Batur'u bulmalıyım duyunca çok sevinecek. Bebeğimiz olacak, bizim bebeğimiz! Amcamın yanından ayrılıp, odama koştum. Kapıyı kırarcasına açıp, içeriye girdim. Karşılaştığım boş odayla kaçan hevesimi yerine geri getirdim. Spor salonunda olmalı. Başka nerede olacak ki? Merdivenlerden aşağı koşup, spor salonunun önünde durdum. İçime düşen huzursuzlukla kapıyı açtım. Hepsi susmuş oturuyordu. Aralarında değildi ama yine de sormak istedim.
"Batur'u gördünüz mü?" hepsinin meraklı bakışları bana kaydı. Anlaşılan yeni fark ettiler. Trina'nın duygu yüklü bakışlarını görünce cevabı aldım. Fakat o umut dediğimiz şey yüzünden Dima'nın cevap vermesini bekledim. Gittiğini anlasam da bunu duymak beni korkutuyordu. Ne oldu bize böyle?
"Nasıl birisin sen?" duyduğum sesle kafamı spor aletlerinin olduğu odaya taraf çevirdim. Kollarını önünde bağlamadan önce, terli yüzünü omzunda duran havluyla sildi.
"Seni ilgilendirmez işine bak! Dima Batur nerede?" onunla uğraşamam ne düşündüğünü umursamıyorum. Üzgün bakışlarla bana bakıyordu, tıpkı diğerleri gibi.
"Gitti!" alay vardı sesinde, öfkeyle ona dönüp, elimi havaya kaldırdım.
"Seni ilgilendirmez derken. Çeneni kapat yoksa kıracağım demek istedim." korkulu gözlerle bana bakıyordu. Şu an onu parçalara ayırmak istiyorum. Yukarıya kaldırdığım elimi yumruk yaptığım gibi yere yıkıldı. Acıyla yerde kıvranıyordu. Çene kemiğini kırdığım için bir müddet sesi çıkmazdı. Kurtların iyileşme(!) gücü sayesinde yarın tekrar eski haline döner. Arkamı dönüp, Dima'ya baktım. Gözlerini kırpıp, onu onayladı. Batur gerçekten gitmişti! Haksız olduğu halde? Yavaş adımlarla ilerleyip, koltuğa çöktüm. Trina yanıma oturup, elini omzuma koyduğunda eğdiğim kafamı kaldırdım.
"Geri gelecek bunu biliyorsun. Sadece kızgın," Hah kızgınmış(!) bende ona kızgındım ama bak hala buradayım!
"Bana mı kızgın! Neden haklı olduğum için mi? Yine en ihtiyacım olduğu anda orta da yok! Yoruldum Tri yoruldum! Mücadele etmekten yoruldum. Bu yalnızlıktan, çaresizlikten yoruldum." boğazımın acımasıyla o ağrının geçmesi bir oldu. Biraz durup, sonra ağzını açtı. Konuşmasına müsaade etmeden ben konuştum. Kimseyi dinlemek istemiyorum. Aslında tesellilerini duymak istemiyorum!
"Boş ver Tri yorma kendini, ben biliyorum her şeyi." ayağa kalkıp, yavaşça spor salonundan çıktım. Kimseyle konuşmak istemiyorum. Ben anne olacağımı öğrendim. Şu an mutluluktan kendimi kaybetmeliydim. Kocamla(!) birlikte. Sevincimi kursağımda, beni de yalnız bıraktı.
"Anne?" kapıyı kapatıp, yere çöktüm. Sırtımı kapıya yaslayıp, tekrar seslendim.
"Anne?" işi mi var acaba? Sağ bacağımı katlayarak kendime çekip, başımı dizime yasladım. Parmak uçlarımla karnımı okşayıp, yavaşça fısıldadım.
"Şu an senden başka kimsem yok galiba?" yüzümde ki alaylı gülümsemeyle yanağıma düşen yaşı sildim.
"Bana kızmış! Bu yüzden gitmiş hah! Karısına, ruhunun diğer yarısını saçma bir konu yüzünden kızıp , gitmiş!" hırsla göz yaşlarımı silip, karnıma baktım. Ağlamasam daha iyi üzülmem bebeğimiçin iyi değil. Çöktüğüm yerden kalkıp, yatağa ilerledim. Düzensiz uyumak ne kadar güçlü olursam olayım beni etkiliyor. Elimi karnımın üstüne koyup, gözlerimi yumdum.
Saçlarım da gezen elle yavaşça gözlerimi açtım. O olmadığını bilsem de umutla yatağın kenarına çökmüş adama baktım.
"Uyandırdım değil mi? Kusura bakma." sırtını komodine yaslayıp, ayaklarını uzatmış rahat bir şekilde oturuyordu. Yan dönüp, elimi yanağımla yastığın arasına sıkıştırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİMİN LANETİ
Loup-garouGeleceğin kabusu olması için temelleri geçmişten atılan bir lanet. Omuzlarında birden fazla yükü olan bir kadın. Kayıplarla dolu bir hayatın. Sürprizlerle dolu bir geleceğin. Pençesine hapsolmuş. Sonunun huzur olmasını isteyen bir kadın. Bu onun ge...