" Kabus gördüm önemli değil." kafasını sallayıp, beni kollarıyla sardı. Beline sarılıp, kokusunu içime çektim. İki gün annemin ve babamın kanlar içinde ki kafası kopmuş bedenleriyle kaldım. İki günün sonunda amcam beni götürmek için geldi. Çok direndim beni onlardan ayırmasın diye ama bırakmadı. Beni yanında Wellerin kalesine götürdü. Kurtlarla dolu bir kaleye gitmek beni daha da kötüleştirdi. Annemi ve babamı öldürenler kendi ırkımdandı. Bu hem kendimden hem kurtlardan kaçmaya yeterdi. Gün geçtikçe içimde kurtlara karşı bir nefret filizlendi, bu zamana kadar büyüdükçe büyüdü. Zihnimde kaleden kaçtığım gün canlandı.
Daha fazla burada kalamam! Hızla kendimi kapattığım odadan dışarı attım. Her gördüğüm kurtla yüzümü tiksintiyle buruşturup, bakışlarımı kaçırıyordum. Amcam en güçlü ve en eski soydan gelen Welldi. Bu da onu Wellerin Lider Alphası yapmıştı. Bence duruşuyla ve cüssesiyle bile tüm kurtları emri altına alabilirdi. Taht odasının önüne gelince korumalar kazalarıyla selam verip, kapıyı açtılar. Hiç durmadan amcamın tahtının önüne kadar ilerledim. Bakışlarımı gözlerine kitleyip, kaşlarımı çattım.
"Buradan gitmek istiyorum." izin almaya ya da beni gönder demeye değil haber vermeye gelmiştim. Dima bana bakıp, kaşlarını çattı. Amcamın sağ kolu gibi bir şeydi. Amcam hiddetle ayağa kalkıp, tahtın önünde ileri geri yürümeye başladı.
"Sen benimle alay mı ediyorsun? Böyle bir şey söz konusu bile olamaz! Hiç bir yere gitmiyorsun. " ellerimi yumruk yapıp, bağırdım.
"Burası bana iyi gelmiyor. Bu kalede kalmak istemiyorum!" gözlerime bakıp, derin bir nefes aldı. Keder, şefkat, acı vardı gözlerinde.
"Olmaz olamaz sen bana kardeşimden emanetsin. Böyle bir şeye izin vererek hayatını riske atamam. Büyü kendini savunmayı öğren o zaman belki gitmene izin veririm." kafamı sallayıp, hızla odadan çıktım. Onu dinlemeyeceğim. Burasını beni boğuyor! Odama girip, sırt çantama eşyalarımı koydum. Ay gökyüzünde ki yerini alınca kendimi kaleyi içine alan ormana attım. Koşarak ana yola doğru ilerledim. Pişman olacağım. Ama en azından o kaleye ve kurtların arasında olmaya mahkum olmayacağım. Ana yola çıktığımda beni bekleyen siyah arabayı görünce, tuttuğum göz yaşlarını serbest bıraktım...
"Ne düşünüyorsun?" bir çok şey. Geçmiş, gelecek, şimdi ki zamanla ilgili bir sürü şey. Kafamı hafif kaldırıp, gözlerini baktım.
"Bir çok şey. Sorma Batur bana ne düşünüyorsan anlatır mısın diye sorma! Anlatmam biliyorsun." anlatamam bencilim ben tekrar tekrar hatırlayıp, üzülmeyi göze alamam. Kısacık anılar beni şimdiki zamandan ayırırken. Baştan sona her şeyi anlatırsam toparlanamam.
"Sen bilirsin. Hadi uyu artık." çenesine öpücük bırakıp, gözlerimi yumdum. Sanki sen bilirsin demedi küfür etti. Belki etseydi bu kadar zoruma gitmezdi. Hak ediyorum. Düşünmeyi bırakıp, uykuya daldım.
Ağzıma bastırılan elle gözlerimi açıp, doğrulmaya çalıştım. Dizlerimden ve ellerimden tutmuş beni yatağa bastırıyorlar. Üç tane adam yatak odamızdaydı. İkisi beni tutarken diğeri pencereden dışarıya bakıyordu. Ellerimi oynatmaya çalıştım. Daha fazla sıkıp, bastırınca acıyla dişlerimi sıktım. Kafamı çevirdiğimde Batur'dan bir iz yoktu. Pencerenin önünde ki adam ağzımı kapatana bakarak kafasını salladı. Anlımda hissettiğim sızıyla, bilincimi kaybettim.
Karnımda ki ve yüzümde ki acıyla gözlerimi açtım. Ellerimi arkamda bağlamış, beni dövüyorlar. Kafamı kaldırıp, etrafıma göz attım. En az on tane siyah giysili adam vardı. Odada onlara uyum sağlaması için sim siyah döşenmişti. Bakışlarımı karşıma çevirdiğimde bana bakan bir kadın gördüm. Taht gibi bir koltukta elbisesinin yırtmacından bacağını göstererek oturuyordu. Üzerinde renkli olan tek şey kızıl saçlarıydı. Ayağa kalkıp, bana doğru miskin adımlarla ilerledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİMİN LANETİ
Manusia SerigalaGeleceğin kabusu olması için temelleri geçmişten atılan bir lanet. Omuzlarında birden fazla yükü olan bir kadın. Kayıplarla dolu bir hayatın. Sürprizlerle dolu bir geleceğin. Pençesine hapsolmuş. Sonunun huzur olmasını isteyen bir kadın. Bu onun ge...