Yağmur şiddetini hiç kesmeden yağmaya devam ediyordu. Sabahın daha erken saatleri olmasına rağmen nedense bugün herkes sınıftaki yerini almıştı. Yanımı her zamanki gibi en yakın arkadaşım Özgür için ayırmıştım. O gelene kadar sessizce oturdum.
Sessizlik gittikçe daha çok canımı sıkıyordu. O sırada Özgür sırılsıklam olmuş bir şekilde sınıfa girdi, sınıftakilere bir şeyler sorduktan sonra geldi yanıma oturdu. Uzun süre konuşmadık. Yağmuru dinlemeye devam ettim bir yandan da neden dışarıda olduğunu merak ediyordum.
Her ne kadar merak etsem de istediği zaman bana anlatacağını bildiğim için üstelemek istemedim, sustum.
İlk iki ders boştu yani isteyen dışarı çıkabilir, yatakhanede uyuyabilir, kısacası isteyen istediğini yapabilirdi. Okul bu konuda bize sıkıntı yaratmıyordu.
Okulumuza en yakın yerleşim yeri (hiçbir şehre yakın olmadığından) 45 kilometre uzakta olduğundan genelde okuldan yalnızca hafta sonları grup halinde çıkabiliyorduk. Herhangi bir kasabaya gittiğimizde tüm ihtiyaçlarımızı karşılamamız gerekiyordu. Yine de Kramir Dağı'nın tepesine kurulmuş olan okulumuzu ve kampüsümüzü çok seviyordum.
Tabi bunda tarihi binalara olan aşırı düşkünlüğümün etkisi de büyüktü. Ayrıca havanın çok temiz olması, koskocaman bir ormanın da bize ait olması da cabasıydı. Sonra bir de nasıl desem bilirsiniz böyle okulların ( yani tarihi okulların ) bir sürü efsanesi, hikayeleri, kahramanları olur, işte benim bu okulun özellikle en sevdiğim özelliği de buydu çünkü okulun bu kadar mistik ve gizemli bir havası olması her gün yeni bir özelliğini keşfetmeme olanak sağlıyordu.
Fakat bunun dışında okulu pek de sevdiğim söylenemezdi. Çünkü bazı dersler dışında her derste sürekli batıyordum. Batmadığım derslerde yalnızca resim, müzik, felsefe ve biyolojiydi. Fakat okulumuz özellikle dil üzerine yoğunlaştığından ve benim dile hiç yeteneğim olmadığından notlarım hep düşüktü.
Dersimiz hazır boşken ve yağmur etkisini azaltmaya başlamışken Özgür’e dışarı çıkmayı önermeyi düşündüm. Hem yağmur sonrası çim kokusuna bayılırdım ve birazcık ıslanmaktan zarar gelmezdi. Özgür çok yorgun görünüyordu ama ona dışarı çıkmayı teklif ettiğimde her zamanki gibi neşeyle onayladı. Birlikte yağmurda yürümeye bayılırdık zaten. Aslında biz birlikte takılmaya bayılırdık da denebilir. Okulda zaten Özgür dışında neredeyse kimseyle anlaşamıyordum. Tamam başka arkadaşlarım da vardı ama hiçbir kızla onun gibi yakın olamıyordum. Onlarla dedikodu yapmak nedense bana boş ve anlamsız geliyordu.
Biz dışarı çıkana kadar yağmur durmuştu. Yine de diğerlerinin dışarı çıkmaya pek de niyeti yoktu. Güneş yeniden ışımaya başlıyordu ve bu yavaş yavaş yazın da gelmekte olduğunun habercisiydi.
Yine de içinde kötü bir his vardı. Yağmur normalde bu kadar kısa sürede durmazdı, hele de bahar aylarında. Neyse bu hissi umursamayıp Uğultular Vadisi’ne doğru yola çıktık.
Yolda giderken aklıma yine dün gece gördüğüm rüya geldi. Aslında bu rüyayı uzun süredir görüyordum ve Özgür'e bir türlü anlatamamıştım. Bu rüyayı kaçıncı görüşüm bilmiyordum ama her seferinde yeni bir sahne ekleniyor ve nedense hep sona yaklaştığımı hissetmeme rağmen bir türlü bitmiyor hep yeni bir görünü ekleniyordu. Fakat rüyanın başlangıcı ve belli bölümleri hep aynıydı. Sanki bana bir şey anlatmaya çalışıyordu, yakında olacakların habercisi gibiydi. Kulağa çok saçma geldiğinin ben de farkındayım ama..
Uğultular Vadisi’ne geldiğimizi farkedince düşüncelerimden sıyrıldım ve diplerine doğru bakmaya başladım uçsuz bucaksız görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yoksa Rüya Mı?
RomantikHep aynı rüyayı görüyorum. Suya düşen altın bir para Ardından hiç durmayan sinsice atılan kahkahalar ve onun yüzü... Aynadaki yansıma bana çok tanıdık geliyordu ama bir türlü çıkaramıyordum Kimseye de anlatamıyordum en yakın arkadaşıma dahi. Zate...