenince şimşek çakıyor. İstemediğim içinde kurda dönmüyorum. Tabi birde bilmiyorum. Nasıl yapacağımı. Yapmakta istemiyorum. Ama öğrenmekte fayda var.
"Şu kurda dönmeyi öğretecek misin?"
"Ben çok yaşlıyım. İçim de çürümüş. Bunamışım da. Nasıl öğreteyim?" gıcıklık yapmasa olmaz zaten. İlla burnumu sürecek yoksa rahat etmez. Hava kararmıştı. Gece yarısına dört saat kalmış. Batur'un yüzüne bakıp, o her zaman ki ifademi kullandım. Söylemedim dimi ben dudağımı ısırınca bu adama bir şeyler oluyor. Ve bu benim işime geliyor.
"O dudağını serbest bırak. Bak bu işin sonu savaş." ne savaş ama hahahaha(!) yatak odasına doğru geri geri ilerlerken, üstümde ki atleti çıkardım. Kısasa kısas.
"Ben uyuyorum. Sana yastık çıkartırım. İyi uykular." öpücük atıp arkamı dönmemle sırtım yatakla birleşti.
"İyi uykular mı(!) uyumak yok sevgilim." dediği gibi dudaklarıma kapandı. Bence de uyumak yok! Uyku nasıl bir şey!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİMİN LANETİ
Hombres LoboGeleceğin kabusu olması için temelleri geçmişten atılan bir lanet. Omuzlarında birden fazla yükü olan bir kadın. Kayıplarla dolu bir hayatın. Sürprizlerle dolu bir geleceğin. Pençesine hapsolmuş. Sonunun huzur olmasını isteyen bir kadın. Bu onun ge...