Vardığımızda Cüneyt denen yeni müdürümüz bize dik dik bakmaya başladı. "Evet yeni okulunuzda bu tür geç kalmalar veya herhangi bir kurala uymamanız hiç hoş karşılanmayacak. Kesinlikle disipline olacaksınz, eğitimimizin çok sıkı olacağına dair sizi şimdiden bilgilendirmek isterim. Ve kurallara karşı geldiğinizde alacağınız cezaların da yeterince ağır olacağını bilmelisiniz. Şimdi hazırsanız artık yola çıkalım. Burada yeterince vakit kaybettim.."
Leman hocanın ne kadar memnun olduğunu anlatmama gerek yok heralde...
Neyse artık okulda geçirdiğimiz vakti daha fazla anlatmama gerek yok, eşyalarımızı alıp arabalarımıza yerleştik. Arabayı çeken atların ne kadar güzel ve özel olduğunu nasıl anlatıcağımı bilemiyorum. Tüyleri sanki kaşmirdendi, saçları bazı insanlarda dahi bulunamayacak kadar yumuşak ipek gibiydi gözleri ise ilginç ve anlamlı bakıyorlardı. Birinin gözünün mor olduğunu sandım. Fakat onları daha fazla inceleyemeden Cüneyt bey beni itiştirerek arabaya bindirdi. İçerisi dışarıdan göründüğünden daha geniş ve çok konforluydu. Sanırım zenginlerin okuluna gidiyordum hiç bana göre değildi. Her gün ney giyeceğini dert eden, dış görünümünü sürekli merak eden biri hiç olmamıştım. Ama neyse yine de yeni bir yola adımımızı atmıştık.
İçeride ilgimi çeken ilk şey dışarıyı göremiyor olmamızdı. Bütün camlar siyah bir folyoyla kaplanmıştı. Bu içeriyi hem çok iç karartıcı hem de korkutucu yapıyordu. Hepimiz bindikten sonra dışarıdan hüzünlü son mırıltıları duydum.
Cüneyt Bey içeriye girip hepimizin eline farklı renklerde birer hap verdi ve: " Bunlar yolculuğunuzun rahat geçmesini sağlayacak, hem yol boyunca dışarıyı göremeyeceğinizden dolayı haplarınızı alıp uyumanızı öneririm ."
Tam arkasını dönüp gidecekken. "Hatta hepinizin teker teker haplarını içtiğini görmek istiyorum." dedi ve tek tek hepimizin ağzımıza atıp atmadığına baktı.
Tabikide hepimiz ağzımıza attık. Bunun üzerine arabayı kendisinin kullanacağını yolculuğun uzun süreceğini ve arada bir kez mola vereceğimizi söyleyip kapıyı kapattı. Kapıyı kapattığı an artık hiçbir ses duyamaz oldum. Bütün o ağlaşmalar , mırıltılar bir anda kayboldu.
Bu Cüneyt denen adam bana gittikçe daha da garip gelmeye başladı.
Sonra birden arabamız hareket etmeye başladı ve tıngır mıngır hiç bilmediğimiz bir dünyaya doğru yol almaya başladık.
Camların tamamen folyoyla kaplı olduğunu size söylemiştim değil mi? Simsiyah hiçbir şeyi göremeden yol alıyorduk. Ben adama güvenmediğimden dolayı hapı ağzıma atmama rağmen Cüneyt Bey arkasını döndüğü an ağzımdan tükürdüm. Bana verdiği hap kahverenğiydi fakat nedense ağzımda kırmızıya dönmüştü bunu ancak arabadan inerken fark ettim ki bu o sırada daha da ürpermeme neden oldu.
Sonra birden camlardan birindeki folyonun biraz soyulmuş olduğunu gördüm. Uzun süre uğraştıktan sonra ( tam olarak ne kadar sürdüğünü bilmiyorum ama uzun olduğuna eminim ) biraz daha soymayı başardım ve sonunda biraz olsun dışarıyı görebildim.
Aslında yalnızca ıık görebildim çünkü o kadar hızlı hareket ediyorduk ki dışarıdaki hiçbir şeyi tam olarak alğılayamıyordum. Yalnızca renkler biribirinin içine geçiyordu. Bol bol yeşil renk gördüğümde onun ağaç olduğunu tahmin edebiliyordum ancak. Bir süre sonra bundan da sıkıldım ve bir at arabasının bu kadar hızlı gidemeyeceğini bildiğimden bu adamdan biraz daha şüphelenmeye başladım.
Bizi bir karnavala veya pazara götürüp kitaplardaki gibi satacak mıydı? Böyle kafamda kurup saçmalamaya devam ederken uyuyakaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yoksa Rüya Mı?
RomanceHep aynı rüyayı görüyorum. Suya düşen altın bir para Ardından hiç durmayan sinsice atılan kahkahalar ve onun yüzü... Aynadaki yansıma bana çok tanıdık geliyordu ama bir türlü çıkaramıyordum Kimseye de anlatamıyordum en yakın arkadaşıma dahi. Zate...